Okuya bilme Yaza bilme

YAYINLAMA: 30 Mayıs 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 29 Mayıs 2025 / 13.35

Sosyal medyada seyredilen bir video var. Öğretmen sınıfta ilkokul talebesine soruyor:

- Okuma yazma biliyor musun?

- Derdimi anlatacak kadar biliyorum.

- Yaz bakalım şuraya bir şeyler.

- Şu an derdim yoktur çok şükür

Yüce kitabımız “ıkra-oku” diye başlar. Tüm, varoluşun, hayatın temeli okuya bilme ve yaza bilme.

Hak aşıkları biri birine “Allah derdini artıra” diye dua ederlermiş.

Niyazi Mısri “Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş” der. Halk arasında da “Allah dert verip derman aratmaya” diye bir deyim var sürecin zorluğu ile ilgili.

Ben kendimden biliyorum daha talebe veya öğrenci ne demek bilmeden, yani talep ede bilme seviyesinde olmadan toplumun gereksinime göre bilgi öğreteceği – kurgulayacağı robot olabilme seviyesine gelmeden öğretmenlerimiz belirli sembolleri-harfleri okutup yazarak ses çıkarmayı, harfleri yaza bilmeyi, terimlerin anlamlarını öğrenip hayatta, topluma hazır hale getirmek için emek verdiler. Her birine ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.

Bu üniversitede lisans seviyesine kadar devam etti. Ama daha okumayı yazmayı öğrenememiştim. Öğrenimimle ile ilgili iş hayatına başlamamla okuya bilmeye yeni başladım. Teorik olarak veriler hafızama nakşedilmiş ama ona ulaşabilmeden, onu yerinde-zamanına ve dozajında uygulayabilmeden bi haber yaşadım. Eğitim olarak da toplumun ve bulunduğum yerin içindeki adet-gelenek göreneklerle şekillendim.

Bir dostumun torunu “ben artık okuma yazmayı öğrendim. Artık okula gitmem gerekmez” demiş. Haklı, bir zanaatkârın yanında çırak olarak çalışarak mesleğinin ve esnaflığının gerektiği deneyimi yaşayarak hayatını kazanır. Zira teknik okulu bitirip gelen biri ne insan ilişkisini ne de aleti tanıyor. Ne de esnafın içinde tanınıp ilişki kurabiliyor. Doktor – mühendis olan ne yapıyor ki? Elin yazdıklarını ezberleyip gelip belirli işaretlere karşı belirli eylemleri yapmaktan başka. Hakaret veya küçümsemek için söylemiyorum. Belirli kalıp ve amaçlı eğitimin içinde beyinleri şekillenmiş, aklını sadece geçimi için kullanıp, çevresindekileri tanıyıp geliştirip dönüştüremeyenler için gelenekte bu tipler papağan ve maymun olarak tanımlanır. Aykırı davranan da dışlanır. Bunun birçok örneğini yaşayarak gördük duyduk.

Eskiden, Osmanlı döneminde dini eğitim anlayışında erkeklere okuma yazma öğretirken kızlara sadece okuma öğretirlermiş. Yazma, uygulama yetkisi sadece ereklerde. Bu uygulamaya gerekçe olarak da kızlar başkalarına mektup yazarak ahlaka aykırı davranışta bulunmasın amaçlı diye açıklama yapmışlar. İşte okur yazarlık seviyemiz.

Hülagü Han Bağdat’ı yağmaladığında “neden kütüphanelerimizi yaktın” sorusuna “bir faydası olsaydı sizi kurtarırdı” diye karşılık vermiş. Geçmiş bilgi. Tıpkı babalarımızdan kalan tarla gibi döneminde verimli bağ bahçe iken mirasçıların eline geçmesiyle dikenli ham araziye dönüyor.

Timur Anadolu’yu ele geçirince Nasrettin Hoca’ya çevresindeki bilginleri kastederek -Eşeklere okuma öğretebilir misin diye sormuş. Hoca da biraz zaman tanımasını isteyerek eşeği aç bırakıp sonra kitabın sayfaları arasına arpa- yonca ekleyerek aç eşeğin diliyle arpayı yedikçe diğer sayfaya geçmek üzere diliyle sayfayı çevirmesini sağlamış. Timur: Şimdi sen buna okuma mı diyorsun? Hoca: Okuyan eşek olunca ancak bu kadar anlıyor diye cevabı yapıştırmış.

Acıtsa da eylem için değil, geçimlik olarak, para için okuduğumuzu, bu okumanın da gerçeklere karşı bir etkisinin olmadığını anlatıyor.

Hiç okuma yazma bilmeyen bir köy çocuğu hava durumunu okuyarak ona göre yaşar. Hayvanların hareketlerinden o hayvanın durumu ile ilgili bilgi edinir ve gerekli tedbirini alır.

Anadol’da yel gelecek deliği kapatmak ve kullanacağı eşeğe 15 gün önceden torba asmak deyimleri kullanılır. Bunlar toplumun okuyup yazmasının göstergeleri.

Kitaplarda veya görsellerde bir sürü veriyi hafızamıza yüklüyoruz. Sonra da küçük bir sorunda bunalıma girip hasta oluyoruz. Bu bilgi bize huzur getirmiyor. Daha beter huzursuzluğumuzu artırıyor.

Bilgi yüce bir değerdir hele ki teknik konularda… her şey için gerekli ancak öğrenmekten amaç uygulamaktır. İnsanın kendini ve varoluşu tanımasında eylemleşmeyen bilgi insana yüktür. Hatta o bilginin eylemselliği olmadığından kendimize uymayanları yargılayarak tasnif dışı bırakırız. Böylelikle kısır, sevimsiz bir kişi olup çıkarız. Halbuki her bir eşya- insan ayrı kitap olarak okunmak üzere önümüze açılmış durumda. Okuyabildiğimizde otomatikman yazma-yaşama eylemi ortaya çıkmakta. Bu da sevmekle alaka kurmakla, sahip çıkıp yaşamak – yaşatmakla mümkün.

Yunus Emre “ilim, ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsin bu nice okumaktır” diye durumu özetlemiş.

Yazma ve yayma aynı kök kelime. Azerbaycan’da yaz’a yay derler. Doğanın bağrından çıkan bin bir çeşit bitki ve hayvanlar onda yayılarak varlığın devamını sağlar. Bu yayılımı okuyan insan da bu yaradılışı okuyarak kendi ile birleşir ve şiirle müzikle üzerinde dans ederek yaşamı kutlar.

Son sözü yine Yunus söylesin. Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.

Okuya bilme Yaza bilme
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *