Birçok kişinin hayatının belirli bir döneminde sarf ettiği, ''içim daralıyor'', ''canım bir şey yapmak istemiyor'', ''ruhum sıkılıyor'', ''Hiçbir şeyden zevk almıyorum'' gibi ifadelerle anlattığı olumsuz duyguların uzun süreli devam etmesi depresyona işaret ediyor.
Sadece psikolojik değil fizyolojik olarak da kişileri etkileyen, işte başarısızlığa, evlilik sorunlarına neden olan hastalık, birçok kişi tarafından önemsenmediği ve gündelik sorunların sonucu olarak değerlendirildiği için tedavi edilmiyor.
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Altındağ, depresyonun derin bir üzüntü hali, durgunluk, hayattan zevk almama, isteksizlik, karamsarlık ve ''ölümü düşünme'' gibi olumsuz duygularla ortaya çıktığını söyledi.
Bu duyguların kişiyi sadece duygusal açıdan değil fizyolojik açıdan da etkilediğini, iştah kaybı ya da iştah artışı, hareketlerde yavaşlama, fiziksel güçsüzlük, çok uyuma ya da uykusuzluk hali, cinsel isteksizlik gibi fiziksel belirtilere sebebiyet verdiğini dile getiren Altındağ, şöyle konuştu:
''Kişiler genellikle bu tür olumsuz problemleri, gündelik yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara bağlıyor. Bunu bir hastalıkmış gibi görmüyor. Aslında birçok kişi depresyona girdiğinin farkına bile varmıyor ve hastalık zaman içinde ağırlaşabiliyor. Zamanla bu durumun düzeleceğini düşünülüyor. Ancak 'zamanla geçer' düşüncesi çoğu zaman bu hastalık için geçerli değil. Depresyonda olup bunun farkında olmayan çok sayıda kişi var. Hatta kişiler fiziksel belirtilerden yola çıkarak farklı doktorlara başvuruyor, ancak rahatsızlıklarından kurtulamıyorlar. Bunların psikolojik bir rahatsızlıktan kaynaklanabileceği hiç düşünülmüyor.''
''Sadece kişiyi etkilemiyor''
Prof. Dr. Altındağ, depresyonun sadece kişiyi değil kişinin çevresini, sosyal ve iş yaşamını da olumsuz yönde etkilediğini, iş performansını düşürdüğünü belirtti.
Kişinin sürekli olumsuz düşüncelere sahip olması nedeniyle kendisini işine veremediğini ya da isteksizlik olduğu için çalışmakta zorlandığını dile getiren Altındağ, ''Eğer kişi sosyal bir işte çalışıyorsa bu durumu daha da zorlaşır. Çünkü depresyonda olan kişi sosyal açıdan kendisini içine kapatır ve dış dünyayla bağlantısını kesmek ister. Bu durum da kişinin iş yaşamının verimsizleşmesine ve istenilen görevleri yerine getirememesine neden olur'' diye konuştu.
Altındağ, depresyona giren kişinin ailevi yaşamında da sorunlar çıktığını, çiftler arasında uyuşmazlık yaşandığını, cinsel sorunların artabildiğini vurguladı.
Sadece kişi açısından değil çevresindekiler açısından da hastalığın tedavisinin çok önemli olduğunu, burada eşlere ve kişinin yakın çevresinde büyük görev düştüğünü dile getiren Altındağ, şöyle devam etti:
''Kişi durumunun farkında olmayabilir ancak sürekli üzüntü hali, içine kapanma gibi belirtiler dışardan çok daha net görülebilir. Aile ve yakın çevre bu konuda kişiyi tedavi konusunda ikna etmeli. Kişi, tedaviyle normal hayatına yeniden dönebileceği ve yaşamını eskisi gibi sürdürebileceğini bilmeli. Depresyonda olan kişi bir uzmandan yardım alması konusunda ikna edilmeli, eşi ve yakınları bu döneminde kişiye destek vermeli.''
-''Yeniden yaşama sevinci''
Prof. Dr. Altındağ, depresyonun terapi ve ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu, öncelikle hastanın probleminin ve kendisini bu sonuca getiren sorunların kaynağının tespit edilmesi gerektiğini belirtti.
Depresyonun birçok nedeni olabildiğini, yakınların ani ölümü, üstünden gelinemeyen bir sorun, hamilelik, lohusa dönemi, mevsimsel geçişler, ağır bir hastalık ve çeşitli fiziksel problemlerin hastalığa sebebiyet verebildiğini dile getiren Altındağ, şunları kaydetti:
''Sorunun çözümü konusunda psikolojik olarak desteklenen kişinin çoğu zaman fiziksel problemleri de ortadan kalkıyor. Sorunun çözümü sonrasında kişinin geleceğe umutla bakması, hayatına yeni bir yön vermesi ve yaşamın önemini kavraması ve yaşama sevincini tekrar kazanması mümkün. Tedavi sonrasında kendine olan güvenini kaybeden kişi yeniden bu güveni sağlıyor ve sorunların üstesinden gelebilecek gücü kendisinde buluyor. Günümüzde birçok kişi tedavinin ardından depresyonu atlatarak yaşamına sağlıklı bir şekilde devam ediyor.'' AA
Sadece psikolojik değil fizyolojik olarak da kişileri etkileyen, işte başarısızlığa, evlilik sorunlarına neden olan hastalık, birçok kişi tarafından önemsenmediği ve gündelik sorunların sonucu olarak değerlendirildiği için tedavi edilmiyor.
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Altındağ, depresyonun derin bir üzüntü hali, durgunluk, hayattan zevk almama, isteksizlik, karamsarlık ve ''ölümü düşünme'' gibi olumsuz duygularla ortaya çıktığını söyledi.
Bu duyguların kişiyi sadece duygusal açıdan değil fizyolojik açıdan da etkilediğini, iştah kaybı ya da iştah artışı, hareketlerde yavaşlama, fiziksel güçsüzlük, çok uyuma ya da uykusuzluk hali, cinsel isteksizlik gibi fiziksel belirtilere sebebiyet verdiğini dile getiren Altındağ, şöyle konuştu:
''Kişiler genellikle bu tür olumsuz problemleri, gündelik yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara bağlıyor. Bunu bir hastalıkmış gibi görmüyor. Aslında birçok kişi depresyona girdiğinin farkına bile varmıyor ve hastalık zaman içinde ağırlaşabiliyor. Zamanla bu durumun düzeleceğini düşünülüyor. Ancak 'zamanla geçer' düşüncesi çoğu zaman bu hastalık için geçerli değil. Depresyonda olup bunun farkında olmayan çok sayıda kişi var. Hatta kişiler fiziksel belirtilerden yola çıkarak farklı doktorlara başvuruyor, ancak rahatsızlıklarından kurtulamıyorlar. Bunların psikolojik bir rahatsızlıktan kaynaklanabileceği hiç düşünülmüyor.''
''Sadece kişiyi etkilemiyor''
Prof. Dr. Altındağ, depresyonun sadece kişiyi değil kişinin çevresini, sosyal ve iş yaşamını da olumsuz yönde etkilediğini, iş performansını düşürdüğünü belirtti.
Kişinin sürekli olumsuz düşüncelere sahip olması nedeniyle kendisini işine veremediğini ya da isteksizlik olduğu için çalışmakta zorlandığını dile getiren Altındağ, ''Eğer kişi sosyal bir işte çalışıyorsa bu durumu daha da zorlaşır. Çünkü depresyonda olan kişi sosyal açıdan kendisini içine kapatır ve dış dünyayla bağlantısını kesmek ister. Bu durum da kişinin iş yaşamının verimsizleşmesine ve istenilen görevleri yerine getirememesine neden olur'' diye konuştu.
Altındağ, depresyona giren kişinin ailevi yaşamında da sorunlar çıktığını, çiftler arasında uyuşmazlık yaşandığını, cinsel sorunların artabildiğini vurguladı.
Sadece kişi açısından değil çevresindekiler açısından da hastalığın tedavisinin çok önemli olduğunu, burada eşlere ve kişinin yakın çevresinde büyük görev düştüğünü dile getiren Altındağ, şöyle devam etti:
''Kişi durumunun farkında olmayabilir ancak sürekli üzüntü hali, içine kapanma gibi belirtiler dışardan çok daha net görülebilir. Aile ve yakın çevre bu konuda kişiyi tedavi konusunda ikna etmeli. Kişi, tedaviyle normal hayatına yeniden dönebileceği ve yaşamını eskisi gibi sürdürebileceğini bilmeli. Depresyonda olan kişi bir uzmandan yardım alması konusunda ikna edilmeli, eşi ve yakınları bu döneminde kişiye destek vermeli.''
-''Yeniden yaşama sevinci''
Prof. Dr. Altındağ, depresyonun terapi ve ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu, öncelikle hastanın probleminin ve kendisini bu sonuca getiren sorunların kaynağının tespit edilmesi gerektiğini belirtti.
Depresyonun birçok nedeni olabildiğini, yakınların ani ölümü, üstünden gelinemeyen bir sorun, hamilelik, lohusa dönemi, mevsimsel geçişler, ağır bir hastalık ve çeşitli fiziksel problemlerin hastalığa sebebiyet verebildiğini dile getiren Altındağ, şunları kaydetti:
''Sorunun çözümü konusunda psikolojik olarak desteklenen kişinin çoğu zaman fiziksel problemleri de ortadan kalkıyor. Sorunun çözümü sonrasında kişinin geleceğe umutla bakması, hayatına yeni bir yön vermesi ve yaşamın önemini kavraması ve yaşama sevincini tekrar kazanması mümkün. Tedavi sonrasında kendine olan güvenini kaybeden kişi yeniden bu güveni sağlıyor ve sorunların üstesinden gelebilecek gücü kendisinde buluyor. Günümüzde birçok kişi tedavinin ardından depresyonu atlatarak yaşamına sağlıklı bir şekilde devam ediyor.'' AA