Vicdan ve Cüzdan
Osmanlı devleti zamanında bütün hukuk işleri KADI efendiler tarafından yürütülürmüş. Kadı efendilerin koyu renkte cüppeleri bulunurmuş. Yakaları olmayan bu cüppeler kaftan biçiminde, yerlere kadar uzun, gizli cepleri olurmuş. Cepler dışardan görünmeyecek biçimde tasarlanırmış. Bu giysilerin bellerine de ‘Murassa Kemer’ bağlanırmış. Kemer bir yerde KADI efendinin ne kadar varlıklı olduğunun bir işareti olarak özel taşlarla süslü olurmuş. Bilhassa KAPİTİLASYON’ların geçerli olduğu dönemlerde Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a her ülkeden kumaşlar, süs eşyaları getirilirmiş. Ancak gayri Müslüm tebaanın, KADILIK görevi yapması makbul olmazmış.
Kadılar HOTOZ, bir başka deyişler SERPUŞ olarak başlarına giydikleri sarıkların bağlanış biçimleri de değişik olurmuş. Yani KADI efendinin giyinişinden, herkes onun kanun insanı olduğunu anlarmış. Kadı efendinin kaftanındaki gizli cep makul sınırlar içinde bir büyüklüğe sahipmiş. Kadılar alenen rüşvet almazlarmış. Ancak yan ceplerine konulanlara da itiraz etmezlermiş. Hukuk ve Hak Kadının vicdanına dayalı bir şekilde hakkaniyetli olurmuş. Ancak bir deyim vardır ya ‘SEN ONU BENİM YAN CEBİME KOY’ derler ya, bu yan cep KADI’ların elden almadığı rüşvetin konulduğu yan cep.
Bir dönem Saray’ı Fransa’dan gelen terziler giydirmiş. Bunların içinde en öne çıkanı ise 1690 lı senelerde Madam FAVART olmuş.
Kimin ne cins kıyafet giymesi gerektiği, belli kurallara tabii olduğu gibi, mevsimlere göre de değişirmiş. Bilhassa ENDERUN da dört mevsim değişik giysi giyilmesi adet olmuş. Kış ve yaz giysi renkleri de değişirmiş. Genelde kışın koyu renk yazın ise açık renk hakim olurmuş. Kimi giysilerde, bilhassa KADI’larda göğse uzanan yakalara kürk konulması, varlık göstergesi olurmuş. Bu giysilere bürünen kadıların da rüşvetleri yüklü olurmuş. İslam Hukukuna uzanan ‘CİZYE’, SASANİ, BİZANS, ROMA, YAHUDİ hukukuna dayanır. Cizye aslında her yerde uygulanan haraç veya rüşvet olarak da yorumlanabilir.
Osmanlı tarih boyunca tükendi. Tükenmesinin nedenleri içinde belki CİZYE en önemli bir yer tuttuğu muhakkak. Son Osmanlı Padişahı Mehmed Vahdettin, 17 Kasım 1922 de, bir İngiliz gemisi ‘MALAYA’ ile İstanbul’u terk ederek gittiğini de bilmekteyiz. Çürüyen bir Osmanlı İmparatorluğunun ana nedenleri içinde RÜŞVET önemli bir yer tutar.
Anadolu’da kurulan genç Cumhuriyet’imizde, üzülerek söylemek isterim ki, Osmanlı Devleti’nin yok olmasına sebep olan CİZYE’den kurtulamadığımız ayandır.
Genlerimize işlemiş bulunan bu mikroptan hala kurtulamıyoruz. Nereye baksam, hangi kapağı kaldırsam, hangi kapıyı açsam buram buram CİZYE kokmakta. Biz bu beladan ne zaman kurtulabiliriz diye hep düşünürüm. Ne zaman bir olumsuz olay olsa ülkemde, taşı kaldırdığınızda mutlaka bir CİZYE bulursunuz.
Adam bir proje yapmış, İZMİR ALSANCAK semtinde, bir otel projesi. Verilen ruhsatta 5 kat olarak yazılmış. Proje sahibi 5’in başına 1 koymuş kendiliğinden, 15 katlı bina çıkmış ortaya. Kontrole gelen memurlara, her seferinde, rüşvet vermiş ve 15 katlı binayı bitirmiş. Binaya ruhsat bile vermişler. Memurlar hukuk önünde hesap bile vermemiş.
Son 15 senede 9 tren kazası meydana gelmiş, 132 vatandaşımız hayatını kaybetmiş. Bir insan ülkemizde nasıl yetişmekte, evladı olan bilir.
Bütün bu kazalarda işletmeyi yürüten memurlardan 1 tanesi bile sorumlu tutulmamış, Ulaştırma bakanı soruşturmanın selameti bakımından görevinden istifa etmemişti.
Yeni doğan bebekler çetesi olarak bilinen ve bir eski Sağlık Bakanının sahibi olduğu bir hastanenin de içinde olduğu çirkin kanlı para kazanma yöntemi içinde 1 tane sağlık Bakanlığından veya Sosyal Sigorta Kurumundan mesul memur tutuklanmaması, sizce CİZYE’ ye mi dayanmakta?
Bolu Kartalkaya’da meydana gelen, otel yangınında, 79 canımız hayattan koptu. Yüreğimiz yanmakta. Yangın konusunda çok eksiği olan bu otele işletme ruhsatı bile verilmiş. Birinci dereceden sorumlu olan Bakanlık yetkililerinden bir veya birkaçı, hukuk önünde hesap vermesi gerekirken, ekrana çıkıp halka ‘yangından belediye sorumludur’ diye topu başkasına atan insanların, hala sandalyelerini korumasına lanet etmekteyim. Çok sevdiğim dostlarımızı kaybettik. Ne uğruna öldüler?
Osmangazi Köprüsü’nde çalışan haysiyet sahibi Japon Mühendisi KİSHİ RYOİCHİ, Mart 2015 yılında köprü inşaatında çelik halatın kopmasından kendini sorumlu tutarak, bileklerini ve boğazını keserek intihar etmişti.
Birilerinin dağıttığı CİZYE ile ihmal edilen yangın önlemlerini görmezliğe gelen sorumluların varlığı, canımızı acıtmakta, yeter artık, bu kafadan kurtulun, insanların yaşama hakkını ellerinden almayın. Bakan bile olsanız, varsa hatanız çekilin kenara, sorumlulardan hukuk hesap sorsun, yan cebe bir şey koymayın diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.