YETER ARTIK
Bugünlerde bu cümleyi sık sık duyuyoruz. Yandaş basının her türlü engellemelerine ve yok saymalarına rağmen, bu çağrı Türkiye semalarında çığ gibi büyüyor. Umarım ilgililerin kulaklarında patlar da duyarlar artık.
Digital ortamda, sosyal medyada sağ duyu sahibi, eli kalem tutan, muhakeme yeteneği olan her düzgün TC vatandaşı bu cümleyi haykırıyor.
Hiçbir ayırım yapmadan iktidar ve muhalefetin, toplumu yönetmek sözüyle ilgili makamlarına gelmiş tüm bireylerine çağrımız bu. Aziz Nesin ve Uğur Mumcu’nun yıllar önce anlattıkları gibi son derece cahil bir imam kesimi yönetimi ele geçirdi ve ülkemiz 22 yıldır çok kötü yönetiliyor . Mutsuzuz, endişeliyiz, böyle bir beceriksizliği, keyfi yönetimi, adaletsizliği, cehaleti hak etmiyoruz. Biz Atatürk’ün yolunda, Atatürk’ün bize layık gördüğü çağdaş ülke standartlarında, cumhuriyetle ve laiklikle yönetilmek istiyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada hem iktidarın hem muhalefetin çok büyük suçu var. Eğitim sistemi başarısız, adalet sistemi kördüğüm, sağlıkta sorunlar diz boyu, güvenlikle ilgili kaygılar tavan yapmış durumda. Hayvancılık garip bir politikayla yok edilme çabasında, tarımda küçücük çocukların yapmayacağı akıl dışı uygulamalar… Liyakati hemen hemen unuttuk. Her gün yeni bir kamusal hırsızlık ya da kayırma haberiyle midemiz bulanıyor. Devlet daireleri nasıl yapacaklarını değil, nasıl yapamayacaklarını anlatan arsız insanlarla dolmuş. Kime, neye güvendiklerini anlayamadığımız bir kayıtsızlık ve pişkinlikle işleri savsaklamayı marifet sayıyorlar. Ekonomik sıkıntılar yüzünden insanlar artık günü değil, anı kurtarma çabasındalar.
Dini bilgileri son derece çağdışı olan insanların yalan, yanlış ahkam kesmelerine bir de çağdaşlık düşmanlığı eklendi. Kadının özgürlük alanına göz diken yobazların her gün sesleri biraz daha yüksek çıkıyor. Kentler cahil geçici sığınmacılar ve tarikat mensupları tarafından gasp edildi.
Her geçen gün “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz acayip olaylara şahit oluyoruz.
Gençler mutsuz, önlerini göremiyor, emekliler kızgın ve küskün. Yıllarca devlete güvenerek kesilen maaşlarından biriktiğini sandıkları ve sonuna kadar hakettikleri ödemeler gasp edilmiş. Kadınlar güvensiz, en doğal hakları olan yaşamlarını nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar. Memurlar, beyaz yakalılar, mavi yakalılar umutsuz, bezgin. Ülkeden ilk fırsatta kaçmaya çalışıyorlar. İş insanları her gece yeni bir kararla biraz daha dibe çekilecekleri korkusuyla yaşıyorlar.
Gaziantep gibi kadim bir kentte bile insan ilişkileri artık ne yazık ki örnek gösterilme özelliğini kaybetmek üzere. Kent pis, karman çorman, beton yığını sebebiyle giderek gri bir görünüme evriliyor.
Seçilmişlerin büyük bölümü inanılmaz bir vurdum duymazlıkla olayları sadece misafir gibi izlemekle yetiniyorlar.
Yaratılan korku iklimi sebebiyle “bana dokunmayan yılan” mantığındaki insanlara sözüm; “Artık bu mantığın iflas ettiği” olacak. Yılanın dokunmadığı hiçbir birey, hiçbir durum kalmadı çünkü. Korkunun ecele faydası yok. Tüm bu iç karartıcı tabloya dur dememiz, dur demeniz gerekiyor. Bu ülke bizim, millet biziz. Cumhuriyet ve anayasal kazanımlar bize her türlü yanlışı sorgulama hakkını veriyor, üstelik bu vatandaşlık görevimiz. Biraz cesaret. Torunlarınıza yarın vereceğiniz bir savunmanızın olması için lütfen şu ölü toprağından kurtulun.
İktidar ya da muhalefeti oluşturan tüm seçilmişlere “Yeter artık , bizi duyun ve yapmanız gerekeni yapın” dememizin, demenizin zamanı geldi de geçiyor. Seçilmiş olduklarını unutmadan herkes görevini yapsın ama biz de artık doğrularımızın arkasında dimdik durup ülkeye sahip çıkalım.