BİR ATATÜRK MUCİZESİ
Bu 10 Kasım’da müthiş bir Atatürk mucizesini daha yaşadık. 86 yıl önce sonsuzluğa yürümüş bir liderin, aramızdan ayrıldığı dakikada, arkasından dökülen gözyaşları, ona gösterilen sevgi ve tüm dünyayı hayretler içinde bırakan, koskoca bir ulusun 1 dakika boyunca hareketsiz durarak, gösterdikleri şahane saygı. Böyle bir sevgi ve saygı gösterisi dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir insan için gösterilmedi ve gösterilmeyecek.
Savaştan çıkmış yoksul bir ülkeyi çok kısa bir sürede derleyip toplayıp tüm dünyaya örnek bir ülke haline getirebilmek, sadece fabrika kurarak değil, sosyal fabrikalar kurarak “Sosyal Devlet” ne demek yedi düvele öğretmek, şu ana kadar sadece ulu önder Atatürk’ün hayata geçirebileceği bir eylem. Erkek nüfusun ciddi bir bölümünün savaşlarda yok olduğu bir yoksul ülkede milli bir ekonomi yaratarak kadınları, çocukları, yaşlıları, gençleri, kısaca herkesi sabırla eğiterek, tüm ulusun elele verdiği inanılmaz bir mucizeyi gerçekleştirmek elbette hayranlık verici.
Anadolu’da verilen amansız kurtuluş savaşında, yok olan kaynağa rağmen, sadece 15 yıl gibi kısa bir sürede ülkenin küllerinden doğarak yedi düvele meydan okuması, bugünün koşullarında inanılmaz gözüküyor. Elbette bunun için çok eğitimli, iyi niyetli ve dürüst bir yönetime gereksinim var.
Stratejik dehasını sadece savaş alanlarında değil, ekonomide, sosyal kalkınmada, kültürel kalkınmada da kullanan muhteşem bir zeka.
86 yıl önce ebediyete göç etmiş bir büyük önderin hala yönettiği bir ülke, hem de onu yok etmeye çalışan, onu düşman belleyen örümcek kafalı zavallı, cahil insanlara rağmen.
Atatürk devrimlerini teker teker yok etmek için, elindeki her türlü gücü hukuksuzca kullanan, cahil insanları hurafe bilgilerle korkutup onları kukla haline getiren, yeraltından fışkırmış tarikat ve yobazlara rağmen milyonların uçsuz bucaksız sevgisi. Kadınları evden çıkarmayıp köle haline getirmeye, cahil bırakmaya, sorgulamalarını engellemeye uğraşan, erki eline bir şekilde geçirmiş bir avuç cahilin, her türlü ahlak dışı davranışına rağmen yüzünü Atatürk ilkelerinin aydınlığına çeviren kadınlar.
En küçük köylerde bile kurulan, ilim dağıtan enstitülerde eğitim vermeye muhteşem bir şekilde odaklanmış bir kalkınma sisteminden, kapatılmaya çalışılan okullara, çağ dışı eğitim diretmelerine rağmen Ata’sına sevgi ve özlem dolu mektuplar yazan pırıl pırıl çocuklar.
Çökertilen kamusal düzen, yağmalanan ormanlar, faiz ve enflasyon pençesinde inim inim inleyen halk.
İşçiyi saygınlaştıran ve insanca yaşatan Cumhuriyet fabrikalarından, işçiyi köle, hatta dilenci eden düzene maruz kalan insanların coşkun Atatürk özlemi.
Emeğin en yüce değer olduğu yıllardan emeğin ayaklar altına alındığı günlere gelen emekçinin, gözleri dolu dolu, yüreği sevgiyle taşan Atatürk sevdası.
22 Kasım 1938 tarihli Alman “Neue Zürcher Zeitung Gazetesi” şu çok anlamlı yazıyı yazmıştı:
“Atatürk’ün cenaze töreni, onun son zaferi olmuştur. Tabutunun önünde karşıtlarının hepsi sessiz kaldılar. Türk ve Alman askerleri, tabutunun arkasında bir sırada yürüdüler. Bir diğer sırada ise Stalin ve Hitler’in temsilcileri yan yanaydılar. Hem Cumhuriyetçi Valencia hem de General Franco çelenk yollamışlardı. Tabutunun önünde; faşistler, demokratlar ve komünistler bir bütün olarak eğildiler. Her sınıfıyla birlikte olarak Türk Halkı da ağladı.
Zenginlerle fakirler, yükseklerle alçaklar arasında hiçbir fark yoktu. Bugün Ankara’nın yaşamış olduğu; Dünya’nın hiçbir zaman görmediği bir törendi.”
Gazetenin yazdığı çok doğru ama eksik. Halkının gösterdiği sevgiye bakılırsa, Atatürk’ün zaferleri 86 yıl boyunca artarak sürdü ve sonsuza kadar bitmeyecek gibi gözüküyor.
Son söz; hayatta olmayan bir insana karşı yıllardır her türlü kötülükle, uydurma suçlamalarla yok edilmeye çalışılan sevginin, inadına tüm dünyayı hayran bırakan devasa bir aşka dönüşmesi şahane bir mucize…