GAZİ ŞEHRİMİZDE ARTIK ARAPÇA TABELA GÖRMEK İSTEMİYORUZ
Arap istilası altında bir kent görüntüsünden bunalan bir turizmci olarak ben vatandaşlık görevimi yapıyor ve Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’e Gaziantep’teki tabelaları kanunlarla belirlenen TSE standartlarına döndürmesi için eyleme geçmesini öneriyorum.
Bundan tam 6 yıl önce, 19.03.2018 de Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Kurum ve Kuruluşlarda Kullanılan Tabelalar için Kurallar”, teknik kurulca sistematize edilerek TS 13813 standart numarası ile yayınlanmıştı. Konuya ilişkin açıklama yapan dönemin TSE Başkanı Sebahittin Korkmaz, ''Özellikle büyük kentlerde gelişigüzel tasarlanmış ve düzensiz olarak binaların dış yüzeylerine, iş yeri önlerine, cadde ve sokaklara asılmış, yabancı kelimelerin kullanıldığı, imla hatalarının olduğu tabelalar görüntü kirliliği oluşturmaktadır. Enstitümüz 19 Mart 2018 tarihinde yapılan teknik kurul toplantısında tabelaların bir standarda bağlı olarak hazırlanması ve asılmasını temin etmek üzere 'Kurum ve Kuruluşlarda Kullanılan Tabelalar için Kurallar' standardını TS 13813 standart numarası ile yayınladı'' demişti
TSE, bu kararında, tabelada eğer yabancı dilde de ifadeler kullanılacaksa, Türkçe kelimenin yaklaşık yüzde 25’i büyüklüğündeki puntolarla yazılmasını da kurala bağlamıştı.
TSE standardına göre” Tabelalar şehir estetiğini ve mimari dokusunu bozmayacak, şehrin doğal ve tarihi görünümü ile çelişmeyecek, şehrin doğal veya tarihi sit alanını bozmayacak şekilde yerleştirilecektir” deniyordu. Ayrıca” Tabelalar dil, ırk, cinsiyet, din ve mezhebe dayalı ayrımcılık belirten ögeler içeremeyecektir.” şeklinde de kesin hüküm vardı.
Yayınlanan bu standart ile ülkemizde bu alanda yaşanan karmaşanın son bulacağına, tabelaların oluşturduğu görüntü kirliliğinin önüne geçileceğine inanılıyordu ancak sonuç böyle olmadı.
Dr. Asım Güzelbey Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde bu standarda çok önem vermiş ve tabela görüntüsünü büyük bir başarıyla ıslah etmişti. Bir zamanlar insanların çok şikayet ettiği çarşı merkezi, kale civarı, tarihi dokunun merkezini oluşturan eski sokaklarda tek tip ve bir arada çok güzel bir görüntü veren tabelalarla içimiz açılmıştı.
Çağdaş görünümlü sokaklarımız ve ana arterlerimiz sonraki yıllarda, çok kısa zamanda, kontrol edilemeyen ve kontrol edilme niyetinde de olunmadığını düşündüğüm bir gevşeklikle, Arapça istilasıyla yerini korkunç bir görüntüye terk etti. 3. ülke standardına bile giremeyen yoksul ve düzensiz kent görüntüsü birçok yeri kapladı. Arapça, farklı boy ve genişlikte, garip renklerde ürkütücü tabelalar Gaziantep sokaklarında dükkan ve mağazalarının cephelerini işgal etti. Arapça ne yazdığını bilmediğimiz tabelalar, kenti kanser gibi sardı.
Yaşadığımız çağdaş dönemde bir ülkenin istilası artık sadece askeri güç kullanmakla sınırlı değil. Hatta daha baskın olarak o ülkenin toplum yapısını ve yaşam tarzını etkileyerek veya zorlayarak da gerçekleşiyor.
Dil ve yaşam kuralları, bir toplumun kimliğini ve kültürünü oluşturan temel unsurlar. Bir ülkenin istilası sırasında, işgalci güçler genellikle dil ve yaşam tarzı üzerinde baskı kurarak toplumun kimliğini değiştirmeye veya zayıflatmaya çalışıyor.
2011 yılında Suriye İç Savaşı'nın başlaması sonucunda Türkiye'ye savaştan kaçan ilk mülteciler giriş yapmaya başladığını hatırlayacağınızı umuyorum. 252 kişilik ilk mülteci kafilesi ülkeye 29 Nisan 2011'de Hatay, Reyhanlı'da yer alan Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan giriş yaptı. Geçen 12 yılda “Geçici koruma altında mülteci girişleri” kontrolden iyice çıktı.
Savaş dönemlerinde işgalci güçler, kendi dilini dayatarak yerel dilin kullanımını sınırlayabilir veya yasaklayabilirler. Bu, yerel halkın iletişim ve kültürel ifade özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayabilir. Geldiğimiz noktada buna gerek kalmadı. Geçici koruma altında mülteci statüsündeki kişiler kendi kültürlerini dayattılar ve bambaşka bir demografi yarattılar.
Hükümetin göz yumduğu hatta izin verdiği son derece plansız bir eğitim sistemini dayatarak kendi ideolojilerini ve değerlerini yerleştirmeyi başardılar. Yerel kültürel mirası değiştirerek toplumun kadim kimliğini yok etme yolunda hızla ilerliyorlar.
Kendi kurdukları şirketlere Türk çalışan almayacaklarını beyan edecek kadar işi ileri götürme cesaretini artık kendilerinde bulan kuruluşlar duyuyoruz.
Modern çağda istilaların ekonomik, siyasi ve teknolojik boyutlarının olduğunu da biliyoruz. Ancak, dil ve yaşam tarzı üzerindeki baskıların, kültürel işgalin, insanların günlük yaşamlarını ve kimliklerini nasıl etkilediğini gösteren birçok önemli çalışma var. Onun en iyi örneklerinden biri de ne yazık ki artık Gaziantep. Özetlemeye çalıştığım bu nedenlerle, toplumumuzun kendi kimliğini korumak ve sürdürmesi için bu tür baskılara karşı direnme ve mücadele etme ihtiyacı var. O sebeple çağrımı yineliyorum: Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin, bu istilaya önce Gaziantep’teki tabelaları kanunlarla belirlenen TSE standartlarına döndürmek için eyleme geçerek “Dur” deme kararlığını gösterin.