Darbe Edebiyatı
Darbe denince aklıma binbir türlü konu gelmekte. Darbe edebiyatı aslında konuyu başka bir mecraya götürmekte. Benim darbem daha programlı, daha vurucu olur diye konuşulabilir. Hani darbe, vuruş , anlamına gelen bir başka ifade ile izah edilebilir. Kapıya vuruş darbesi olarakta algılanabilmesi mümkündür. Aslında ‘ihtilal’ veya ‘baş kaldırma’ olarak da ifade edilmesi daha doğru olabilir. Benim ilk ihtilal ile tanışmam 1960 senesidir.
Mecliste anayasanın 146 ve 147’inci maddelerinde değişiklik yapan madde konusu önerge olarak hazırlanıp, tahkikat komisyonuna sınırsız yetki verilmesi mecliste gündeme gelince, rahmetli İnönü konuyu halka aktarması, bir çok infiallere sebep olmuştu. 555 K olarak bilinen Kızılay yürüyüşüne ben de katılmıştım. Kızılay’daki olaylar, iktidarın toplumu hiçe sayıp hareket etmesinden kaynaklanmıştı. İsmet İnönü’nün meşhur ‘‘Demokrasi yolundan ayrılırsanız sizi ben bile kurtaramam’’ sözü kulaklarımda hala çınlar.
Kanımca 27 Mayıs şekil bakımından planlı bir hareket olarak nitelendirilebilir. Halk bir direnç göstermemiş, zaten ezilen asker, hazır anayasa maddesi makul bir sebep gösterilerek iç hizmet kanunun 34 maddesine dayanıp yönetime el koymuştu. Sonradan oluşan olayları ve evvelini onaylamak mümkün olmasa gerek. Ülkeyi birkaç sene geriye götürmeye yetmişti. Demokrat Parti yöneticilerinin uğradığı acı sonuçları hiçte tasvip etmemiştik.
Seneler sonra ihtilali planlayan Madanoğlu’nun ekranlarda eylemlerini nasıl yaptıklarını ve nerede tıkandıklarını dinlerken, hayretler içinde kalmıştım. Bu hareketin aktörlerinden biri olan Mithat Ceylan’ı da Tümen Komutanı olarak bir vesileyle tanımıştım. Ancak konuyu planlayanlar ile, icracı olanların ayrı guruplar olduğunu anlatmıştı. Hatta o tarihte albay olan, aslında 1917 Kıbrıs doğumlu Türkeş’in, 14’lerin içinde yer alması nedeni ile, ülkeden uzaklaştırılması için elçilik danışmanı olarak Yeni Delhi’ye atanmasını anlatmıştı.
Tarihi değerleri iyi okumamız gerektiğini düşünmekteyim. Aynı dönemden olan Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir’in, 1963 senesinde bazı ihtilal girişimleri sonucunda idama mahkum olması da başka bir inceleme konusu olsa gerek.
Gelelim 1980 senesinde sağ-sol çatışmasının ülkeyi getirdiği noktada askeri müdahalenin neticesi olarak planlı bir hareketin, sivil idareye müdahalesini , yine iç hizmet kanununun 34 maddeye dayandırılarak yapılmış olması, şekil olarak yalnıştır. Bunun sivil idare olarak ders alınması gereken bir hareket olduğuna da inanırım. Bence hiçbir askeri müdahalenin, sivil yönetime galebe gelmesini tasvip etmem münkün olmasa da, sivil idarenin de attıkları adımlarda toplum dışına taşan menfaatlerden uzak kalmasının gerektiğinin unutulmaması, kaçınılmaz bir şarttır.
Hiç bir askeri hareketin, ülke savunması dışında, makul bir açıklaması olacağını düşünemem. Yalnız Ata rahmetlinin söylediği bir cümle her zaman kulaklarımda çınlar: “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere , memleketin dahilinde ,Iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”
Bu cümleden sonrası da çok önemlidir. Kimi zaman bu cümleleri aramızda konuşup tartışmaktayız.
Ayakkabı kutularından tutunda, kol saatlerine varıncaya kadar, Adana’da yakalanan silahlar gibi üzerinde durulması gereken bir çok olayı izah etmek gerektiğine inanmaktayım.
Nutukta diğer bir cümle, “Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler” beni derinden düşünmeye yöneltir.
Bunların ötesinde cami minarelerinden halkı galeyana getirip meydanlara salınması da doğru bir davranış olmasa gerek. Meydanlara gelen insanların kontrolsuz hareketlerde bulunması mümkündür. Galeyana gelmiş bir güruhu idare etmek zor ve imkansızdır. Her böyle harekette dükkan yağmalamanın önüne geçilmesi olanaksızdır. Bu nedenle minarelerden halka böyle çağrı yapmak doğru bir hareket olmasa gerek.
Ülkede çalışmayan bir istihbarat teşkilatından bahsetmek bile istememekle birlikte, paralel yapıdan destek alarak iktidar olmuş bir idarenin, menfaatler çarpışınca yek diğerine galebe çalma girişimleri içinden bir darbe edebiyatı ortaya çıkarmak zor olsa gerek diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.