ANASAYFA arrow right Röportaj

“Sanayileştik, ama bu kültürümüzün de geliştiği anlamına gelmiyor elbette”

“Sanayileştik, ama bu kültürümüzün  de geliştiği anlamına gelmiyor elbette”
YAYINLAMA: 17 Nisan 2020 / 21.25
GÜNCELLEME: 17 Nisan 2020 / 21.25
Hani Antep her şeyi ile dünyanın merkezi ya... Bakalım sanatta da merkeze doğru bir

Hani Antep her şeyi ile dünyanın merkezi ya... Bakalım sanatta da merkeze doğru bir iyileşme var mı diye Mavi Atlas’ın sahip ve ressamlarıyla konuştuk... Görünen o ki artan nüfusa ve üniversite sayısına paralel bir sanata ilgi ne yazık ki gelişmemiş, gelişeceğe de pek benzemiyor...

Mavi Atlas’ın deneyimli ressamı Hüseyin Yıldırım, kentin sanata olan ilgisinin ne durumda olduğunu anlatırken, “Bu kadar sanayinin olduğu bir ilde sanatın geri de kalkması ciddi bir sıkıntı. Mavi Atlas’ta görüyoruz, tablo satışı neredeyse yok. Orijinale değil de daha çok dijital  baskıya yöneliyor insanlar. Bu da bir satıştır ama, önemli olan orijinal resimlerin satışı. Bu anlamda belediyelerin ve üniversitenin desteği ile iyi bir iş yapılabilir sanat açısından” diye konuştu.

Arap ülkelerinin bile sanata ilgisinin bizden

fazla olması korkunç bir travmadır aslında

“Gaziantep’in ileri gelenlerini resim salonlarında göremiyoruz. Dün bir açılıştaydım. Ankaralı bir işadamı koleksiyon yaptı ve sergi açtı. Gaziantep’in hiçbir işadamından böyle bir şeyi göremedik. Bu iş adamlarını kim yönlendirir? Bu kentin ileri gelenleri. Belediye bu anlamda işadamlarını tetikleyebilir. Belediye iş adamlarına sponsorluk görevi vererek sanata onları katabilir” diyen Yıldırım, sanat konusunda Suriye’den ne kadar  geride olduğumuzu da şu sözlerle açıklıyor: “Suriye’nin sanatı bizim sanatımızın dört katı kadar var. Arap ülkelerinin bile sanata olan ilgisi bizden daha iyi. Bu korkunç bir travmadır aslında. Böyle küçük ülkelerin sanatta bizi geçmesinin nedeni nedir? Bunun cevabını bilmek gerekir. Sanayileştik, evet ama bu kültürümüzün de ilerlediği anlamına gelmiyor. Yanınızdakinin sürekli sizi sanat için dürtmesi gerek.  İki davet düşünelim. Biri sanat, diğeri de sanayicinin daveti. Bürokrat önce sanayicinin davetine gider.  Bu yüzden de sanatta geride kalıyoruz.

 

SABAH: Kendinizi biraz tanıtır mısınız?
Hüseyin Yıldırım   1972  Mersin- Anamur doğumluyum. 1996 yılında Anadolu Üniversite Güzel Sanat  Fakültesi Üniversitesi’nden mezun oldum. 20 yıldır aktif olarak resimle ilgileniyorum. Aynı zamanda resim öğretmeni görevini de sürdürüyorum. Gaziantep Ticari Odası Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim öğretmenliği yapıyorum. Bunun yanı sıra sanatsal çalışmalarımı da halen sürdürüyorum.

SABAH: Ne dersiniz, gelişiyoruz, büyüyoruz deniliyor ama, bu arada sanata ilgide de bir artış var mı?

Hüseyin Yıldırım: Ne artması? Daha da azalma söz konusu. Toplumun son yıllarda sanata verdiği değer eskiye oranı giderek daha da azaldı. Teknoloji, sanayileşme yönünden kentte bir hareketlilik var ama sanatsal olarak bir hız yok. Giderek sergilere daha doğrusu sanata insanların ilgisinin azaldığını ve ilgilerinin başka bir yöne gittiğini düşüyorum. Bunun sebebi çok farklı sosyolojik nedenler olabilir. İnsan önce biyolojik ihtiyaçlarını halledecek ki zaman bulduğunda kültürel bir etkinlik yapabilsin. Ekonomisini düzene sokamayan bir halkın kendisini etkinliklere vermesini beklemiyorum zaten. İnsanlar bazı noktalarda tatmin olacak ki kendilerinefarklı aktiviteler bulacaklar. Gaziantep’i sanat konusunda çok eksik buluyorum. Özellikle sanayileşme konusunda ilerlemiş olan bir şehirden söz ediyoruz. Aynı zamanda hızla göç alıp nüfus doğrultusunda büyüyen bir şehirden söz ediyorum. Ama sanat konusunda neredeyse başka illerden insanlar getiriyoruz. Sanatsal faaliyetlere oldukça az insan geliyor. Özellikle üniversite gençlerinin de sanata ilgisiz olduğunu görüyorum. Bu da aslında üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri. Gençlerimizi sanata teşvik etmek gerekir.

SABAH: Herkesin dönerci, tatlıcı dükkanı açtığı bir kentte siz “salyangoz” satıyormuşsunuz gibi oluyor. Zor olmuyor mu?
Hüseyin Yıldırım: Güzel bir konuya değindiniz. Zor gerçekten, ama  bir o kadar da keyifli. Ayrıcalıklı bir iştir sanatla uğraşmak. Bu ayrıcalıklı işlerde başarıyı yakaladığınızda çok güzel duyguları var. Sanatla uğraşmak zor. Büyük bir kitle içerisinde anlayabilecek bir kişiye ulaşabiliyorsunuz. Bu kadar zor olduğunu bilmenize rağmen bu yola gitmek size zaten ayrımcılık katar. Salyangoz satmak belki bana ekonomik yönden bir katkı sağlamayabilir, ama bu iş bana çok zevk, huzur ve mutluluk veriyor. Bu da bana yetiyor. Bir şeyi sevmeden başarılı olmanız da imkansızdır. Önce kendi aşkınızı resimleyeceksiniz. Sanatta, yapılan herhangi bir resmi  anlamak zorunda kalmıyorsunuz.  Birine hitap eden resim başkasına hitap etmiyor olabilir. Bizim amacımız herkese aynı fikri uyandırmak değil. Çünkü herkes sanatta neyi görüyorsa onu bulur. O yüzden ben resmin ilk başta beni tatmin etmesi taraftarıyım.

SABAH: Bu dükkana kimler giriyor? Bize müşteri profili çizer misiniz?

Hüseyin Yıldırım: Mavi Atlas ile ben 5-6 yıldır diyalog halindeyim. Gözlemlerime göre Mavi Atlas’a her kesimden insan geliyor. Ama çoğunlukta halkla buluştuğumuzu söyleyebilirim. Burasının sosyetik bir mekandan çok halka hitap eden bir mekan olduğunu düşünüyorum. Tabi üst gelir ve kültür düzeydeki insanlar da var, ama geneli halk. Bundan da büyük keyif alıyoruz. Bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir avuçlar ama olsun..

SABAH: Bir ara insanlar duvar rengine göre uygun tablo seçiyorlar diye söyleniyordu, halen öyle mi, yoksa  biraz sanatsal yöne kayma var mı?

Hüseyin Yıldırım:
Türkiye’de zaten resim koleksiyoncularının, resim alıcılarının çoğu mobilya dekorasyonuna uygun resim seçme anlamında bir konsept oluşturdu. Bu son 10 yılda Türkiye’nin yeni bir trendi. İnsanların duvarın rengine göre tablo alması konusunun kırıldığını düşünmüyorum. Çünkü ya duvara, ya da mobilyaya uyumlu olan talepler geliyor bize. Sanatsal resim bilinci henüz oluşmuş değil. Resim bana göre bir mobilya düzeneğine göre alınmaz. Sanatsal resim bilinci çok az. Bu konuda halkın bilinçlendirilmesi gerekir. İlk başta Kültür Müdürlüğü’ne, daha sonra üniversitelere çok büyük görevler düşüyor. Aslında sanatsal etkinliklere halkın yönlendirilmesi gerekir.  Burada biz de elimizden geleninin fazlasını yapmaya çalışıyoruz. Ama üniversitede olan etki kadar olmaz. Halkın eğitilmesi gerekiyor sanat konsunda.


SABAH:Gaziantep’in nüfusu 2 milyon. Bu kentte sizin işinizi yapan kaç kişi var, aslında kaç tane olması lazım?
Hüseyin Yıldırım:Bizim işimizi yapan pek bulunmuyor. Bu işi profesyonel yapan kişi sayısı çok az. İl dışında aktivite olmadığı için, sanatçılar da yerel olarak kalıyor. İl dışına çıkıp kendilerini pek göstertemiyorlar. Sanatçılar Gaziantep’te kendi aralarında boğuşacaklarına podyumun dışına da çıksınlar. Cesur olmak gerek.

SABAH: Yeni ressamlar yetişiyor mu, resim yapmayı öğrenmeye ilgi nasıl? Kurslarınıza katılım beklenen düzeyde mi?
Hüseyin Yıldırım: Kurslarımıza katılım var ki gün geçtikçe daha da iyiye gidiyor  Beklentimiz noktasına gelemedik hala. Nitelikli öğrenci yetiştirmek istiyorum. Buraya sağlıkçı, mühendis, öğretmen geliyor. İleride kişisel sergi de açtırmak istiyorum. Bu işe talep, merak var ama yeterli  değil. 

SABAH: Sanat severlerden beklentileriniz ne?
Hüseyin Yıldırım: Kaliteli ile kalitesizi ayırt etmeleri. En büyük beklentim buy. Nitelikli ve niteliksiz bir resmi ayırt etmeleri gerekir. Yani her esere süper diyemezsiniz. Tabi bu da topluma kalmış bir şey. Göreceli bir iş sanat. Bazen öyle saçma sapan bir şeye güzel deniyor ki, sonrasında acaba bu adam daha önce güzel resim görmedi mi diye düşünüyorsunuz. Yani o yüzden çok eser olacak ki kişide içinden en güzelini seçebilsin. Benim sanatta bir de eser satışı açısından beklentim var. Gaziantep’te bu yönden çok büyük eksiklik var. Bir resim almak binlerce para harcamak demek değildir. Ressamın küçük çapta olan bir eserini almakta iyi bir şeydir. 

Gaziantep’in ileri gelenlerini biz resim salonlarında göremiyoruz. Dün bir açılıştaydım. Ankaralı bir işadamı koleksiyon yaptı ve sergi açtı. Gaziantep’in hiçbir işadamından böyle bir şeyi göremedik. Bu iş adamlarını kim yönlendirir? Bu kentin ileri gelenleri. Belediye bu anlamda işadamlarını tetikleyebilir. Belediye iş adamlarına sponsorluk görevi vererek sanata onları katabilir. Bu kadar sanayinin olduğu bir ilde sanatın geri de kalkması ciddi bir sıkıntı. Mavi Atlas’ta görüyoruz, tablo satışı neredeyse yok. Orijinale değil de daha çok dijital  baskıya yöneliyor insanlar. Bu da bir satıştır ama, önemli olan orijinal resimlerin satışı. Bu anlamda belediyelerin ve üniversitenin desteği ile iyi bir iş yapılabilir sanat açısından. Kentte sanat galerinin de çoğalmasını istiyoruz. Bakıyorsunuz bazı AVM’lerde var bazılarında ise yok. Oysa ki her AVM2nin kendisine ait bir sanat galerisinin de olması gerek.

SABAH: Resim yapmak isteyenler nereden eğitim alabilirler?
Hüseyin Yıldırım:
Bu konuya özellikle değinmenizi istiyorum ve en büyük sıkıntılarımızdan biri de bu. Resim kurslarının çoğalıp, bilinçli olarak verilmesi gerekiyor. Açılan çok  kurs görüyorum. Ama bu kursların çoğunun bilinçsiz olarak verildiğinin de farkına varıyorum.  Bir profesyonellik eksikliği var. Kişi çok yanlış eğitiliyor. Halk Eğitim Merkezi’nde bir yer açılıyor, kurs öğreticisine bakıyorsunuz. Adam pek yetenekli değil bu konuda. Bunu yorumlamak haddime düşmez ama, kurs öğreticisi iyi değilse sanat yanlış öğretilmiş oluyor. Bu işi bilinçli, eğitim almış yani  profesyonel insanların yapması lazım. 

SABAH: Suriyeliler’den talep var mı?
Hüseyin Yıldırım:
Amatör anlamda uğraşanlar var.  Onlarla birebir diyalog içinde değilim ama ,illa ki vardır. Ama şunu da söyleyebilirim. Suriye’nin sanatı bizim sanatımızın dört katı kadar var. Arap ülkelerinin bile sanata olan ilgisi bizden daha iyi. Bu korkunç bir travmadır aslında. Böyle küçük ülkelerin sanatta bizi geçmesinin nedeni nedir? Bunun cevabını bilmek gerekir. Sanayileştik, evet ama bu kültürümüzün de ilerlediği anlamına gelmiyor. Yanınızdakinin sürekli sizi sanat için dürtmesi gerek.  İki davet düşünelim. Biri sanat, diğeri de sanayicinin daveti. Bürokrat önce sanayicinin davetine gider.  Bu yüzden de sanatta geride kalıyoruz. Ama bunu başaran bir insan var hayatımda. Üniversite zamanımda üniversite de Yılmaz Büyükerşen rektördü. Çok donanımlı bir adamdı. Oraya ilk Güzel Sanatları kurduran da kendisiydi. Bu hocamızın en önemli özelliği üniversiteye transfer hoca getirirdi. Çok farklı üniversiteden hocalar bize ders vermeye geliyordu. Şimdi Yılmaz Büyükşeren, Eskişehir’de Belediye Başkanlığı yapıyor. Eskişehir’in şimdiki halini  görün. Çılgınca bir şehir. Her tarafı sanat eseri, müzeler, heykeller. Gaziantep’e bakıldığında ise çok küçük kalıyor.

SABAH: Eklemek istediğiniz bir şey var mı??
Hüseyin Yıldırım:Mavi Atlas’ın en önemli özelliği halka hitap eden bir yer olması. Sanat halka aşılanmalı. Çünkü yüreğinde sevda, acı olmayan bir insana sanatı aşılayamazsınız. Bu iş acıyla beslenir. Halk da dramı olduğu için sanata yöneltilmeli. Yani sanat, sevdayla, aşkla, yoksullukla beslenir. Ayrılık yaşamayan bir insanın ayrılık şiiri yazmasını bekleyemezsiniz. Bu da onun gibi bir şey.  Çorum’da bir sergi yapılacak. Benimde bir eserim alındı.  Bundan da çok mutluluk duyuyorum. Mart ayında 1. Uluslararası Selanik Çağdaş Sanat Fuarı’nda ülkemizi temsil edecek olmaktan çok mutluyum.




Ayhan Dağcılar:

Ressamlarla, kendini arayan

insanlar arasında otobüs durağıyız
400 metrekarelik bir yeri sanat için kullanıyoruz. Ayrıca Gaziantep’in en büyük kapalı alanı Mavi Atlas. Burada dönerci, kebapcı, baklavacı açıp iyi para kazanabilirdik. Ama biz akıl yerine sevdamızı düşünerek sanata yöneldik. Özellikle burada olan anılar bize çok büyük güzellikler katıyor. Ben kendim de ozanım, sevdam oradan geliyor.

Biz halka hitaben açtık burayı. İlla zengin olmanıza gerek yok Mavi Atlas’a gelip sanatla uğraşmak için. İnsanlara sanatla ilgili şunu söylemek isterim: Duvarınıza bir pencere açın. Sanat bir penceredir. Ressam konuşamadığı için tuvale bir şeyler yazıp çiziyor. Konuşabilseydi onu bir şekilse anlatırdı.  Ama konuşamadığı için resme döküyor. Bizim buraya gelen kişilerin sanata ilgisinin olup olmadığını anlıyorum. Çünkü konuşamadığı, dile dökemediği yaşanmışlıkları var. Onun için resme baktığınızda o resimde konuşulmamış bir kelime veya bir yön vardır. O yüzden kendinizi resimlerde bulabilirsiniz.. Bilhassa soyut resimde. O yüzden illa gelip alın demiyoruz. Gelin, bir bakın resimde ne görüyorsunuz. Kendinizi bulabiliyor musunuz? Önemli olan bunlardır. Gelin Mavi Atlas’a bakın. İlla zengin olmanıza gerek yok. Fabrika işçisinin de uğramasını isterim. Kendiniz olup gelin.  Biz zenginleri bekliyoruz, demiyoruz. Daha çok halka hitap etmek istiyoruz. Yeter ki sanatla uğraşılsın. Biz ressamlarla, kendini arayan insanlar arasında otobüs durağıyız.  Biz mesleğimizi seviyoruz Çok zengin olmayı çabalamıyoruz. Amacımız zengin olmak olsaydı bir dürümcü dükkanı da açabilirdik. İnsan  gelip fotoğraf çekiyorlar. Ben de memnun oluyorum bundan. Bir müze gibi gezilmesini istiyorum Mavi Atlas’ın. Kendilerini denemek için buraya gelsinler. Şu sanayi memleketinde yarım saatini de olsun huzurla geçirsinler. Adem Kesenek-Çiçek Bayram

 

 

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *