VEDAT TÜRKALİ'NİN ARDINDAN
Dünyamızdan bir Komünist edebiyatçı daha eksildi. Vedat Türkali 97 yıllık ömrünce düşledikleri eşit, özgür ve barışçı bir dünyaya kavuşamadan ayrıldı aramızdan.
1940'lı yıllarda dünyada ve ülkemizde soğuk savaş rüzgarları esmekte, anti komünizm yaygınlaşmakta, insanlığın başına faşizmi bela etmekteydiler. Savaş ve faşizm koşullarında ülkede bir avuç insan eşit ve özgür bir yaşamı kurma idealine inanmış, en ağır koşullarda düşüncelerini savunmaktan geri durmuyorlardı. O yıllarda komünist ideallerine sadık kalanların yolu mutlaka Sansaryan hanından geçmiş tabutluklarda en ağır işkencelere maruz bırakılmışlardı.
1951 TKP tevkifatında yer alan isimler arasında edebiyat dünyası ile siyasi yaşamda sonradan adlarını duyacağımız şu isimler bulunmaktadır: Enver Gökçe, Mübeccel Kıray, Arif Damar, Ruhi Su, İlhan Başgöz, Behice Boran, Şükran Kurdakul, Nejat Özön, Vedat Türkali, Ahmet Arif, Arslan Kaynardağ, Selçuk Uraz, Sadun Aren.
O dönemin kuşağı içerisinde edebiyatla ilgilenenlerin, yapıt verenlerin oldukça sayısı çoktu. Bizler daha çocuk yaşta Orhan Kemal, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Ahmet Arif, Nazım Hikmet, Fakir Baykurt gibi yazarları okuyarak toplumcu düşünce ile buluşmuştuk.
Vedat Türkali hem edebiyatçı hem de siyasi olarak 1940'lı yılların Komünist geleneğinin son temsilcilerinden birisiydi. O yıllarda komünistler ne kadar acı varsa çekmişte olsalar kendi aralarında birbirleri ile de kavgalıydılar.
Sanırım 1990 yılıydı. Vedat Türkali Görüş dergisinde TKP genel sekreterlerinden İsmail Bilen'i ağır bir dille eleştirmişti. O yıllarda Vedat Türkali'ye bir mektup yazmıştım. Yeni kuşak komünistlerin, geçmiş komünistler arasında ki kavgada taraf olamayacağımızı belirtmiş ve o dönemde yaşananların yazılması gerektiğini, yeni kuşakların bunları bilmeye hakkı olduğunu belirtmiştim. Ve devamla '' dünün karalıkta kalan her yönü bugünü iki misli karartır'' demiştim.
Vedat Türkali ve kuşağı acılı bir kuşaktır. Faşizmin kol gezdiği koşullarda savaşa karşı barışı, eşitliği ve özgürlüğü savundular hep. Bir avuçtular. Ama etkileri sayılarından fazlaydı. 1950 yılında DP hükümeti meclisin onayını almadan Kore'ye asker göndermek isteyince o dönemin aydınları, komünistleri ellerinde bildiriler sokaklarda ''Mehmetçik evine dön Kore’ye gitme'' diyerek barışı savunmaktan geri durmadılar. Barışı savunmanın bedelini kimileri tutuklanarak kimileri üniversitelerden atılarak ödediler.
Vedat Türkali'yi ilk olarak 19 yaşımda cezaevinde yatarken okudum. Bir Gün Tek Başına romanı beni çok etkilemişti. Kitabın kahramanı Günseli benimde kahramanım olmuştu. Kızım olursa bir gün adını Günsel koymak istediğimi söyledim yanımdakilere. Gün geldi kızım oldu adını Günsel koydum. Kızım Vedat Türkali'nin ölümünün ardından sosyal medyaya bu durumu şöyle yazmıştı.
''Okuyanlar varsa bilir, Vedat Türkali'nin Bir Gün Tek Başına romanındaki Günsel'den gelir adım. Kitap gibi karanlık ve kasvetli bir dönemde bir hücrede okurken niyetlenmiş babam adımı koymaya. Günsel gibi kararlı ve heyecanlı, kırılgan ve narin, bir o kadar da inatçı ve devrimci bir ruhla adımı yaşatayım diye. Şimdiyse isim babamın ölüm haberini okudum, üzgünüm. Bu güzel insanın duygularından bir parçaya kıyıdan köşeden değmiş olmak ne mutludur bana. Sağol varol baba.
" Böyleydi; içinde bir ağırlık duydu mu kendi adına kızardı en çok. Ne güzel adlar var dünyada. "
Bu ad bana yadigar, güzelliklerle kal Vedat Türkali, hoşça kal...''
Ulu Çınarlar ayakta ölürlermiş. Vedat Türkali edebiyatımızın ulu bir çınarıydı. O bir inanç abidesiydi. Son nefesine kadar kavga diyenlerdendi. Uğurlar olsun Vedat (abi) yoldaş.
Celal DENİZ