Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Ahmet Murat Gülşen ile hastanenin faaliyetleri ve GastroentrolojiAnabilim Dalı çalışmaları hakkında konuştuk.Gaziantep’te mide ve bağırsak hastalıklarının sık görüldüğünün altını çizen Gülşen, “Ancak, mikrobik hastalıklar açısından belediyenin ve Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün iyi çalışmasının neticesinde şu anda Güneydoğu’daki diğer illere göre en az olduğu şehir diyebilirim” dedi.
Gaziantep’te Hepatit B ve Hepatit C’nin de yaygın olduğunu ifade eden Gülşen, “Hepatit B aşısı olursanız,hastalıktan korunursunuz. Hastalığın Türkiye genelindeki oranı yaklaşık yüzde 5 civarında. Halkımızın Hepatit B ile karşılaşma oranı yüzde 30’un üzerinde. Dolayısıyla üç kişiden bir kişi Hepatit B ile karşılaşır. Bu yüksek bir oran ve aşı kaçınılmazdır. Hepatit C’nin aşısı yok, ama Hepatit B’nin aşısı var. Halkı bu konuda uyarmak gerekiyor. Herkesin bağlı olduğu sağlık kuruluşuna gitmesi konusunda uyarmak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Sabah-Gaziantep Üniversite Tıp Fakültesi Hastanesi hakkında bilgi verir misiniz?
Gülşen-Gaziantep Üniversitesi Ortadoğu Teknik Üniversitesi hamiliğinde 1973 yılında kurulmuş. 1987 yılında ise Tıp Fakültesi kuruldu. Ancak Gaziantep Üniversitesi’nin logosunda 1973 yazıyor. Hem hastanemizi hem de üniversitemizi kapsayacak şekilde. Dolayısıyla şöyle diyebiliriz: Doğum tarihi 1973, ama kafa kağıdı 1987’de çıkmıştır. Hastanemiz 30 yılını devirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulalı 100 yıl olduğu dikkate alınırsa,cumhuriyet ömrünün üçte biri süresince bu hastanenin var olması, hastanemizin artıkkıdemli bir hastane olduğunu gösteriyor.
Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi yeni kurulduğunda, Diyarbakır ile Adana arasında sıkışmıştı. Kısa sürede bölge illerdeki hastanelerle , hatta onları geçer durumuna geldi. Gaziantep’in hem ticari zekâsıhem çalışkanlık meziyeti Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesini bir anda bütün bölgede en ön sıraya getirdi. Hastanemizde şu anda öğretim üyeleri sayı anlamında yeterli bir düzeydedir. Her öğretim üyemizin yurtdışı tecrübesi var. Bu nedenle tahmin ediyorum, üniversitedeki diğer fakültelerle mukayese edilse, Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin, batılı normlara en yakın eğitime ve tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Hocalarımızın yurtdışı eğitimleri olduğu için batıdaki hastanelerde öğrenmiş olduğu konsepti bizim hastanemize de yansıtmış durumdalar. Türkiye’nin batısındaki bir hastaneye göre tetkik donanım açısından hiçbir eksiği yok.
Sabah-FETÖ operasyonlarıyla birçok kurumda olduğu gibi hastanenizde de görevden alınanlar oldu mu? Alınanlar olduysa bu hastaneyi nasıl etkiledi?
Gülşen-Üniversite bazında birçok öğretim üyesinin görevine son verildi, ihraç edildi. Tıp Fakültesi’nden 50’nin üzerinde hoca ihraç edildi.Bunlar ihraç olunca, hastanenin çalışma sistemi çok geriler, kazanç sistemi geriler ve tetkikler yapılamaz diye beklenirken, tam tersi oldu. Darbe girişiminden hemen sonra, kolları sıvadık ve hastanenin gelir-gider dengelerini ayarladık. Aylar içerisinde, yükselen bir trend ile bugün gelirimiz yaklaşık yüzde 16-17 civarında artış kaydetti.
Öğretim üyelerinin sayısı azaldı, ama sanki bir ağacın dalı budanmış gibi alttan daha iyisi çıktı. Bunu nasıl anlıyoruz; birincisi, poliklinik ve yatan hasta sayımız arttığından gelirimiz arttı. İkincisi, ulusal ve uluslar arası bilimsel çalışma sayılarımız arttı. Eğitim açısından soracak olursanız, biraz gayret ederek geride kalan öğretim üyeleri,açığı kompanse etti. Mesela Romatoloji ve Onkoloji’deöğretim üyelerinin tamamının alındığı bölümler vardı.
Dahiliye Romatoloji ve Fizik Tedavi Romatoloji diye Türkiye ve dünyada iki ana bilim dalı vardır. Dahiliye Anabilim dalındaki Romatolojigörevden alınınca, Fizik Tedavideki Romatoloji hocaları oradaki hastaları devraldılar. Belki de garipseyeceksiniz ama hastalar daha da iyileşti desem yeri var.
Çünkü tedavilerin yeniden ele alınması, hataya ve hastalığa bir başka gözle bakılması, hastaların bir kısmının tedavilerinin kesilmesi onların tedavi almadan iyileşmesi veya daha basit tedaviyle düzelmesi gözlemlendi, bu da şaşırtıcıydı. Tedavi alıp da iyileşmeyen hastanın mevcut tedavisini kesiyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki hasta daha iyileşmiş. Ya da ağır tedavisi varsa daha basitini verince iyileşiyor.
Onkoloji ve Radyasyon Onkolojisi’ndeki bütün hocalar alındı. Lakin onun yerine Devlet Hastanesi’ndeki uzmanlar bir kahraman gibi yetişti. Bu sayede Onkoloji’dekihasta sayımız azalmadı. Poliklinik ve yatan hasta sayısı azalmadı. Derslere de ilgili branşların hocaları girdi. Mesela mide kanseri.. Bütün kanserleri Onkologlar anlatırdı. Mide Kanserini Gastroenterolog anlatıyor, Kemik kanserini Ortopedianlatıyor. Herkes kendi kanserini anlatıyor. Böyle böyleonkolojideki açık da kapatılmış oldu ve belki de daha iyi oldu diyebilirim bir yönüyle. Bazen kötü gördüğümüz bir şey iyi de çıkabiliyor. Bir şey bitmişse, sonuçlanmışsa, o iyidir. Kader tecelli etmiştir. Bu nedenle onların bizden alınması bizleri olumsuz etkilemiyor diyebilirim, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Sabah-Uzmanlık alanınız olan gastroenteroloji neyle ilgileniyor?
Gülşen-Gastroenteroloji mide bağırsak ve karaciğer hastalıkları ile ilgili bir bilim dalıdır. Türkiye’de yeme içmenin üssü Gaziantep’tir. Eski Rektörümüz Yavuz Coşkun, gastronomi yani bir nevi gurmelik okulunu açtı.Gurmelik yapılacak kadar yemekle ilgilenilen bir yer varsa, orada mide ve bağırsak hastalıkları kaçınılmaz olur. Çünkü yeme içmeyle çok ilgileniliyor anlamına gelir. Gaziantep’tehakikaten mide ve bağırsak hastalıkları sıktır. Ancak, mikrobik hastalıklar açısından bununla ilgili belediyenin iyi çalışması ve Halk Sağlığı Müdürlüğünün iyi çalışmasının neticesinde şu anda Güneydoğu’daki diğer illere göresorunun en az olduğu şehir diyebilirim. Gaziantep için.
Yani bir adım gidin Şanlıurfa’ya, Diyarbakır’a veya çevre illere, enfeksiyonlar çok daha fazla. Ama Antep’te gerçekten bir Güneydoğu vilayeti olmasına rağmen, bu hastalıklar önlenmiştir.
Bununla birlikte, Gastroenteroloji bilim dalı, mide ve bağırsakhastalıklarının yanı sıra karaciğer, pankreas dediğimiz organların hastalığına da bakar. Hepatit Gaziantep’te yaygındır. Hepatit B ve C yaygın. Hepatit B’nin aşısını olursanız Hepatit B’den korunmuş olursunuz. Türkiye’deki oranı yaklaşık yüzde 5 civarındadır. Halkımızın Hepatit B ile karşılaşma oranı yüzde 30’un üzerindedir. Dolayısıyla üç kişiden bir kişi Hepatit B ile karşılaşır. Bu yüksek bir orandır, bu nedenle aşı kaçınılmazdır. Hepatit C’nin aşısı yok, ama Hepatit B’nin aşısı var. Halkı bu konuda uyarmak gerekiyor. Herkesi bağlı olduğu sağlık kuruluşuna gitmesi konusunda uyarmak gerekiyor.
Devlet Hastaneleri bu konuda gerekli desteği vermektedir. Hepatitler daha çok kan yoluyla bulaşıyor. Bulaşma sebebi ise, bağışlayın ama, kültürsüzlüktür diyebilirim. Kanayan bir hastaya öyle veya böyle çıplak elle dokununca dokunan kişinin elinde bir çatlak veya yara varsa o kişiye bulaşıyor.
Başkasının cımbızını, tırnak makasını kullanınca bulaşabilir. Bunu bilse yapmaz. Hepatit B ve Hepatit C’nin de tedavisi var, ama çok masraflı tedaviler. Hepatit C’nin ilacı 100 bin TL’nin üzerinde. Bu yönüyle de Amerika Birleşik Devletleri’nde,Hepatit C’nin tedavisini devlet niçin bize ödemiyor diye kitlesel halk yürüyüşleri yapılıyor, yine de ödemiyor. Ama Türkiye’de Yeşilkartlı bile sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanabiliyor. İnanılmaz bir şey. Dünyada böyle bir şey yok. Batılı ülkelerde yıllarca sigortalı çalışacaksın ki devlet sana o ilaçları ücretsiz versin.
Sabah-Günümüzde mide, bağırsak ve karaciğer hastasında bir artış var mı? Varsa bunun sebebi nedir ve Gaziantep’te durum ne?
Gülşen-Artış yok. Halk, yavaş da olsa bilinçleniyor. Bu konuda sık toplantılar yapılıyor ve medyanın faydası oluyor bunların önlenmesi açısından. Bizim derdimiz, hastalığın tedavi edilmesi değil de koruyucu hekimlik. Hastalıktan sonra olan olmuş, siz bunun tedavisini yapın demek yerine, koruyucu hekim olarak iş yapmamız lazım. Yani aşı gibi, meyve sebzelerin yıkanması gibi genel halk sağlığı kuralları çerçevesinde hastalıklardan korunur insan.
Sabah-Bu hastalıklardan korunmak için neler yapabiliriz?
Gülşen-Çok basit şeyler vardır. Atalarımızın söylediği çok basit, fakat etkili şeyler vardır aslında. İşte öksürürken havaya öksürür, elinin içine öksürür, sonra tokalaşır. Eline deği,l ceketine mendiline öksürürsün. Elini yıkasın derim. Çünkü elin içindeki mikrop tuvaletteki mikroba yakın. O yüzden elleri çok sık yıkamak lazım.
Sabah-Gastroskopi ve Kolonoskopi ne demek?
Gülşen-Bunlar içinden ışık çıkan kameralı plastik hortumdur. Bu hortumlardan Gastroskop; mide bağırsak için, diğeri Kolonoskop; kalın bağırsaklara bakmak için. İçerisinde fiber optik bulunan ışığı kıvrılabilir bir hale getiren hortumun içerisinde ışığı siz vücudun aldığı şekle göre çevirebilirsiniz. O vücudun kıvrımına göre gider ve bir nevi el feneri gibi önünüzü aydınlatır. Kamerası da vardır. Hem ışık verir, hem kamerayla görürsünüz, hem de kanama olduğunda müdahale edebilirsiniz. İçinden su verebilir veya dokudan parça alabilirsiniz. Gastroskop ve Kolonoskop, içerisinde ışık tayfı olan ışık verebilen el feneri gibi ucu kameralı bir tanı ve tedavi aracıdır.
Sabah-ERCP tedavisi ne demek?
Gülşen-ERCP’ninaçılımı,Endoscopic Retrograde Cholangiopancreatographydir. O yüzdenbaşharflerinisöylüyoruz. Bu da ağızdan girerek 12 parmakbağırsağındangeçiporadansafrayollarınavepankreasagidipmüdahaleetmekiçin kullandığımız bircihazdır.
Sabah-Günümüzde uyuşturucu kullanım yaşı 13-14’lere kadar indi. Uyuşturucu illetinden çocuklarımızı nasıl koruruz?
Gülşen-Ben şunu söylerim; televizyon ve basın-yayın bu konuda yardımcı, ama herkes atına sahip olsun. Anne, baba akşam eve döndüğünde çocuklarına nasılsın, bugün okulda ne yaptın gibi sorular sorsun. Onlara 10 dakika veya yarım saatinizi ayırın. Benim çözüm önerim bu. Bugün okulda neler yaptın, en iyi arkadaşın kim, bugün kimlerle gezdin, okulda önemli bir hadise oldu mu, derslerin nasıl? Bir baba-anne bunu sorsa, ben uyuşturucunun yayılacağına inanmıyorum. Çünkü ipucunu veriyor çocuk zaten. Çocuğun başını boş bırakırsan kim sahip çıkarsa onun emrine giriyor. Bir de biliyorsunuz uyuşturucu eskiden zenginlerin sorunuydu, şimdi artık 2-3 liraya ateş-buz diye tabir edilen böyle bir kestane alabileceğin kadar ucuz uyuşturucu maddeler çıktı. Çocuklar kendi harçlıklarıyla alabiliyorlar ve bir sefer aldı mı bağımlı oluyorlar. Benim önerim; aile içi sıkı diyalog.
Sabah-Son zamanlarda sağlık çalışanlarına şiddet giderek artıyor. Sizce şiddet neden artıyor ve çözmek için ne yapmak lazım?
Gülşen-Yine karşılıklı iyi niyetli diyalog. Tabii her şey eğitimde düğümleniyor. Tamamen yasaklarla da gidebilirsiniz, batılı ülkelerde olduğu gibi. Doktora veya hemşireye en ufak bir şekilde temas ettiğin anda kendini hapiste bulursun. Bu kadar ciddi kurallar vardır. Bence bunlarda yapılmalı, fakat karşılıklı anlayışla olursa daha iyi.
Öte yandan doktor, hemşire yani sağlık çalışanının hakları, halkın hakları karşısında oldukça cılız kalıyor. Bizim hastayla derdimiz yok, hasta ile doktorun hiç sorunu olmaz, hasta yakını ile doktorun sorunu olabiliyor. Bu yanlış anlaşılıyor. Halkın, sağlık hizmeti sunanlara karşı daha çok eğitime muhtaç olduğunu düşünüyorum.
Bir hasta yakını sağlık çalışanına herhangi bir şiddet uygulamışsa TC numarasından o kişiye bir “mim” konmalı. O kişi bir daha yaparsa, kendini ağır bir cezanın beklediğini bilmeli. Dolayısıyla olsun demiyorum, ama bu korkuyu bilmeli. Nasıl trafikte bazı kurallar var onu yaparsan ehliyetin alınır, yapamazsın, bunu demek istiyorum.
Hekimlerinde daha sevecen ve şefkatli olmasını isterim. Artık aynı hastalığı gün içerisinde sık sık görmekten dolayı doktora her ne kadar normalmiş gibi gelse de, o hasta ilk kez hastaneye geldiğinden ilgiye muhtaçtır. Gelen hastayı, annemiz, babamız kardeşimiz gibi görmek gerekiyor. O duyguyu taze tutmak gerekiyor. Bence karşılıklı iyi niyetle her şey çözülür.. Duygularımızı karşılıklı olarak nasıl iletebileceğimizi, hangi kelimeleri seçmemiz gerektiğini artık toplum olarak öğrenmenin zamanı geldi.
Sabah-Peki son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Gülşen-Son olarak, ben halkımızın sağlık kültürü konusunda gayret sarf etmesini isterim. Bizim duvarlarda broşürlerimiz var. Bunlara bakmalarını rica ediyorum. Göz gezdirsinler. Halkımız yayınlara teveccüh etmiyor, bu yanlış. Duvara onlar için asıyoruz. Onları halkın anlayacağı şekle indirerek hazırlıyoruz,ama halkımız okumuyor maalesef.Röportaj:Hüseyin Karataş-Erkan Günyolu
Gaziantep’te Hepatit B ve Hepatit C’nin de yaygın olduğunu ifade eden Gülşen, “Hepatit B aşısı olursanız,hastalıktan korunursunuz. Hastalığın Türkiye genelindeki oranı yaklaşık yüzde 5 civarında. Halkımızın Hepatit B ile karşılaşma oranı yüzde 30’un üzerinde. Dolayısıyla üç kişiden bir kişi Hepatit B ile karşılaşır. Bu yüksek bir oran ve aşı kaçınılmazdır. Hepatit C’nin aşısı yok, ama Hepatit B’nin aşısı var. Halkı bu konuda uyarmak gerekiyor. Herkesin bağlı olduğu sağlık kuruluşuna gitmesi konusunda uyarmak gerekiyor” şeklinde konuştu.
Sabah-Gaziantep Üniversite Tıp Fakültesi Hastanesi hakkında bilgi verir misiniz?
Gülşen-Gaziantep Üniversitesi Ortadoğu Teknik Üniversitesi hamiliğinde 1973 yılında kurulmuş. 1987 yılında ise Tıp Fakültesi kuruldu. Ancak Gaziantep Üniversitesi’nin logosunda 1973 yazıyor. Hem hastanemizi hem de üniversitemizi kapsayacak şekilde. Dolayısıyla şöyle diyebiliriz: Doğum tarihi 1973, ama kafa kağıdı 1987’de çıkmıştır. Hastanemiz 30 yılını devirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulalı 100 yıl olduğu dikkate alınırsa,cumhuriyet ömrünün üçte biri süresince bu hastanenin var olması, hastanemizin artıkkıdemli bir hastane olduğunu gösteriyor.
Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi yeni kurulduğunda, Diyarbakır ile Adana arasında sıkışmıştı. Kısa sürede bölge illerdeki hastanelerle , hatta onları geçer durumuna geldi. Gaziantep’in hem ticari zekâsıhem çalışkanlık meziyeti Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesini bir anda bütün bölgede en ön sıraya getirdi. Hastanemizde şu anda öğretim üyeleri sayı anlamında yeterli bir düzeydedir. Her öğretim üyemizin yurtdışı tecrübesi var. Bu nedenle tahmin ediyorum, üniversitedeki diğer fakültelerle mukayese edilse, Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin, batılı normlara en yakın eğitime ve tecrübeye sahip olduğu görülecektir. Hocalarımızın yurtdışı eğitimleri olduğu için batıdaki hastanelerde öğrenmiş olduğu konsepti bizim hastanemize de yansıtmış durumdalar. Türkiye’nin batısındaki bir hastaneye göre tetkik donanım açısından hiçbir eksiği yok.
Sabah-FETÖ operasyonlarıyla birçok kurumda olduğu gibi hastanenizde de görevden alınanlar oldu mu? Alınanlar olduysa bu hastaneyi nasıl etkiledi?
Gülşen-Üniversite bazında birçok öğretim üyesinin görevine son verildi, ihraç edildi. Tıp Fakültesi’nden 50’nin üzerinde hoca ihraç edildi.Bunlar ihraç olunca, hastanenin çalışma sistemi çok geriler, kazanç sistemi geriler ve tetkikler yapılamaz diye beklenirken, tam tersi oldu. Darbe girişiminden hemen sonra, kolları sıvadık ve hastanenin gelir-gider dengelerini ayarladık. Aylar içerisinde, yükselen bir trend ile bugün gelirimiz yaklaşık yüzde 16-17 civarında artış kaydetti.
Öğretim üyelerinin sayısı azaldı, ama sanki bir ağacın dalı budanmış gibi alttan daha iyisi çıktı. Bunu nasıl anlıyoruz; birincisi, poliklinik ve yatan hasta sayımız arttığından gelirimiz arttı. İkincisi, ulusal ve uluslar arası bilimsel çalışma sayılarımız arttı. Eğitim açısından soracak olursanız, biraz gayret ederek geride kalan öğretim üyeleri,açığı kompanse etti. Mesela Romatoloji ve Onkoloji’deöğretim üyelerinin tamamının alındığı bölümler vardı.
Dahiliye Romatoloji ve Fizik Tedavi Romatoloji diye Türkiye ve dünyada iki ana bilim dalı vardır. Dahiliye Anabilim dalındaki Romatolojigörevden alınınca, Fizik Tedavideki Romatoloji hocaları oradaki hastaları devraldılar. Belki de garipseyeceksiniz ama hastalar daha da iyileşti desem yeri var.
Çünkü tedavilerin yeniden ele alınması, hataya ve hastalığa bir başka gözle bakılması, hastaların bir kısmının tedavilerinin kesilmesi onların tedavi almadan iyileşmesi veya daha basit tedaviyle düzelmesi gözlemlendi, bu da şaşırtıcıydı. Tedavi alıp da iyileşmeyen hastanın mevcut tedavisini kesiyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki hasta daha iyileşmiş. Ya da ağır tedavisi varsa daha basitini verince iyileşiyor.
Onkoloji ve Radyasyon Onkolojisi’ndeki bütün hocalar alındı. Lakin onun yerine Devlet Hastanesi’ndeki uzmanlar bir kahraman gibi yetişti. Bu sayede Onkoloji’dekihasta sayımız azalmadı. Poliklinik ve yatan hasta sayısı azalmadı. Derslere de ilgili branşların hocaları girdi. Mesela mide kanseri.. Bütün kanserleri Onkologlar anlatırdı. Mide Kanserini Gastroenterolog anlatıyor, Kemik kanserini Ortopedianlatıyor. Herkes kendi kanserini anlatıyor. Böyle böyleonkolojideki açık da kapatılmış oldu ve belki de daha iyi oldu diyebilirim bir yönüyle. Bazen kötü gördüğümüz bir şey iyi de çıkabiliyor. Bir şey bitmişse, sonuçlanmışsa, o iyidir. Kader tecelli etmiştir. Bu nedenle onların bizden alınması bizleri olumsuz etkilemiyor diyebilirim, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Sabah-Uzmanlık alanınız olan gastroenteroloji neyle ilgileniyor?
Gülşen-Gastroenteroloji mide bağırsak ve karaciğer hastalıkları ile ilgili bir bilim dalıdır. Türkiye’de yeme içmenin üssü Gaziantep’tir. Eski Rektörümüz Yavuz Coşkun, gastronomi yani bir nevi gurmelik okulunu açtı.Gurmelik yapılacak kadar yemekle ilgilenilen bir yer varsa, orada mide ve bağırsak hastalıkları kaçınılmaz olur. Çünkü yeme içmeyle çok ilgileniliyor anlamına gelir. Gaziantep’tehakikaten mide ve bağırsak hastalıkları sıktır. Ancak, mikrobik hastalıklar açısından bununla ilgili belediyenin iyi çalışması ve Halk Sağlığı Müdürlüğünün iyi çalışmasının neticesinde şu anda Güneydoğu’daki diğer illere göresorunun en az olduğu şehir diyebilirim. Gaziantep için.
Yani bir adım gidin Şanlıurfa’ya, Diyarbakır’a veya çevre illere, enfeksiyonlar çok daha fazla. Ama Antep’te gerçekten bir Güneydoğu vilayeti olmasına rağmen, bu hastalıklar önlenmiştir.
Bununla birlikte, Gastroenteroloji bilim dalı, mide ve bağırsakhastalıklarının yanı sıra karaciğer, pankreas dediğimiz organların hastalığına da bakar. Hepatit Gaziantep’te yaygındır. Hepatit B ve C yaygın. Hepatit B’nin aşısını olursanız Hepatit B’den korunmuş olursunuz. Türkiye’deki oranı yaklaşık yüzde 5 civarındadır. Halkımızın Hepatit B ile karşılaşma oranı yüzde 30’un üzerindedir. Dolayısıyla üç kişiden bir kişi Hepatit B ile karşılaşır. Bu yüksek bir orandır, bu nedenle aşı kaçınılmazdır. Hepatit C’nin aşısı yok, ama Hepatit B’nin aşısı var. Halkı bu konuda uyarmak gerekiyor. Herkesi bağlı olduğu sağlık kuruluşuna gitmesi konusunda uyarmak gerekiyor.
Devlet Hastaneleri bu konuda gerekli desteği vermektedir. Hepatitler daha çok kan yoluyla bulaşıyor. Bulaşma sebebi ise, bağışlayın ama, kültürsüzlüktür diyebilirim. Kanayan bir hastaya öyle veya böyle çıplak elle dokununca dokunan kişinin elinde bir çatlak veya yara varsa o kişiye bulaşıyor.
Başkasının cımbızını, tırnak makasını kullanınca bulaşabilir. Bunu bilse yapmaz. Hepatit B ve Hepatit C’nin de tedavisi var, ama çok masraflı tedaviler. Hepatit C’nin ilacı 100 bin TL’nin üzerinde. Bu yönüyle de Amerika Birleşik Devletleri’nde,Hepatit C’nin tedavisini devlet niçin bize ödemiyor diye kitlesel halk yürüyüşleri yapılıyor, yine de ödemiyor. Ama Türkiye’de Yeşilkartlı bile sağlık hizmetinden ücretsiz yararlanabiliyor. İnanılmaz bir şey. Dünyada böyle bir şey yok. Batılı ülkelerde yıllarca sigortalı çalışacaksın ki devlet sana o ilaçları ücretsiz versin.
Sabah-Günümüzde mide, bağırsak ve karaciğer hastasında bir artış var mı? Varsa bunun sebebi nedir ve Gaziantep’te durum ne?
Gülşen-Artış yok. Halk, yavaş da olsa bilinçleniyor. Bu konuda sık toplantılar yapılıyor ve medyanın faydası oluyor bunların önlenmesi açısından. Bizim derdimiz, hastalığın tedavi edilmesi değil de koruyucu hekimlik. Hastalıktan sonra olan olmuş, siz bunun tedavisini yapın demek yerine, koruyucu hekim olarak iş yapmamız lazım. Yani aşı gibi, meyve sebzelerin yıkanması gibi genel halk sağlığı kuralları çerçevesinde hastalıklardan korunur insan.
Sabah-Bu hastalıklardan korunmak için neler yapabiliriz?
Gülşen-Çok basit şeyler vardır. Atalarımızın söylediği çok basit, fakat etkili şeyler vardır aslında. İşte öksürürken havaya öksürür, elinin içine öksürür, sonra tokalaşır. Eline deği,l ceketine mendiline öksürürsün. Elini yıkasın derim. Çünkü elin içindeki mikrop tuvaletteki mikroba yakın. O yüzden elleri çok sık yıkamak lazım.
Sabah-Gastroskopi ve Kolonoskopi ne demek?
Gülşen-Bunlar içinden ışık çıkan kameralı plastik hortumdur. Bu hortumlardan Gastroskop; mide bağırsak için, diğeri Kolonoskop; kalın bağırsaklara bakmak için. İçerisinde fiber optik bulunan ışığı kıvrılabilir bir hale getiren hortumun içerisinde ışığı siz vücudun aldığı şekle göre çevirebilirsiniz. O vücudun kıvrımına göre gider ve bir nevi el feneri gibi önünüzü aydınlatır. Kamerası da vardır. Hem ışık verir, hem kamerayla görürsünüz, hem de kanama olduğunda müdahale edebilirsiniz. İçinden su verebilir veya dokudan parça alabilirsiniz. Gastroskop ve Kolonoskop, içerisinde ışık tayfı olan ışık verebilen el feneri gibi ucu kameralı bir tanı ve tedavi aracıdır.
Sabah-ERCP tedavisi ne demek?
Gülşen-ERCP’ninaçılımı,Endoscopic Retrograde Cholangiopancreatographydir. O yüzdenbaşharflerinisöylüyoruz. Bu da ağızdan girerek 12 parmakbağırsağındangeçiporadansafrayollarınavepankreasagidipmüdahaleetmekiçin kullandığımız bircihazdır.
Sabah-Günümüzde uyuşturucu kullanım yaşı 13-14’lere kadar indi. Uyuşturucu illetinden çocuklarımızı nasıl koruruz?
Gülşen-Ben şunu söylerim; televizyon ve basın-yayın bu konuda yardımcı, ama herkes atına sahip olsun. Anne, baba akşam eve döndüğünde çocuklarına nasılsın, bugün okulda ne yaptın gibi sorular sorsun. Onlara 10 dakika veya yarım saatinizi ayırın. Benim çözüm önerim bu. Bugün okulda neler yaptın, en iyi arkadaşın kim, bugün kimlerle gezdin, okulda önemli bir hadise oldu mu, derslerin nasıl? Bir baba-anne bunu sorsa, ben uyuşturucunun yayılacağına inanmıyorum. Çünkü ipucunu veriyor çocuk zaten. Çocuğun başını boş bırakırsan kim sahip çıkarsa onun emrine giriyor. Bir de biliyorsunuz uyuşturucu eskiden zenginlerin sorunuydu, şimdi artık 2-3 liraya ateş-buz diye tabir edilen böyle bir kestane alabileceğin kadar ucuz uyuşturucu maddeler çıktı. Çocuklar kendi harçlıklarıyla alabiliyorlar ve bir sefer aldı mı bağımlı oluyorlar. Benim önerim; aile içi sıkı diyalog.
Sabah-Son zamanlarda sağlık çalışanlarına şiddet giderek artıyor. Sizce şiddet neden artıyor ve çözmek için ne yapmak lazım?
Gülşen-Yine karşılıklı iyi niyetli diyalog. Tabii her şey eğitimde düğümleniyor. Tamamen yasaklarla da gidebilirsiniz, batılı ülkelerde olduğu gibi. Doktora veya hemşireye en ufak bir şekilde temas ettiğin anda kendini hapiste bulursun. Bu kadar ciddi kurallar vardır. Bence bunlarda yapılmalı, fakat karşılıklı anlayışla olursa daha iyi.
Öte yandan doktor, hemşire yani sağlık çalışanının hakları, halkın hakları karşısında oldukça cılız kalıyor. Bizim hastayla derdimiz yok, hasta ile doktorun hiç sorunu olmaz, hasta yakını ile doktorun sorunu olabiliyor. Bu yanlış anlaşılıyor. Halkın, sağlık hizmeti sunanlara karşı daha çok eğitime muhtaç olduğunu düşünüyorum.
Bir hasta yakını sağlık çalışanına herhangi bir şiddet uygulamışsa TC numarasından o kişiye bir “mim” konmalı. O kişi bir daha yaparsa, kendini ağır bir cezanın beklediğini bilmeli. Dolayısıyla olsun demiyorum, ama bu korkuyu bilmeli. Nasıl trafikte bazı kurallar var onu yaparsan ehliyetin alınır, yapamazsın, bunu demek istiyorum.
Hekimlerinde daha sevecen ve şefkatli olmasını isterim. Artık aynı hastalığı gün içerisinde sık sık görmekten dolayı doktora her ne kadar normalmiş gibi gelse de, o hasta ilk kez hastaneye geldiğinden ilgiye muhtaçtır. Gelen hastayı, annemiz, babamız kardeşimiz gibi görmek gerekiyor. O duyguyu taze tutmak gerekiyor. Bence karşılıklı iyi niyetle her şey çözülür.. Duygularımızı karşılıklı olarak nasıl iletebileceğimizi, hangi kelimeleri seçmemiz gerektiğini artık toplum olarak öğrenmenin zamanı geldi.
Sabah-Peki son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Gülşen-Son olarak, ben halkımızın sağlık kültürü konusunda gayret sarf etmesini isterim. Bizim duvarlarda broşürlerimiz var. Bunlara bakmalarını rica ediyorum. Göz gezdirsinler. Halkımız yayınlara teveccüh etmiyor, bu yanlış. Duvara onlar için asıyoruz. Onları halkın anlayacağı şekle indirerek hazırlıyoruz,ama halkımız okumuyor maalesef.Röportaj:Hüseyin Karataş-Erkan Günyolu