Gaziantep *olayı* (1973-84) (15)
Bir toplumda eğer suskun çoğunluğun *suskun* bir biçimde ayağa kalkıp, sokağa dökülmeden, silaha sarılmadan ve yine suskun bir biçimde “yeter artık” diye haykırma alışkanlığı ve bu yolda kökleşmis kültürü yoksa, o toplumun talan düzenini yürüten yiyici takımın esaretinden kurtulabilecegini hiç sanmıyorum. Onun içindir ki yukarda sözünü ettiğim etkileşimler dizisinde katılımcılar köroğlu manileri okumağa başladıklarında, “Ben sizden şikayet istemiyorum. İnsanoğlunun geçmişi sayısız zulüm örnekleri ile dolu. Bana kitle olarak kendi çıkarlarımızı savunmak icin ne yapmayı düşünüyorsunuz, ne planlıyorsunuz, ondan söz ediniz” şeklinde karşılık veriyordum.
İşte burada sağduyu sahibi, bilgili, kişisel çıkarlar gibi beşeri zaafların ötesine geçebilmiş değerli insanların devreye girmesi gerektiği görüşündeyim. Tasvir ettigim bu tür insanların ülkemizde fazlasıyla var olduklarını biliyorum. Bir kısmını şahsen tanıyorum. Ancak bu değerli insanlar evlerinden dışarı çıkmadıkları sürece suskun çoğunluğun düşünce düzeyinde harekete geçebileceğini hiç ama hiç sanmıyorum. Sayın Alev Alatlı'nın bir makalesindeki feryada katılıyor, ben de “Gençlerimizin kaderini eline almaktan kaçınan korkaklar olmamalıyız.” diyorum.
Gaziantep ve Kahramanmaraş gezisinden sonra suskun çoğunluğun bilinçlenip kendi çıkarlarını koruyabilir bir konuma gelebilmesi için sözünü ettiğim kesime yol göstericilik, özgüven mimarlığı gibi görevlerin düştüğü yolundaki düşüncelerim iyice perçinlendi. Şimdi içimden bir ses söz konusu kesimin bu hedeflere yönelik bir SEFERBERLİK ilan etmesi gerektiğini vurguluyor. Daha dogrusu haykırıyor(!). Bu tür bir atılımı başlatmazsak ne olur? Naçizane görüşüm, talan düzeni gittikçe tırmanarak zulmünü daha cüretkar ve acımasız seviyelere çıkartır, kitleler ezikliklerini yine köroğlu manileri yakarak hafifletmeğe çalışırlar ve yine kurtarıcı bir *yiğit* beklentisi içersinde ömürlerini doldururlar.
Söz konusu seferberliğin sadece yazılı veya düşünce düzeyinde kalmayıp, kitlelerin olayın bilincine varabileceği, benimseyeceği etkin bir düzenleme çerçevesinde uygulamaya konulmasından yanayım. Zira bizim kültürümüzde *okuma* alışkanlığının henüz yerleşmediğini düşünüyorum. *Yazma* alışkanlığı ise radar ekranında dahi görünmüyor. Örnek olarak bendeniz hesapça çok iyi eğitim görmeme, oldukça *okumuş* bir çevrede yatişmeme, hayatımı hocalık yaparak kazanmama ve uzun yıllar Batı’da oturuyor olmama rağmen halâ bir batılı kadar *rahat* yazı yazamadığım için kendimden şikayetçiyim. Bu nedenle bilgili, dürüst kişilerin kaynaşmak üzere kitlelere yaklaşımlarında bizzat yanlarına gidip, göz göze, diz dize onlarla *halvet* olmaları gerektiği inancını taşıyorum.
İşte o zaman bilgililerin ilgili konuma gelecekleri ve ilgililerin bilgisizliğine, akıl almaz basiretsizliklerine ve de ihanetlerine rağmen yurdumuzun çoktan hak ettigi aydınlık bir geleceğe doğru yol almağa başlayacağı günleri hayal ediyorum. Haksız mıyım?
Susmayınız(!) Lütfen bana olumlu veya olumsuz karşılık veriniz.
En derin saygılarımla.
Dr. Can Akkoç
Not_1. Çok nadir de olsa bazı bilgili kişilerin evlerinden çıktıklarını ve başarılı işler yaptıklarını duyuyorum, okuyorum ve biliyorum. Ancak, ülke çapında kayda değer bir gelişmenin başlatılabilmesi için tüm bilgililerin seferber olması gerektiği görüşümü tekrarlıyorum.
16
Not_2. Bu makalede tasvir edilen memleket mes’eleleri 15 yıl aradan sonra hala, hatta tırmanarak güncelliğini korumaktadır. Çözüm önerilerimde bir değişikilik yoktur.
Can Akkoç
Ekim 2015
Mobile, Alabama, USA
can1936@gmail.com Can Akkoç