Gün geçmiyor ki bir kadın, bir erkek tarafından öldürülmesin, bir çocuk istismara uğramasın! Her seferinde yaralanıyor, üzülüyor, kahroluyoruz. Bir süre sonra unutuyoruz, ölen öldüğüyle, istismara uğrayan derin acısıyla kalıyor. Av. Elmas Yeni’nin dediği gibi, “Bir toplumun başına gelebilecek en korkunç şey, kötü yaşanan bir şeyin sıradanlaşmasıdır.” Evet, kadın cinayetleri ve çocuk istismarını “sıradanlaştırmışız” gibi görünüyor. Bu sıradanlaştırmanın faturasının, toplum için yaşanan cinayet ve istismar olaylarından daha ağır ve yıkıcı olduğunu fark edemiyor muyuz acaba?
Can yakan bir konuyu, çocuk istismarı konusunu, Gaziantep Barosu’nun iki genç ve konuya duyarlı kadın avukatı, Özlem Kartal ve Elmas Yeni ile konuştuk. Kartal ve Yeni, hem genel, hem özelde herkesin okuması, öğrenmesi, duyarlılık göstermesi gereken bir tablo çıkardı ortaya.
-Dün yine öz oğlunu istismar eden baba serbest bırakıldı diye bir haber okudum. Tabi ki böyle haberlerden çok etkilenip, üzülüyoruz. Ve ne yazık ki, bu tür olayların sayısı giderek artıyor gibi. Gaziantep’teki durumun bir fotoğrafını çekebilir miyiz, genel çerçeveleriyle kısaca?
Av. Özlem Kartal- Gaziantep’te diğer batı illerine göre insanlardaki cinsel olaylara bakış açısını ele alırsak, mağdur, hem cinsel istismar olarak mağdur ediliyor, hem de bu mağduriyetten dolayı lekelenme bir toplum baskısı var üzerlerinde. Bir kız çocuğu 5 yaşında veya 10 yaşında istismara uğradı, bu kız çocuğu ileride genç bir kız olduğunda evlenmek istediğinde kimse bununla evlenmek istemez, bir dışlanma ve ötekileştirme var. Yani toplum öncelikle mağduru suçluyor, mağduru yargılıyor, sanık her zaman daha üstün pozisyonda duruyor. Önce aile çocuğu yargılıyor, sonra çevre, toplum ve en son adli yargılama da çok uzun sürdüğü, İhtisas Mahkemeleri olmadığı için çocuğun mağduriyeti sürekli katlanarak devam ediyor. Ama karşımızda bir çocuk var yani.
-Kadın cinayetleri konusunda da aynı şey söyleniyor. İşte aslında bir artış yok, ama medya ve toplumun duyarlılığı arttığı için sanki artış varmış gibi görüyoruz diye. Çocuk istismarı konusunda da aynı şeyi mi söylemek lazım? Daha önce azdı da şimdi çok mu, yoksa toplumsal duyarlılık arttığı için mi biz daha fazla duyar olduk bunları?
Av. Özlem Kartal- Aslında bir taraftan doğru, diğer taraftan yanlış. Özellikle uluslararası anlamda da baktığınız zaman sadece ülkemizde değil, Avrupa ülkelerinde, Amerika, Uzak Doğu ya da üçüncü dünya ülkelerinde ciddi anlamda çocuk istismarı furyası, uyuşturucu gibi bir sektöre dönüşmüş durumda. Kanada çok gelişmiş bir ülkedir. Buradaki pedofil kimlikler, bu sapkınlıklarını gerçekleştirmek için Endonezya ve Malezya gibi ülkelere bu çocuklarla cinsel birliktelik yapmak için seyahat ediyor. Bu kimlikler arasında gerçekten akademisyenler, iş adamları, siyasetçiler. Yani küresel anlamda teknolojinin ilerlemiş olması, birçok faktör bunu hızlandırdı. Ülkemizde de bu şekilde. Toplumsal bir çözülme var, gerçekten ciddi anlamda. Ahlaki değerler, aile yapısında ve her anlamda bu çözülmenin etkisini çocuk istismarında da görüyoruz. Bu şu değil; eskiden yaşanıyordu, üstü kapatılıyordu değil, eskiden evet üstü kapatılıyordu, ama şu anda çok ciddi bir artış var. Özellikle televizyonlardaki diziler ve çok çok sakıncalı görseller var. Bunların birçoğu alt metinde gerçekten pedofili destekleyen şeyler aslında.
Bizim toplumumuzda sanki ensest daha çok gibi algılanıyor, doğru mu bu?
Av. Özlem Kartal- Zaten bir çocuğu istismar edebilmeniz için öncelikle o çocukta güven duygusunu yaratmış olmanız gerek.
-Bunun içinde yakın çevre?
Av. Özlem Kartal- Aynen öyle. Ebeveynler, ensest, aile içi ilişkilerde anne, baba, kardeş, dayı, amca bunlar çocukta zaten güven oluşturmuş insanlar. Çünkü dayım, annem, babam. Bunların çocuğa yaklaşıp, çocuğu istismar etmesi her zaman daha kolay. Bir de bizim gibi kapalı toplumlarda insanlar, cinselliklerini yaşayamadıkları için özgür bir şekilde, daha çok kendi içlerine dönüyorlar. Bu da ensest ilişkileri ortaya çıkarıyor. Fakat şimdi şöyle bir şey var; iki tür sapıklık var, bunların bir türü pedofil. Bunlar gerçekten hasta. Yani 12 yaşından küçük, ergenlik çağına girmemiş olan çocuklara yönelen insanlar. Bunların ekonomik, sosyo-kültürel durumları hiç önemli değil. Bunlar sadece çocuktan tahrik olan, cinselliği çocukla yaşamak isteyenler. Bir de durumsal dediğimiz istismarcılar var. Bu istismarcılar, kendisinden daha aşağı bulduğu herkese yöneliyorlar. Sakat olabilir ya da çok düşkün bir durumda kadın olabilir, erkek olabilir, hayvan bile olabilir.
-Peki Gaziantep için konuşursak, bunun hangisi?
Av. Özlem Kartal- Durumsal. Çünkü birçok profile bakıyorsunuz, mesela kız çocuğunu istismar etmiş, ama komşusuna bile yönelim göstermiş. Mesela bir okul müdürü dosyamız vardı. Çocuğa yönelmiş, ama bu adam aynı zamanda yetişkin bir kadına da yönelmiş. Onları da taciz etmiş, sözlü olarak, ama güç getiremediği için çocukta bu fiili gerçekleştirmiş. Bu durumsal bir tip.
-Kadın, kız çocuk veya erkek çocuk fark ediyor mu bu tipler için?
Av. Özlem Kartal- Pedofillerde genelde fark etmiyor, ama durumsalda da fark etmiyor. Durumsal dediğim gibi yaşlıya bile. Bazen çok trajik bir şekilde duyuyoruz ya, 80 yaşındaki kadına tecavüz edilip bıçaklandı diye. Bunlar durumsal tipler. Pedofiller, özellikle dediğim gibi hani onlar bellidir. Ergenlik çağına girmemiş, o gruba yöneliyorlar. Yani cinselliği sadece onlarla yaşayabiliyorlar.
Bir toplum için toplumun başına gelebilecek en kötü şey kötü yaşanan bir şeyin sıradanlaşmasıdır
Av. Elmas Yeni- Özlem Hanım’a katılıyorum, toplumsal bir çözülme söz konusu. Yani ahlaki bir çözülmeden bahsediyoruz. Bir toplum için toplumun başına gelebilecek en kötü şey, kötü yaşanan bir şeyin sıradanlaşmasıdır. Bu gerek medyada haberlerde, gerçekten sosyal medya da çok güçlü bir faktör. Bir şeyin sosyal medyada çok gösterilmesi ya da çok duyarlılığın arttırılmış gibi gösterilmesi bile bir nevi yani gereken yapılmıyorsa, yerine getirilmiyorsa, mesela sosyal medyada bugün gösterilip yarın unutuluyorsa, sosyal medyanın bunu sıradanlaştırmasıdır. Bir sıradanlaşma söz konusu. Önceden böyle bir vaka yaşandığında, yankısı aylarca süren peşine düşülmesi gereken bir durumdu, işte soruşturması açılır, o soruşturma ne oldu, ne yapıldı, ne ceza aldı. Bugün birkaç gün çok sıcak gündemde gördüğümüz bir şeyi yarın göremiyoruz. Bu istismar; çocuk istismarı, erkek çocuk istismarı ya da ensest bir olay olsun, gerçekten iki gün sosyal medyada toplum ayağa kalkıyor, üçüncü gün başka bir yapay gündemle biz onu unutmuşuz bile.
-Kız çocuklarının çok küçük yaşlarda evlendirilmesinin de önüne geçilemiyor. Bu da aslında bir istismar değil mi?
Av. Elmas Yeni- Çocuk gelin diye bir kavram yok, yani olmamalı. Çocuktan sanki bir statü yaratıyorsunuz, çocuk gelin olabilirmiş gibi Bir kavramın toplum içinde bu kadar sıradanlaşması, aslında o kavramın ya da o olayın ne kadar çok olduğunun göstergesidir. Biz artık bunu o kadar çok yaşıyoruz, o kadar sıradanlaştırmışız ki sayı az diyemeyiz, ya da sayı azmış da çok gösteriliyor diyemeyiz. Bu çok tehlikeli bir şey, sanki kültürel bir olguymuş, bir şeymiş gibi bugün duyuyoruz, yarın unutuyoruz. Sayı bu kadar çok olmasa biz zaten bunu günübirlik unutamayız. Bir de şöyle bir durum var; çocuk evlilikler meselesi, zaten bütün ülke çapında yaygınlaşmış bir durum. Güneydoğu’da ve Gaziantep’teki artış çok daha fazla şu anda. Önceden de çok küçük yaşlarda evlilikler yapılıyordu. Ama toplum buna çocuk gelin adı altında yanlış bir kullanım, eleştiriliyor. Çocuk gelin diye bir kavram yok, yani olmamalı.
-Mesela gazetecilikte derslerde okutulur, intihar olayları çok büyütülmez, manşete taşınmaz, olabildiğinde küçük verilir. Çünkü teşvik edicidir. Sıradanlaştırma dediniz ya, halbuki istismar olaylarını olabildiğince abartıyoruz ki toplumun gözüne batsın, insanlar rahatsız olsun, hukuk olayın üzerine gitsin, yapan cezasız kalmasın diye. Bunu yanlış mı buluyorsunuz?
Av. Elmas Yeni- Bunu kesinlikle doğru buluyoruz ve bir de daha çok şu nokta üzerinde durulmalı bence: Bir soruşturma başlatıldı diyelim ya da bir haber kanalı ya da sosyal medyada gösterildi, o soruşturmanın neticesi, sanığın kaç yıl aldığı, sanığın neden ceza almadığı, neden ceza alması gerektiği, ya da sanık nasıl cezalandırıldı, bunun caydırıcılığı. Bu noktaları daha çok gündemde tutmalıyız. Bizim hatamız bu. Biz sadece haberi gösteriyoruz, mağduru gösteriyoruz, avukat olmasak, üzerine düşüp araştırmasak, bir şekilde bunun bilgisine ulaşmasak, neticesini biz de bilmiyoruz. Toplum aydınlatılmıyor. Bir insan tahliye edildi. Neden tahliye edildi, yada ceza alacak, neden ceza alacak? Bu nasıl yansıtılıyor habere; kadın cinayetinde veya çocuk istismarında somut yeterli şüphe bulunamadı diyor. Tabi hakim ve savcıların da bağlı olduğu kurallar var. Gerçekten somut bir delil ve kanaat getiremediği takdirde serbest bırakması gerekiyor. Ama serbest bırakması sonsuza kadar ceza almayacak anlamına gelmiyor, yargılaması devam ediyor. Sadece tutuksuz yargılanıyor, tutukluluk tedbiri için yeterli delil bulunamadığına kanaat getiriyor. Tabi bunu bir insan haber kanalında görünce nasıl algılıyor; çocuk istismar etmiş, hiçbir şey olmamış, serbest bırakılmış ya da kadın öldürmüş, serbest bırakılmış. Akabinde biz bu adamın yargılaması ne zaman sonuçlanacak, ceza dosyaları 2 yıl, 3 yıl, 4 yıl, belki daha fazla süren dosyalar, uzun bir süreç var. Bunun devamında kimin ne kadar ceza aldığıyla kimse ilgilenmiyor da kimse bunun farkında değil.
-Yargılama sürecinin daha kısa ve çabuk olması lazım diye düşünüyorum, bu tür olaylarda. Bakıyorum, bir baba çocuğunu istismar etmiş, aradan iki, üç ay geçiyor baba serbest bırakılmış veya hakim yeterli kanıt göremediği için tahliye etmiş. Benim insan olarak canım acıyor, adalete karşı öfke duyuyorum, inancımı kaybediyorum, isyan ediyorum.
Av. Elmas Yeni- Elbette, o tatmin duygusunu kaybediyor toplum…
-Bu tür olaylarda yargılama süreci kaç yıl?
Av. Özlem Kartal- Yani uluslararası sözleşmelerde de insan haklarında da temel şey; herkesin makul sürede adil yargılanma hakkı, temel ilkenin bir tezahürü ve sonucudur, zorunluluğudur. Herkes makul sürede yargılanmalı. Çünkü mesela, ben bir haksızlığa uğradıysam ya da ben bir hak iddia ediyorsam, bu hakkımı yıllar içinde elde ettiğimde, elde etmiş olduğum hakkın bende bir anlamı kalmıyor. Zira bu kadar travmatik, bu kadar yaralayan, her anlamda yaralayan mevzuların söz konusu olduğu yargılamalarda, özellikle ivedilikle dosyaların neticelendirilmesi, sürecin kısa tutulması başta mağdurun zarar görmemesi ve daha fazla mağduriyet yaşamaması için gerekli olan bir durum.
Şimdi konu şu; tutukluluk bir tedbirdir. Yani hukukta bir tedbirdir. Mesela davamız açılır, dosya devam eder, hüküm kesinleşene kadar hiç kimse suçlu sayılmaz. Yani, hüküm nasıl kesinleşir; İstinafa gider, Yargıtay yolu açıksa Yargıtay’a temyize gider ve ondan sonra kesinleşir. Biz bu insana artık hükümlü deriz, bu insan suçlu. Bu masumiyet karinesinin bir gereği. Yargılamada da mahkemelerin temel mantığı şudur; ben yargılıyorum, halen bu insanın suçlu olup olmadığına karar vermedim, mantık budur. O süreçte kişinin kaçma durumu veya delilleri karartma durumu varsa ya da bu suçu işlediğine dair çok ciddi emareler varsa, tutukluluk şeklinde yargılanmasını takdir edebilir. Bu noktada netiz. Bu bütün suçlar için böyle, fakat bizde sadece cinsel istismar dosyalarında değil, genel olarak bir sıkıntı var. Tutukluluk kişiyi cezalandırma yöntemi olarak kullanılıyor ve bu anlamda da mesela ben bir dosyada tutuklu olarak yargılanıp beraat aldığım zaman tazminat hakkı doğuyor ve bu da ülkenin hazinesine de ciddi anlamda bir külfet. Fakat bunu da yanlış uyguluyoruz. Mesela çok ciddi bir istismar dosyası var, DNA raporlarıyla sabit kişiler tanıklarla sabit, yani burada yüzde 80 bir kanaat oluşuyor, yargılama devam ediyor, bu noktada tabi ki hakim şahsın tutuksuz yargılanmasına karar verdiğinde ciddi bir infial oluşabiliyor. Bu kadar ciddi kanıtlar var, bu kadar ciddi DNA raporu geliyor, bilirkişi raporu geliyor, bakıyorsunuz ki adli tıptan sonuçlar geliyor, evet sperm örneği oluşuyor, tanıklar, çocuğun pedagogla bir görüşmesi var, uzman görüşmesi var, her şey destekliyor suçu, yani çok az bir şey kalmış, yargılama zaten neticelendirilecek, ama tutuksuz yargılanıyor.
-Peki bu hukuk mu, bu mahkeme mi, bu nedir yani? Hakim yetersizliği mi diyelim buna?
Özlem Kartal-Bu doğru bir uygulama değil. Şöyle diyebiliriz, doğru anlamalıyız, doğru okumalıyız. Tutukluluk tedbirini doğru yerde, doğru vakalarda uygulamalıyız. Mesela bir gasp dosyası geliyor, gerçekten gasp olduğuna dair hiçbir veri yok, sadece bir kişinin beyanı var. Ama pat diye soruşturma aşamasından itibaren kişinin tutukluluğuna karar verilebiliyor. Mesela bu da çok ciddi bir hak ihlali. En en en büyük yaptırım, kişinin hürriyetini kısıtlayan yaptırımlardır. Yani yanlış okuyoruz, yanlış değerlendiriyoruz, maalesef ki! Bu istismarda özellikle kamuoyu oluşturmak çok önemli. Fakat değindiğimiz konu şu; istismardan dolayı kişi yargılandı, mahkeme tahliyesine karar verdi. Bu teşvik edici bir durum. Bu dile çok önem vermeniz gerekiyor. Özellikle altını çizerek vermek lazım. Evet o an yargılamada tutuksuz yargılanması belki çok kritik bir durum, olmaması gereken. Ama bunu basının daha farklı bir şekilde vermesini istiyoruz. Bu konuları gündemde tutmamız çok önemli. Çünkü bir şeyleri harekete geçirmek lazım. Maalesef sosyal medya yargılama sistemi diyorlar, basın, sosyal medya bu anlamda çok önemli.
-Çocuklarımızı bu tehlikeden nasıl koruyacağız?
Bu eğitimlerin gerçekten anaokulundan itibaren başlaması gerekiyor, mahremiyet eğitimlerinin. Çocukların gerçekten hukuksal haklarına değinmek gerekiyor. Bu senin vücudun, senin vücudunun bir dokunulmazlığı var ve bu anayasayla bile güvence altında, sen korunuyorsun. Kimse senin vücut bütünlüğüne bir müdahalede, bir saldırıda bulunamaz, bu bir suç.
Halk eğitimlerine ben çok önem veriyorum. Özellikle bu anlamda halk eğitimlerinde kadınlara istismar noktasında çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiğini, mahremiyet eğitiminin nasıl verilmesini gerektiğini anlatmak lazım diye düşünüyorum. GASMEK mesela, birçok kurum, meslek kazandırma kursları var. Bu tarz alanlarda da bence gerçekten bu eğitimleri vermeleri, bir takım seminerler düzenlemeleri, bilinçlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum ve okullarda özellikle bunun çok iyi verilmesi gerek.
-Nedir mesela, böyle davalarda hukuki süreç, ne kadar sürüyor istismar davaları?
Av.Elmas Yeni- Şikayet bulunduktan sonra bir soruşturma aşaması başlatılıyor. O soruşturma aşamasında şikayetler, beyanlar değerlendiriliyor. Tabii o aşamada delil araştırılması, delil toplanması, olayın şahidi var mı, beyanlar, bütün delillerin dosyaların oluşturulma süreci var. Bu maalesef bir yıla yakın belki daha fazla sürüyor, bu ceza dosyaları çok sürüncemede kalan dosyalar. Bizim aslında sıkıntımız o aşamada. Ceza dosyası açılırken, böyle bir şikayet, beyan geldiğinde gerçekten toplanacak delillerin, nereye müzekkere yazılması gerekiyorsa, nereden kolluk araştırılması yapılması gerekiyorsa ya da bu bir memurla ilgili bir durumsa onun idari soruşturma boyutu varsa bir öğretmen olabilir, bir memur olabilir ya da bir kurumdaki bir insandan gelmiş olabilir böyle eylemler.
O sürecin hızlandırılması gerekiyor. Savcılık soruşturması maalesef çok uzun bir süreç. Savcı kamu davası açılmasına kanaat getirdiği takdirde de kamu davası açılıyor, ceza dosyası açılıyor. Yine ceza dosyasında tarafların ifadesi alınıyor, yargılamaları yapılıyor. Bir duruşma arasına belki 1-2 ay belki de daha fazla zaman giriyor. Mahkemelerde iki aydan iki aya, üç aydan üç aya duruşma günleri veriliyor. Avukatların rolü bu dosyalarda şöyle önemli; kurum içi yazışmalar çok fazla. Mahkemede hukuk davalarında öyle, ceza davalarında da öyle. Yani mahkeme kolluğa ayrı bir şekilde yazı yazıyor, ya da kurumlara, ilgili yerlere müzekkereler yazılıyor, bunların sonucunun gelmesi kurumdan cevap verilmesi hep işi sürüncemede sıkıntıda bırakan durumlar.
-Peki sizin rolünüz burada ne oluyor?
Av. Elmas Yeni- Bizim rolümüz, böyle bir dosyayla karşılaştığımızda biz bu süreçleri hızlandırmaya çalışıyoruz. O kurumdan yazı gelecekse bir haftanın içinde gelecekse üç gün içinde gelsin, bir ay içinde gelecekse bir günde gelsin. İki taraf da mağduriyet yaşıyor. Bir insanın orada masumiyet karinesi söz konusu, diğer taraftan mağdurun mağduriyeti söz konusu. Bu süreçlerin hızlanması gerekiyor. Delillerin karatılma riski varsa onlara dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü ceza dosyasında mahkeme, hakim delil arıyor. Gerçekten yeterli delil görürse, ona kanaat getirirse ancak bir insanın suç işlediğine hüküm veriyor. Bu dosyalarda toplanması gereken delillerin çok hızlı bir şekilde toplanması gerekiyor.
-Yani 3 - 5 yıl süren davalar var…
Av. Elmas Yeni- 3 yıl sürdükten sonra bir de bunun istinaf aşaması var, karar istinaf edilebiliyor, mağdur tarafından da istinaf edilebilir, hani ceza yeterli görülmeyip, ya da sanık tarafından istinaf edilebilir. Bunun İstinaf mahkemesinde dairelerin önüne gelmesi birkaç ay zaten, değerlendirilmesi…
Maalesef bir ceza dosyası 3-4 yıl sürüyor.
-Çok uzun bir zaman…
Av. Elmas Yeni- Çok uzun bir zaman dilimi. Çocukların uzmanlarla birlikte ifadesi alındıktan sonra hem duruşmaya hem mahkemeye gelip tekrar tekrar dinlenmiyorlar, ama siz nasıl ki bir mahkemede ya da bir yerde bir işiniz, bir davanız bir şey olduğunda kafanızdadır, çocuğun da öyle bir şey yaşadığı sürekli aklında. Sürekli o yargılama sonucunun neticesi. Gerçekten o kişi ceza alacak mı almayacak mı, gerçekten o kişinin işlediği, işlemediği ispatlanacak mı? Çocuk o toplumsal dışlanmadan kurtulacak mı? Yani, bu sürekli çocuğun psikolojisinde, bilinç altında olan bir şey. Bu sürecin bir an önce neticelendirilip, çocuğun hayatında çıkarılması gerekiyor. Bir çocuk istismarı yaşadığında kaç yaşına gelirse gelsin, ne kadar psikolojik destek alırsa alsın, unutamıyor. Önemli olan toplum olarak bizim bu çocuğun buna maruz
kalma durumunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. İnsanlar 40 yaşına geliyor, 50 yaşına geliyor, yetişkin insan oluyorlar, evleniyorlar kendi çocukları oluyor, ama halen o yaşadıkları şeyin trajedisinden, travmasından kurtulamıyor. Sürecin bir an önce sonuçlandırılıp çocuğun tekrar topluma hayata adapte ettirilmesi gerekiyor. Yani avukatın burada rolü bu, sürecin hızlandırılmasına katkı sunmak.
İstismar suçları için ihtisas mahkemeleri çok önemli. Çünkü mesela o mahkemelerde hakimler cübbe bile giymemeli. Ciddi pedagojik eğitimlerden geçmeli. Çocukla aynı seviyede olmalı. Konuşurken, hitap ederken yukarı durmamalı.
-Peki şöyle diyebilir miyiz? Mesela Gaziantep içinde tanık olduğunuz süreçler için, istismar davalarının yüzde kaçı gerçekten vicdanı rahatlatacak kararlarla sonuçlanıyor, yüzde kaçtır bu oran?
Av. Özlem Kartal- O zaman şöyle yapalım, TÜİK verilerini paylaşayım. 2019 yılında cinsel istismar suçundan dolayı Türkiye'de açılmış olan dava sayısı 28 bin 360. Bunlardan sadece 15 bin 651’i mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış. Bu sadece istismar dosyaları için değil, bütün suçlarda, bütün yargılamalarda maalesef ki bazen çok eksik tahkikat yapılabiliyor. Eksik araştırma, eksik soruşturma yapılabiliyor. Benim, bu noktada en çok değinmek istediğim şu: İhtisas Mahkemeleri. Biz zaten Avrupa Birliği’ne girmeyi düşünen bir ülkeyiz. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamışız. Avrupa Konseyi, Lanzarote Sözleşmesi, bunlara taraf bir ülkeyiz. Fakat bugün baktığımız zaman gerçekten yetişkin bir insan bile hakim karşısına çıktığında eli ayağına dolanıyor. Çünkü hayatlarında ilk defa mahkeme görüyorlar, ilk defa o havayı teneffüs ediyorlar, savcı, hakim bunlar insanlar için gerçekten ürkütücü şeyler. Fakat küçücük çocuklar, istismar mağduru çocukları hakim dinlemek isteyebiliyor. Bazen, çocuğu dinlemek istiyorum diyor. Düşünün ya üçlü heyet, 2-3 tane hakim, bir tane savcı, cübbeli cübbeli ve zaten bilirsiniz yüksektir mahkeme heyetinin durduğu yer, karşısında küçücük çocuk, zaten bir travma yaşıyor ve orada anlatması isteniyor. Çok korkunç. Bunun için ihtisas mahkemeleri çok önemli. Çünkü mesela o mahkemelerde hakimler cübbe bile giymemeli. Ciddi pedagojik eğitimlerden geçmeli. Çocukla aynı seviyede olmalı. Konuşurken, hitap ederken üstte durmamalı. Şu anda çocuk istismarından dolayı mağdur çocukların ifadeleri Çocuk İzleme Merkezleri’nde alınıyor. Çok güzel bir uygulama ama çok yetersiz.
-Antep’te de var mı?
Av. Özlem Kartal- Var. Şimdi normalde bir tıbbi muayene yapılır. Bir psikologla, pedagogla görüşme olur, bir de çocuğun ön ifadesi alınır. Amaç bu üç şeyi aynı birimde toplayıp çocuğun mağduriyetini önlemek için, oradan oraya sürüklemeyip aynı anda halletmek önemli. Ama bazı dosyalarda, hakimler de bu konuda haklı, bazen çocuğu dinlemek isteyebiliyorlar. Ek olarak ifadesinin tekrar alınmasını isteyebiliyor. Bu konuda bir sıkıntı yok ama ortam, alınma şekli, yukarıdan bir pozisyondan çocuğa hitap etmeniz bile o çocuk için ciddi bir istismar.
-Anne babalara da çocuğunuzla konuşurken, bir şey anlatırken onun seviyesine inin, göz seviyesine inin denilir değil mi?
Av. Özlem Kartal- Elbette. Adliye ortamları zaten çocuklar için uygun ortamlar değil bir de keza istismar mağduru çocukların orada ifadelerinin alınması çok sıkıntılı. Bu yüzden İhtisas Mahkemesi özellikle bir eksiklik ve talep olarak söylüyorum, çok istiyorum. İhtisas mahkemelerinin kurulması çok kıymetli bu noktada.
-Kurulması yönünde bir süreç söz konusu oldu mu?
Av. Özlem Kartal- STK’ların çok çalışmaları var. Mesela UCİM, İstismar ile Mücadele Derneği’nin ve başka birçok derneklerin bir takım çalışmaları var, ama henüz tam olarak böyle bir duyum almadık, projenin hayata geçirileceği ile ilgili.
Av. Elmas Yeni- En güncel gelişme Yargı Reform Paketi açıklandı. Biliyorsunuz orada çocuk istismarı yargılamalarıyla ilgili birkaç bir şey açıklandı.
-Ne diyor orada?
Av. Elmas Yeni- Sanığın olmadığı görüşme odalarında uzmanlar eşliğinde ifadelerinin alınacağını, bir de işte hakimlerin, savcıların bu sorgulamalarda cübbe giymeyeceğinden bahsedildi. Çocuk dostu adliye kavramı. Şimdi o yerleştirilmeye çalışılıyor. Yani bunlar umut verici. İnşallah hayata geçirilir.
-Bu yargı paketinde var mı?
Av. Elmas Yeni -Evet, yeni açıklanan yargı paketinde bunun olacağı söyleniyor. Şu an birebir uygulamaya geçilmedi ama Lanzarote Sözleşmesi’nden bahsetti Özlem Hanım. Gerçekten çocuk istismarıyla evrensel anlamda mücadelede en etkin sözleşmelerden birisi bu. 2010 yılında yürürlüğe girdi. Bütün Avrupa ülkeleri de taraf buna. Biz de tarafsız. Bizim zaten önemli olan en önemli 2 sözleşmemiz; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne üyeyiz. Bir diğeri de Lanzarote Sözleşmesi. Biz yapacağımız düzenlemelerde zaten Lanzarote Sözleşmesi’nin mantığı ve çerçevesinde hareket ettiğimiz süreçte bunun faydasını çok göreceğiz. O sözleşmenin şöyle bir dayanağı var: Bunu ciddi anlamda evrensel boyuta taşıyor. 4P’li diye bir yaklaşımı var. Kendi içinde bunun İngilizce terimleri de var. Bunlar önleme, koruma, kovuşturma, ulusal ve uluslararası işbirliğini teşvik aracılığı diye. Yani bir çocuğun sadece istismara uğradıktan sonraki yargılama aşaması ya da kovuşturma, bunun gerçekleştikten sonra çocuğun korunması, en nihayetinde de bunun uluslararası bir işbirliği şeklinde yürütülmesi. Yani bir ülkede bir çocuk istismara uğradığı zaman ya da bir ülkede istismar kavramı gerçekten bariz şekilde patlak vermeye başladığı zaman bu aslında evrensel anlamda mücadeleyi gerekli kılan bir durumdur.
Sürecek
Çocuk istismarını nasıl önleyeceğiz?
1-Öncelik, anne ve babaların bilinçlendirilmesi: Çocuklar mal değil, anne-baba olmak onlar üzerinde mülkiyet hakkı vermez. Toplumda bu bilinç oluşursa ensesti de bu şekilde çözebiliriz. Herkes senin çocuğuna temas edememeli. Buna müsaade etmemelisin.
2-Çocuk istismarı en yakın çevreden geliyor: İstismar en yakın çevreden geliyor; baba, kardeş, dayı, dede, amca, hatta öğretmen: Anasınıfından itibaren çocuğa mahremiyet eğitimine başlamamız lazım. Bu senin vücudun, senin vücudunun bir dokunulmazlığı var ve bu anayasayla güvence altında. Kimse senin vücut bütünlüğüne bir müdahalede, bir saldırıda bulunamaz, bu bir suç.
3-Somut delil arama hatası: İstismar ve tecavüz olaylarında, diğer suçlarda olduğu gibi somut delil aranması yanlış. Çünkü zanlılar, bu eylemi hiç kimsenin göremeyeceği, tanık olamayacağı yerleri belirleyerek gerçekleştiriyor. Ama mahkemelerimiz bazen ne yazık ki istismara illa da tanık ve delil arıyor.
4- Zanlının tutuksuz yargılanması, toplumu yaralıyor: Hüküm kesinleşinceye kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Bu masumiyet karinesinin bir gereği. Ancak, çok ciddi bir istismar dosyası var diyelim, DNA raporlarıyla sabit kişiler, tanıklarla sabit. Burada yüzde 80 bir kanaat oluşuyor, yargılama devam ediyor, bu noktada tabi ki hakim şahsın tutuksuz yargılanmasına karar verdiğinde ciddi bir infial oluşabiliyor.
5-Çocuk istismarı ve kadın cinayetleri konusunda kalıcı gündem oluşturulmalı: Çocuk istismarı ve kadına şiddet de bir nevi OHAL’dir. Gerçekten bir ülkede bir ay içinde 18-19 tane kadın öldürülmüş. Bir ülkede günde bir kadın ölüyorsa, bu kalıcı bir gündem olmalıdır.
6-Rehber öğretmenlik kurumu çok önemli: Okullarda görev yapacak rehber öğretmenlerin, pedagojik formasyon almış, nitelikli eğitimciler arasından seçilmesi lazım. Rehber öğretmenler, çocuğun davranışlarını okuyarak, istismar konusunun açığa çıkmasını sağlayabiliyor.
7-İhtisas mahkemesi kurulması elzem: İhtisas mahkemeleri olmadığı için, istismara uğrayan çocuk, sanığın yargılanma sürecinde ağır şekilde yıpranıyor. Oysa ihtisas mahkemelerinde hakimler cübbe bile giymemeli. Ciddi pedagojik eğitimlerden geçmeli. Çocukla aynı seviyede olmalı. Konuşurken, hitap ederken yukarıda durmamalı.
8-Yargılama sürecinin uzunluğu ve adaletin geç tecellisi: Zira bu kadar travmatik, her anlamda bu kadar yaralayan mevzuların söz konusu olduğu yargılamalarda, ivedilikle dosyaların neticelendirilmesi, sürecin kısa tutulması, en başta mağdurun zarar görmemesi ve daha fazla travma yaşamaması için gerekli olan bir durum.
9- Başta devlet ve sivil inisiyatif gurupları, aileye ve çocuğa sahip çıkacak: Aileler, toplumsal baskı ve çocuğun geleceği endişesi ile çoğu zaman istismarı gizleme eğiliminde. Bu yüzden başta devlet ve sivil inisiyatif guruplarının ailenin ve çocuğun yanında durması, psikolojik destek sağlaması çok önemli. Yapanın kesesine kar kalmasını izlemek, toplumsal baskıdan daha ağır bir yük!
10- Medya, kadın cinayeti ve çocuk istismarını sıradanlaştırmadan takip edecek: Uzmanlar, "Tecavüz haberler, mağdurun kimliği, kişisel bilgileri deşifre edilip pornografik malzeme olarak sunulmamalı, tecavüzün sosyal, hukuki boyutları üzerine okuru düşündürmeye, yönlendirmeli" diyor. Kadınların Medya İzleme Grubu'ndan (MEDİZ) Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver'e göre meslek örgütlerinin, medya kurumlarının kendi birimleri içinde sürekli güncellenen bir eğitim programı oluşturması gerekiyor. Çocuk istismarlarında zanlının salıverildi haberleri, toplumda bu tür suçların cezasız kaldığı gibi yanlış bir izlenim yaratıyor.