HURŞİT KÜLTER NEREDE ?
Siz hiç değerli bir kolyenizi, eşyanızı, cüzdanınızı ya da miktarı ne olursa olsun paranızı kaybettiniz mi? Kaybettiniz se günlerce nerede düşürdüm, kim aldı, ne oldu ne olacak diye bir kaygılı ruh halini yaşadınız mı? Sahi yitik sahibi olmak nasıl bir duygu? Kolay kabullene biliyor musunuz?
Ya bu kaybettiğiniz doğumdan başlayarak özenerek büyüttüğünüz evladınızsa? Ya bu evladınızı hoyrat eller bilerek ve isteyerek yok etmek için kaybetmişse, kaçırmışsa öldürüp bir kenara atmışsa? Ya bu hoyrat ellerin arkasında senin güvenliğini sağlamakla sorumlu devlet varsa? Ya bu hoyrat ellerin ilk icraatı değil de, geçmişte yaşattıklarının hepsinin sonunda ölüm gerçeği ile karşılaşılmışsa? Ve siz bunları bilen bir ana iseniz yüreğiniz bu sızıyı kaldırabilir mi?
Benim bayramım oğlumu diri ya da ölü bulduğumda olacak diyen bir ananın yerinde siz olsaydınız nasıl bayram kutlayacaktınız?
Kimden mi söz ediyorum. Günlerdir bir avuç ısrarlı takipçinin ''Hurşit Külter Nerede'' dedikleri Şırnak DBP il eş başkanı Hurşit Külter'den söz ediyorum. 27 Mayıs'tan bu yana resmiyette gözaltında olduğu kabul edilmeyen, ancak bazı özel harekatçıların sayfalarından ''Hurşit Külter elimizde'' diye paylaşımlar yapılan o yüzünden gülücükler eksilmemiş, çocuklarla fotoğraf çektirmenin hazzını yaşayan o insandan söz ediyorum.
Şırnak'ta aylardır abluka var. Çatışma var. Tanklarla havadan bombalarla tam anlamıyla bir yıkım var. Bu ortamda elini kolunu sallaya sallaya Şırnak'tan çıkamayacağına göre Hurşit Külter devletin ''güvenli'' ellerinde olmalı değil mi? O son söz olarak geliyorlar hakkınızı helal edin diyen Hurşit’e kim gidiyordu? Hurşit ne için helallik istedi?
Hurşit Külter devletin bu adam kaçırma ve kaybetme işinde bir ilk değildi, anlaşıldığı üzere son da olmayacak. Cumartesi anneleri yıllardır her cumartesi neden sokaklarda evlatlarının izini arıyor derseniz, cevabı devletin işlediği bu gayri hukuki davranışlarında bulabilirsiniz.
Şimdi İsrail'le anlaşmanın sevincini yaşayanların başında gelen cumhurbaşkanı İsrail'e ''siz öldürmeyi iyi bilirsiniz'' demişti. Oysa bizde biliyoruz ki bu devletin geleneğinde işkenceler, adam kaçırmalar, kayıplar yoluyla çok cinayetler işlenmişti.
O günün başbakanı Davutoğlu, Van'da seçim konuşmasında tehdit eder gibi konuşurken bir itirafta bulunmuştu. ''Biz gidersek yeniden beyaz toroslar dolaşır bu sokaklarda'' diye. Evet bu ülkenin sokaklarında 1990'lar da batısından doğusuna beyaz toroslar dolaştı, bir çok Kürt aydınını, siyasetçisini işadamını, yada yoksul köylüsünü kaçırıp infaz etti. Vedat Aydın o dönem bunun bilinen en somut örneğidir. Siyasi infazlar sadece 1990'larda da yaşanmadı. Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak Mustafa Suphilerden başlayan cinayetler zinciri, Mustafa Kemal'e muhalif olan siyasilere dek uzandı. Velhasıl bu devlet kuruluşundan beri kendisine muhalif olanları katletmede, kayıp etmede pek mahir bir özelliğe sahip.
Devletin bu geleneği bilindiğinden dolayı, gelen hükümetler BM kayıplar sözleşmesini imzalamaktan imtina ediyorlar. BM kayıplar sözleşmesi, kaybedilenlerin ailelerine kayıplar ile ilgili bilgi vermeyi, faillerinin açığa çıkarılmasını ve yargılanmasını içeren bir sözleşmedir. Bu sözleşme 80 den fazla ülke tarafından imzalanmışken Türkiye hala imzalamadı. Neden?
Nedenini Hurşit Külter'in hala bulunamamış olmasında aramak gerekmez mi ? Nedenini hala kayıpların faillerinin yargılanmamasında aramak gerekmez mi?
Dün Berfo ana 104 yaşına rağmen oğlunun kemiklerinin peşinde koşarken yorulan yüreği durdu yaşamını kaybetti. Çocuğunun kemiklerine kavuşamadan gitti. Bugün Hurşit Külter'in annesi aynı duygularla çocuğuna kavuşmak istiyor. Bu insani çığlığı duymak duyurmak ve kayıplara karşı yaşam hakkı savunusunu yapmak her insanın bir vicdan borcudur. Soruyoruz soralım ısrarla Hurşit Külter Nerede?