Ya ölmeseydik

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Büyük İskender Avrupa’yı tamamen ele geçirmiş, Pers İmparatorluğu’nu dize getirmiş ve gözünü Hindistan’a dikmişti. Hindistan’ı fethedip, dünya fatihi olmak istiyordu.

Binlerce askerden oluşan ordusu ile Arap çöllerinde yolculuk yapıyordu. Çölde yürürken Ermiş bir kişi ile karşılaştı.
Ermiş o kadar heybetli, karizmatik, o kadar sevimliydi ki İskender daha fazla bu adama duyarsız kalamadı. Ermişin pozitif enerjisi onun bedenini kaplamıştı. Atını durdurdu ve aşağı indi.

Atina’dayken duyduğu sürekli beynini kurcalayan bir düşüncesi vardı. Doğu’da ölümsüzlüğe ulaşmış insanların olduğu söylentisi sürekli aklını kurcalıyordu. Ermiş, yaşlı olmasına rağmen çok dinç ve güçlü görünüyordu.

İskender bu sevimli Ermiş’e “Ölümsüz birisi olmanın sırrını bilmek istiyorum” dedi.
Ermiş hafifçe tebessüm etti. “Çok büyük bir tesadüf” dedi. “Bu soruyu doğru insana sordun.
Çünkü bu sorunun cevabını biliyorum. Dünyada birlerce insan var. Başka insanlara da sorabilirdin ama kimse sana doğru yolu gösteremezdi. Şimdi sana yolu tarif edeceğim.
Buradan tam kuzeye doğru 3 kilometre gidersen orada kimsenin bilmediği küçük bir vaha var. Sadece ölümsüzler o gizli yeri bilir.
O vahada küçük bir mağaradan çıkan su var. Eğer o sudan içersen ölümsüz olabilirsin
”.
İskender, ordunun bulunduğu yerde konaklamasını istedi. Kılık, kıyafetini değiştirdi ve korumalarını atlattı. Normal şartlarda hiçbir zaman yalnız dolaşmayan İskender, bu sefer bütün tehlikelere rağmen yalnız gidecekti.
Askerlerin arasından gizlice ayrıldı ve Ermiş’in gösterdiği yöne doğru yürümeye başladı. Atını hızlı bir şekilde sürüyordu. Çok kısa bir zamanda oraya ulaştı.

Ermiş’in bahsettiği vaha karşısındaydı. Çok heyecanlanmıştı. Her insanın en derindeki arzusu ölümsüz biri olmaktır.
İşte İskender de aynı duyguları taşıyordu. Hemen atından indi. Hızlıca suyun çıktığı mağaraya doğru yöneldi. Çok berrak bir su akıyordu. Avuçlarını birleştirip suya daldırdı.

Tam avuçlarına aldığı suyu içecekti ki az ileride kayanın üzerinde duran bir karga “Bir dakika bekle, o suyu içme” dedi. İskender o anda şok oldu. Bir karganın konuşabileceğini hayal dahi edemezdi.

İskender “Neden beni durduruyorsun” dedi. Karga “Lütfen, suyu içmeden önce beni bir dakika dinle. Eğer beni dinlersen sana öykümü ve bu olayın sebebini anlatabilirim”.
İskender elindeki suyu bırakıverdi ve can kulağı ile kargayı dinlemeye başladı. “Milyonlarca yıl önce ben de ölümsüzlüğün peşine düştüm. Burasını buldum ve bu sudan içtim.
O zamandan beri bir çok defa ölümsüz olmaktan sıkıldım ve kendimi öldürmek istedim. Yorgunum, ölmek ve sonsuz huzura kavuşmak istiyorum, ama bir türlü ölemiyorum. Çocuğum ölüyor, çok üzülüyorum, ölmek istiyorum ama ölemiyorum. Ölmek için hiçbir şey işe yaramıyor.
Hiçbir şey beni öldürmüyor. Ateş yakmıyor. Su boğmuyor, kılıç kesmiyor. Ben binlerce kez evlendim, binlerce çocuğum oldu. Hepsi kucağımda öldü. Ama bir türlü ben sevdiklerime kavuşamadım.
Beni onlardan ölümsüzlük ayırdı. Hayatta her şeyi tekrar tekrar yaşadım, gördüm, deneyimledim.
Bana, senin içeceğin bu suyun sihrini bozacak şeyin ne olduğunu söyleyecek birisini arıyorum.
Bu suyu bilinçsizce içmemen için seni uyardım. Benim yaptığım hatayı senin de yapmanı istemem. Ama yine de içmek istersen serbestsin. Sen bilirsin”.
İskender olaya hiç bu açıdan bakmamıştı.
Ölümsüz olduğunda başına nelerin gelebileceğini hiç hesaplamamıştı.
Şimdi büyük bir nimet gibi gözüken ölümsüzlüğün bir süre sonra büyük bir baş belası, işkence olacağı hiç aklının ucundan geçmemişti. İskender, bir anda derin düşüncelere daldı.

Eğer ölümsüz olursa; bütün dostları gidecekti. Sevdiği insanlardan ayrı kalacaktı. Hep yeni nesiller gelecekti. Belki birkaç sene sonra krallığı yok olacaktı. Belki bir süre sonra dilenci olacaktı. Kimse kendisini anlamayacaktı. Hayatı sadece bir çark gibi devamlı dönecekti. Bir aile kuracak, ama bir süre sonra ailesi ölecek, yeniden bir aile kurmak zorunda kalacaktı.

Bütün bunları düşününce içinde büyük bir korku belirdi. Hemen suyun başından ayağa kalktı. “Sana teşekkür ediyorum” dedi. “Sonsuza kadar sana minnettar kalacağım. Başkalarının da aynı hatayı işlemesini önlemek için burada kalmanı rica ediyorum. Çünkü her insan bunu yapmak ister çünkü her insanın içinde ölümsüz olma arzusu vardır”.

Ve İskender atına binerek oradan uzaklaştı.
Ölümsüzlük bizim bilinçsiz arzumuzdur. Ölümsüzlüğü isteriz, ama hiçbir zaman sonuçlarını araştırmayız.
Zenginliği isteriz, ama sonuçlarını düşünmeyiz. Bazen bize verilen bir zenginlik bizim mutsuzluğumuzun asıl kaynağı olur.
Şöhreti isteriz, ama onu bir süre sonra kaldıramayız.
Bazen bir makamı çok istersin, ama o makama erişince insanlıktan çıkarsın. Çok güzel bir insanla evlenmeyi çok arzularsın, evlenirsin ve hayatın kabusa döner.
Hiçbir şekilde ölmediğini düşün. Herkes ölüyor, ama sen hep sağ kalıyorsun. Bu dünya senin için tam bir hapishane olurdu.
Annenden, babandan, eşinden, çocuklarından, sevdiklerinden ayrı bir hayat çekilir miydi sence?
Hastanelere gittiğinde ölümü arzulayan, isteyen bir çok insan göreceksin. Ölümü bir muştu gibi bekleyen yaşlı insanlar tanıyacaksın. “Ölse de kurtulsa” cümlesini çok duyacaksın.

Allah’ım ne olur beni bu acılardan kurtar” diye ağlayan insanlar göreceksin. Bütün bunların sonunda ölümün de yaşam gibi büyük bir nimet olduğunu fark edeceksin.
Sen sana verilen hayatı güzel yaşa.

Bırak ölüm hoş gelsin, safa gelsin. Yaşamdan aldığın zevk gibi ölümden de aynı huzuru, zevki alırsın. Ne istersen iste ama bilinçli iste. Ne istediğinin farkında ol. Hayatımızı yaşanılmaz hale getiren hep bilinçsiz arzu ve isteklerimizdir.

Ya ölmeseydik