OKUMUŞ BİR ARDEŞENLİ ANTEP’E GELİN GELİRSE....

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Benim yaşamındaki çok değer verdiğim, hatta örnek aldığım bir çınar daha devrildi. Asiye Haksever 93 yaşında vefat etti. Ben ona, -60 sene evvelin moda seslenişi- Asiye Hanım Teyze diye hitap ederdim. Bu yazıyı da onu size birazcık anlatmak için kaleme aldım. Yazımın aslı, Zeugma Dergisinin Aralık 2005’te yayınlanan sayısında Asiye ve Oğuz Haksever’le yaptığım röportaja dayanıyor. Buyrun okuyun:
Dünyaya gözlerimi açtığımda “Asiye Hanım Teyze” vardı, yaşamını bitirinceye kadar da hayatımın bir yerinde oldu hep...
Asiye Nebioğlu, babasının hazine avukatlığı yaptığı Van’da, kuzenim Savcı Sabri Haksever’le tanıştırılmış ve bir ay içerisinde hem nişanlanmış, hem de evlenmişti... Kuzenim Sabri Haksever’in asıl görevi Van Erciş savcılığı idi, ancak geçici olarak Van Hukuk Hakimliğine atanmıştı. İşte bu sırada, aynı yerde hakim olarak görev yapan Antepli Demir Dai’de dahil olmak üzere Van’daki hukuk camiası Hazine Avukatının kızı Ardeşenli Asiye’yi, Antepli Sabri Haksever’e pek uygun görürler ve evlenmelerine vesile olurlar.
Asiye Hanım Teyze’nin halamın oğlu Sabri Haksever’le evlenip, ailemize girmesinin hikayesi böyle. Erciş, Saimbeyli ve Antalya’da görev yaptıktan sonra biraz da ailenin baskısıyla 1949 senesinde Haksever ailesi Gaziantep’e gelir, Kuzenim Sabri Bey serbest avukatlık yapar ve 12 sene boyunca Antep’de kalırlar.
Kuzenimle çok iyi anlaşması; kolay uyum sağlaması ve Antep’e gelmeyi hiç yadırgamaması Asiye Hanım Teyze’yi ailenin çok sevilen bir bireyi haline getirir. 2004 yılında bana Silivri’deki yazlıkta verdiği röportajda: “ben gittiğim yıllarda Antep’te iyi bir sosyal seviye vardı. kendimi harika bir dünyada bulmuşdum. Samimi, dürüst, medeni insanlardır Antepliler. Tabii, yadırgadığım şeyler vardı, örneğin bazı yemekler... Ben Karadenizliyim, bizim mutfağımıza bulgur yoktur. Bulgur ve mercimekle ilk kez Gaziantep’de tanıştım. Çiğ köfteyi, malhıtalı köfteyi ben ilk kez Antep’te yedim, bayıldım.... ayrı konu! Bir de tuvalet ve mutfakların evden uzakta, bahçenin bir köşesinde olması çok garibime gitmişti.”
Antep dilinin inceliklerini Ömer Asım Aksoy’un kitaplarını defalarca okuyarak ve Anteplilerden Anteplice konuşmalar dinleyerek öğrenir. Bana, aynı röportajda: Antepliceyi, deyimlerini, herhangi bir olayı kısa ve mantıklı anlattıkları için çok beğeniyorum. Sık kullandığım ve tabiriyle bayıldığım deyimler: “suya çızzık çızmak”, “ıstıfıl olmak ”...


Asiye-Sabri Haksever çiftinin üç çocukları dünyaya gelecektir. Yıldız, Cengiz ve Oğuz. Yıldız, Kız Teknik’te okuyup resim öğretmeni olur; Cengiz, ODTÜ’de Öğrenci Birliği Liderliğine seçilir, Endüstri Mühendisi olur. Yaşamını Amerika’da Profesör olarak sürdürür. Oğuz ise, NTV’nin en kıdemli haber koordinatörü, sunucusu olacaktır. Asiye Hanım Teyze, bir Antepliyle yaptığı başarılı evliliğini üç tane son derece başarılı çocuk yetiştirerek sürdürür.
Sabri Haksever’in annesi, Ayyuş Halam Postacılar’a gelin gitmiş. Asiye Hanım Teyze’ye sorduğum sorulardan birisi de “neden soyisminiz Haksever, Postacı değil?” olmuştu. Asiye Haksever bu soruya: Haksever soy ismini eşime Hukuk Fakültesi’ndeki arkadaşları vermişler. Postacılara gelince... O çok büyük bir aileydi. 3 Katlı bir konakta otururlarmış. Yanılmıyorsam o ev halen duruyor ve eşimin amcasının oğlunun çocukları veya torunları oturuyorlar. Postacılık başlı başına büyük bir işmiş vaktiyle. Eşimin babasının çok sayıda arabaları, atları, seyisleri varmış. Düşünsene uzun seneler iletişimi sadece ve sadece postacılar sağlamış. Doğal olarak, tüm çalışanlara yemek yapılacak, gerekirse yatırılacak, ağırlanacak falan... Eşimin annesinin (benim halam) o kadar işi olurmuş ki, Sabri’ye zaman zaman senin babaannen, yani onun anneannesi bakarmış.”
Röportaj sırasında Oğuz da yanımızda idi, ona sordum: “Oğuz sen tanıyor musun Postacı Ailesini?” Cevap olarak: Tabii, tanımaz mıyım? Bir Gaziantep’e gidişimde Saniye Dağdelen halamda kaldım. Öyle sevindi ki... Sabah kalkınca yanıma gelip, “Oğlum gadanı alıym. Sen taşşaklı çıktın” dedi. Ben de çok utandım. Ama, sonra anladım ki, Antep kadını öyle konuşurmuş, müthiş duygulanmıştım. Annem de çok uzun seneler Gaziantep’te kalmamasına rağmen, kültürü tamamen almış, bizim evde Antep kültürü hakimdir” diye söylemişti.
Çok hoş anıları da var Asiye Hanım Teyze’nin... Benim hiç görmediğim, babaannem Hatice Tuzcu ile, eşinin anneannesi olması münasebeti ile pek sık görüşürlermiş. Asiye Hanım’a babaannem Antep yemekleri yapmasını öğretmiş. Anılarını anlatırken: “birgün senin doğduğun evde yuvarlama yapıyorduk. Komşuda Avukat Emin Bey’in (Alpay) annesi vardı, o da bize yardım etmeye geldi. Hani yuvarlama yapılırken, önce minik minik kesilir, kesilen köfteler de ikiye gölünüp sonra yuvarlanır ya. Emin Bey’in annesinin ismi Hamha Hatın’dı. Babaanne’ne dedi ki: “Hayce Hatın! Mahalleyi düz dolanmeyn ha” Yani muntazam yapmıyorsun anlamında...
Anı çok... Ama vakit ve yer sınırlı... Asiye Hanım Teyze ve Sabri Haksever Emlak Bankası Müdürü Fahri Bey’i Kavaklığa sahreye davet ederler. Yemeklerini yerlerken, yanlarına başka bir gurup insan gelir. Onların yanlarında davul zurna, hatta köçek de vardır. Gürültü, Hakseverleri fazla etkilemese de, Fahri Bey, davul zurna sesinden müthiş rahatsız olur. Der ki: “şu davulcuya zurnacıya para versem susarlar mı? Hakseverler cevap verirler: “Davulcu ve zurnacı zaten para aldıkları için çalıyorlar, susmazlar!” Ve Fahri Bey’e sahre zevk olacağına ızdırap olur!
Asiye Haksever’e Allah rahmet etsin, ışıklar içinde yatsın... Çok sevdiğim ve okurken her seferinde güldüğüm diğer anılarını bir başka sefere yazayım...

OKUMUŞ BİR ARDEŞENLİ ANTEP’E GELİN GELİRSE....