Nereye böyle?

YAYINLAMA: 12 Ekim 2018 / 20.00 | GÜNCELLEME: 12 Ekim 2018 / 20.00

Günün ya da önemine göre haftanın gündemi olur. Gündem üzerine görüş bildirenler de...
Bir de "laf ebeliği" yapanlar vardır.
Ama konu; yani tek gündem üzerinde konuşulur hep...
Son zamanlarda değil, on yıl var, ülkemizde gündem çok konulu oluşuyor nedense.
Bir konu/olay üzerine konuşup görüş bildirirken, bir bakıyorsun başka bir olay gündem oluşturuyor.
Çoğul bir gündem yaşıyoruz yıllardır.
Sanki birileri oluşan gündemlerin bir karara, bir sonuca bağlanmasını istemiyor, gündem üzerine gündem yaratıp aradan kendi amaçlarına ulaşmanın gayretini gösteriyorlar gibi...
Yarım kalmış gündemler orta yerdeymiş kimin umurunda..
Ya da gündem kargaşasında karambole giden konular.
Kararsızlıklar... Yanlışlıklar...
Sağduyu yoksunluğu...

Geçen aylarda Türkiye'de "damdan düşercesine" gündem yaratılmıştı.
Kadının biri, Anıtkabir'de Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi kişiliğine uluorta hakaret etmişti.
Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'e Anıtkabir'de çektiği hakaret içeren video görüntüsünü sosyal medyada paylaşan bu saygısız kadın hakkında dava açılmıştı.
Tutuklu yargılanan sanık kadın son duruşmasında, hakaret etmediğini öne sürerek "Herkesten özür dilerim" demiş.
Savunmaya bakar mısınız?
Hakaret etmediğini iddia ediyor, sonra da herkesten özür diliyor.
Derler ya; "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!"
Gazete haberine göre mahkeme; kadının "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret suçunu" işlediğini belirterek hakkında 2 yıl 6 ay hapis cezası verdi.
İçimden oh oldu, dedim.
Ama gazete haberinin devamında kadının tahliyesine karar verildiğini öğrendim.
Bu kez üzüldüm.

Nasıl bir değişim süreci yaşadık da bu noktaya geldik?
Nasıl oldu da bu toplumda kimileri Atatürk sevgisinden yoksun kaldı?
Bu durum/manzara birdenbire oluşmadı kuşkusuz.
Kimi siyasetçilerin ülke-insan odaklı olması gereken amaçlarının yerini; ulaşmak istedikleri "koltuk sevdası" alınca böyle üzücü manzaralar yaşanıyor ne yazık ki...
Ve zaman içinde sinsice sürdürülen ve de giderek güçlenen siyaset- tarikat/cemaat bağının arzuladığı, gizliden yürüttüğü eğitim çalışmalarının yarattığı üzücü manzaralar/olaylar ortada...
15 Temmuz menfur girişiminin özünü tarikat/cemaat birikiminin oluşturduğunu unutmuş görünüyoruz.
"Bir nasihat bin beladan/müsibetten iyidir" sözüne kulak asmadığımız da ortada...

Atatürk döneminde çıkarılıp yürürlüğe konulan "Tevhid-i Tetrisat Kanunu" ile "Cumhuriyet'in eğitime getirdiği birlik/beraberlik/teklik ilkesi" kimi siyasetçinin işine gelmeyince devletin "zorunlu eğitim alanı" gördüğü çağdaki çocuklarımızın beyinlerinde güller açacak yerde; dikenli tellerle çağdaşlığa giden yolda barikatlar kuruldu.
Natürmort bir manzara var orta yerde...
İşte bir genç kadının eylemi...
Bu kadın -yurttaş diyemiyorum- nasıl bir eğitimden geçmiş ve nasıl bir cüret kazandırılmış ki, bu yurdun kalbi Ankara'da Anıtkabir'de Atatürk'e bilebile hakaret ediyor.
Sonra da ceza alıyor, kodesten çıkarılıp sokağa salıveriliniyor.
Atatürk'e hakaret eden bir kişiden şimdi maddi-manevi masum yurttaşları kim koruyacak?

Nereye böyle?