Bana mı sordun?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

O gün sevdiğim bir arkadaşım olan Alberto Cernuschi beni evine davet etmişti. Bir akşam çayında bir araya gelecektik. Evi Central Park’a bakan evlerden bir tanesinin 15’inci katında idi. Binanın girişinde çok iri yapılı bir koruma görevlisi vardı. Temmuz’un ilk haftası oldukça sıcak ve rutubetli olan bu şehir, önemli bir güne hazırlanmaktaydı. Bina girişinde bulunan koruma her tarafımı aradı ve yukarıya telefon ederek beni beklediklerini teyit etmek için konuştu. Sonra bir asansöre bindirip, asansör düğmesine de kendisi bastı. 15’inci kata gelince asansör kapısı açıldı ben evin içine girmiştim. Beni Alberto ve eşi muhteşem bir sarayı andıran evinin girişinde samimi karşıladı. Salonun bir kenarındaki koltuğa otururken çekindim. Altın varaklı ahşap bölümleri olan koltuğun zarafetini tarif etmem çok zordu.

Pantolonumla kirletmemeye gayret ettim. Saraylarda gibi sütunlarla çevrelenen dairesel bir salonun bir kenarındaki koltuktan, evin içini hayranlıkla izlemekteydim. Eşi aynı zarafette bir kadın olan Sophia hanım, hayatında ilk defa karşılaştığı bir Türk insanından dolayı heyecanlı olduğunu itiraf etmese bile görülmeye değerdi. Akşam çayı yanında kendi yaptığını söylediği kek türü marmelatlı yiyeceği sunmasında ayrı bir güzellik vardı. Oturdukları katın ne kadar genişlikte olduğunu sormadım, çünkü benim hayallerimin dışında bir büyüklükteydi. Çay sonunda kendi yazdığı bir kitabını da bana hediye etmişti. Theory Of Autodeism adlı kitabı okurken çok ilgimi çekti.

Kendilerine teşekkür edip yanlarından ayrıldım. Binadan çıktığımda karşımda bir kamera ve bir mikrofonla karşılaştım. Mikrofonu bana tutan kadın ‘Bağımsızlığımızın 200. yılı size ne ifade eder ?’  1976 senesinin 4 Temmuz’u Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığını ilan etmelerinin 200’üncü yılı idi. Soru güzeldi amma ilk tepki olarak  “Bana mı sordunuz?”  diyerek zaman kazanmak istedim. Amerikalı olmadığımdan, bunun bana doğrudan bir mana ifade etmediğini nazik bir şekilde söyledim. Kanımca ziyarete gittiğim bina, ayrıcalıklı bir bina idi ve her çıkana bu soru soruluyordu.

Geçtiğimiz 13 Temmuz’da  Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliğinde Amerika’nın bağımsızlığının  240. yıl kutlamaları adına verilen ‘reception’ resmi kabulde, bundan kırk yıl evveli düşündüm. O gün bana bir şey ifade etmeyen bu bağımsızlık, bugün benim için çok şey ifade etmekteydi. Geceye katılan bütün resmi ve özel sektör temsilcilerinin azlığı, beni düşünceye yönlendirdi. Bir evvelki seneye nazaran geceye gelenlerin sayısı dörtte bir bile yoktu. Yok denecek kadar az askeri personel bulunmaktaydı.  Kendi ülkemin bağımsızlığını düşündüm o gece.

Bir kaç gün sonrası bilinen güçlerle yapılan bir darbe girişiminin teşebbüsü meydana geldi.  Olayı gece bütün çıplaklığı ile balkonumuzdan eşimle seyrettik. Aklıma hep resmi kabul panoraması geldi. 15 Temmuz tarihinde Cumhur halkı meydanlara davet ederek, bu darbe girişiminin başarısız olmasında büyük emek harcadı. Başarılı olduğunu da ifade etmek gerekir.

Ancak bu filmi biraz geriye sarmakta yarar vardır. 15 sene evveline gidelim. 4 Temmuz 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerden evvel gittiği Amerika’da bağımsızlık kutlamalarına katılır. Sonra Pensilvanya’da bir adresi ziyaret eder. Daha sonra bir okulda Yahudi Lobisi ile bir toplantı düzenlenir.  Peşinden de 18 Ağustos tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi kurulur. Bu ziyaretlerde gidilen adreste, verilen taahhütler için bana bir şey mi sordunuz?

Cevabı verecek olan 5 Tepede oturmakta. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden tespit edilen kişileri ayıklamaya çalışan komuta kademesindeki insanları topluma ‘TU KAKA’ olarak gösterirken bana mı sordunuz?  Devletin bütün kademelerinde sistematik olarak anahtar kişilerin yerleştirilmesine alet olurken bana mı sordunuz? Benim bunlara cevabım bulunmamakta. Okullarda Atatürk ve inkilaplarının telaffuz edilmemesini sağlarken bana mı sordunuz?  

Hükümetin Bakanı olarak ‘’Ne istediler de vermedik‘’ derken, neyin kast edildiğini topluma benim mi izah etmem gerekir, yoksa bu sözleri söylerken, ‘bana mı sordunuz ‘ diye ben mi cevap vereyim?

4 Mayıs 2007 tarihinde Hükümetin başı olarak Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ile ne konuşulduğunu ve hangi tavizi, kimin, nereye verdiğini bana mı sordunuz?

Cevaplaması gereken kişi şimdi 5 Tepedeki yeri işgal etmekte.  Her yapılan yanlıştan sonra ekranlara utanmadan çıkan Cumhur ‘ Bizi aldatmışlar’ demekte. Balık beyinli yurdum insanı bu yemi de yutup zata acımakta.

17 ve 25 Aralık tarihinde oluşan ve dış güçlerle iç güçlerin kırılma noktasından sonra iplerin gerildiğini, toplumda izlemekteydi. Toplum kırılma noktasını hissetmiş, her an bir şeylerin olacağını haftalar öncesinden bilmekteydi.  

Ülkeyi bu hale getirirken, iktidarda olan yöneticiler bana mı sordular?  Şimdi ise zor durumdan çıkarmak için bana sormaya kalkıyor. Istanbul’da bütün yaya üst geçitlerin üzerinde “HAKİMİYET MİLLETİNDİR”  ibaresi yazılmakta. Devletin en başından en alt kademeye kadar, bu karşılaştığımız badirede herkesin suçu bulunmakta diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer  

 

 

Bana mı sordun?