İngiltere, resmi olarak AB’den ayrıldıktan bir yıl sonra 11 Asya/Pasifik ülkesinin bulunduğu bir serbest ticaret bölgesine katılmak için başvuruda bulundu. Böylelikle Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması (CPTPP) olarak bilinen ve yaklaşık 500 milyon kişilik bir pazar olduğu belirtilen ticaret bölgesine katılım başvurusu yapan kurucu olmayan ilk ülke olurken, yer alması halinde Japonya’dan sonra anlaşmaya katılan en büyük ekonomi olacak.
Özellikle 2016’dan beri İngiltere egemenlerince dile getirilen Küresel Britanya ifadesinden anlaşılması gereken buymuş; “Küresel Britanya” Asya- Pasifik blokunda olmakmış demek ki.
İyi güzel de İngiltere bu kavramın içini doldurmuş değil. Fransa’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın vardır ama İngiltere resmi bir Hint-Pasifik stratejisi açıklamadı. Ama, tuhaftır bu yeni hedefinde ısrarlı olan İngiltere’de uzun zamandır ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir Avam Kamarası raporunda Brexit’in, İngiltere’nin AB ile ABD arasında köprü konumuna itiraz olduğu sonucuna varıldı örneğin. AB içindeki daha rekabetçi, daha gergin ilişkilerin İngiltere için ciddi güvenlik açıkları taşıdığını düşünenler de var. O nedenle ilginin AsyaPasifik’e yönelmesi anlaşılabilir.
Strateji yok girişim var
Evet, bu da bir tuhaflık, çünkü İngiltere’nin bu konuda bir stratejisi yok ama girişimleri var. Boris Johnson hükümeti örneğin Çin’in küresel dijital altyapı üzerindeki hakimiyetini azaltmak için 5G ekipmanının yanı sıra diğer teknolojilerin alternatif tedarikçilerini oluşturma amacıyla G-7 artı Avustralya, Güney Kore ve Hindistan’la bir “D10” ittifakı kurma girişimine de liderlik ediyor. Ticaret alanında CPTPP’ye katılma başvurusunu ciddi olarak gündeme getirdi şimdi de. CPTPP üyeleri İngiltere’nin üyelik başvurusunu destekliyor tabii. Bu üyelik, gerçekleşmesi durumunda İngiltere’nin stratejik açıdan önemli olan bu bölgeye “ekonomik geleceğini yerleştirme” niyetinin son aşaması.
İngiltere ayrıca askeri alanda da bölgede söz sahibi olmak istiyor. Birçok Hint-Pasifik ülkesiyle güvenlik alanında işbirliğini güçlendirmek için harekete geçmişti. Bruney’de bir askeri üs, Singapur’da da bir deniz destek tesisi kurmak üzere. Bu girişim İngiltere’yi dört Hint-Pasifik Milletler Topluluğu üyesiyle yani Avustralya, Malezya, Yeni Zelanda ve Singapur’la buluşturdu. Aralık 2020’de, adı geçen ülkelerin dışişleri bakanları, insani yardım, terörle mücadele ve deniz güvenliği konusunda ortaklığa devamı taahhüt eden ortak bir bildiri yayımladılar.
Bu girişimlerle HintPasifik’te stratejik bir dayanağa da kavuşacak olan İngiltere Kraliyet Donanması’nın en büyük savaş gemilerinden oluşan filosunu bu yıl Hint-Pasifik bölgesine yerleştirme planları sürüyor.
‘Sömürgeciliğin’ dönüşü
Tabii bundan Çin’in memnun olmayacağı bir sır değil. Çin hükümeti daha önce İngiltere’yi Asya’ya bir uçak gemisini yerleştirmekle “çok tehlikeli bir iş” yapacağı konusunda uyarmıştı. Çin, Asya’daki İngiliz varlığının geri dönüşünü “yeni sömürgecilik” olarak değerlendiriyor.
İngiltere bölgenin karmaşık jeopolitik zorluklarını dikkatli bir stratejik değerlendirmeye tabi tutmak zorunda. Pekin konusundaki pozisyonunu netleştirmesi gerekiyor öncelikle. Hint-Pasifik bölgesinde ticaret, güvenlik gibi konularda iyi bir ortak olmak için Çin ile iyi geçinmesi şart. İngiltere, AB üyesi olmadığı için prensipte kabul edilen AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması’nın dışında. Bu nedenle Tayvan’la bir ticaret anlaşması müzakere etmek ya da Hong Kong ve Çin’deki insan hakları ihlalleri konusunda Çin’e meydan okumak gibi tutumlar almada zorlanacak.
İngiltere, belli ki “Küresel Britanya”nın Hint-Pasifik bölgesinde daha görünür, daha aktif olmaktan geçtiğini fark etti. Bölgedeki varlığının neleri içerdiği ya da içereceği net değil. Varlığını sürdürmesinin coğrafi/finansal sınırları da var çünkü. Bölgeye döndüğüne göre İngiltere buradaki sömürge mirasını tüm olumsuzluklarıyla kabul etmek zorunda. İngiliz emperyalizmi Çin ile Hindistan’da sömürgecilik sonrası kimlik oluşumunda yaşamsal bir rol oynadı. Bu algının özellikle Hindistan tarafından nasıl karşılanacağı da önemli bir sorun.
Ama görünen o ki, Avrupa’dan dışlanmış, 20. yüzyılın ortalarına kadar dünyanın en büyük emperyal gücü olan İngiltere artık geleceğini Asya’da arıyor. Bunun yansımalarını zamanla göreceğiz.