Mal benim değil mi?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bir ağanın çok geniş bir çiftliği vardı. Yüzlerce dönüm üzüm bağları her tarafı yeşilliğe boğuyordu. Bu çiftliğe gelen geri gitmek istemiyordu. Üzümler olgunlaşmıştı. Çok kısa bir zaman dilimi içinde üzümlerin toplanması gerekiyordu. Ağa yardımcılarına kasabadan işçi getirmelerini söyledi. Kahyalar sabah biraz işçi getirdiler, ama bu işçilerin yetmeyeceği anlaşıldı. Öğleye doğru birkaç işçi daha getirildi. İşçiler çalışırken işin bitmeyeceği öngörüldü, ikindi vakti birkaç işçi daha getirildi.

İşler devam ederken en son akşamdan önce yine birkaç işçi getirildi. Karanlık çökmeye başlayınca iş bitti ve bütün işçiler bir alanda toplandılar. Ağa işçilerin yanına geldi. Herkese çifte yevmiye verilmesini söyledi. Sabah gelenlere, kuşluk vakti gelenlere, öğle, ikindi vakti gelenlere ve hatta akşam üstü gelip de bir saat çalışmış olanlara da aynı yüklü yevmiye verildi.

Bu durum karşısında sabah erken gelen işçiler itiraz ettiler. “Biz sabah geldik ve gün boyunca çalıştık. Diğer işçilerin hepsi sonradan geldiler. Hatta bir kısmı biraz önce geldiler. Herkese aynı ücreti verdiniz. Bu çok büyük bir haksızlık! Hiç adil değil’” dediler. Çiftliğin ağası gülümsedi ve “Sadece şuna cevap verin” dedi. “Aldığınız yevmiye emeğiniz için yeterli değil mi?”
Erkenci işçiler, “Yeterli, aslında başkalarından aldığımız ücretin iki katını verdiniz” dediler.
Ağa “Öyleyse neden diğer işçileri dert ediyorsunuz?” dedi.
Ben size iki kat ücret verdim. Bu benim param, istediğim işçiye istediğim kadar ücret verebilirim. Yeni gelen arkadaşlarınıza da aynı ücreti verdiğim için neden kızıyorsunuz? Ben zengin bir adamım. Çok param var. Bu işçilere çok çalıştıkları için değil, içimden geldiği için aynı ücreti verdim”.
Şimdi bu durum karşısında ağaya itiraz edebilir misiniz?
Eğer zengin ve cömertseniz siz de verirsiniz.
Siz hak etseniz de etmeseniz de bulut yüklendiği yağmuru yere indirir. Taşlara, çimenlere, çöllere, ormanlara yağmuru bırakır. Bazı yerlere çok bazı yerlere az yağar. Yağmurun az yağdığı yerlerin itiraz etme hakkı var mıdır?
Güzel bir çiçek açar ve kokusunu rüzgara salıverir. Kimisi çok koku alır kimisi az. Ama kimsenin itiraz etme hakkı yoktur.
Peki insanlar neden bu paylaşıma itiraz ediyorlar? Çünkü insanlarda ego var. Ego hak edilmişlik duygusu ile hareket eder.
Her şey egonun hakkıdır. Ego kendini her şeyin en iyisine, en güzeline, en pahalısına layık görür.
Vicdanınız başkalarına iyilik yapılmasını kaldırsa da egonuz bunu kabullenemez. Erkenci işçilerin vicdanı “Ne güzel, geç gelen kardeşlerimiz de aynı ücreti aldılar. Evlerine mutlu gidecekler” diyebilirdi. Ama ego onları rahat bırakmadı.
Aynı şey, sizin başınıza gelse siz nasıl davranırsınız?
Bir arkadaşınız güzel bir araba alsa sevinir misiniz? Yoksa üzülür müsünüz?
Sizden daha güzel ya da yakışıklı birisini gördüğünüz zaman ne yapıyorsunuz?
Yaratıcı da zengin olduğu için istediğine istediği kadar vermiş.
İçinizde kıskançlık, çekememezlik varsa bilin ki egonuz sizi eşek etmiş ve üzerinize binmiştir. Hayatta hiç mutlu olamazsınız.
Başkalarında olan ama sizde olmayan şeyler hep canınızı acıtır. Kendiniz için istediğiniz şeylerin 1000 katını başkaları için istediğinizde içinize huzur esintilerinin dolduğunu hissedersiniz.
Egonu küçült, vicdanını büyüt.
Sahip olduğun zenginlikleri paylaşmak kadar güzel bir şey yoktur. Eğer güzel bir sesin varsa onu insanlarla paylaş. Çok güzel besteler yap ve seslendir. Eğer o güzelliği paylaşmazsan ölünce seninle birlikte mezara götürürsün.
Açmayan, güzel kokmayan bir çiçeğin ne anlamı olabilir ki? Güzellikleri ve zenginlikleri paylaşmak hayatına güzellikler katar. Gerçek insan olmanın farkına varırsın. Biriktirmek ve saklamak sadece sana acı verir. Sineni bütün güzelliklere açıver. Ancak o zaman gerçek insan olma şerefine nail olabilirsin.

Mal benim değil mi?