Zeytin İşliği mi Yoksa Boyahane mi?

Gazi şehrimizin merkezindeki Gaziantep Kalesinin güney ucu ile Hışva Hanı arasında, 2006 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğünce kazı ve temizlik çalışması yapıldı ve ortaya çıkan kaya oyukları zeytin işliği olarak tanımlandı sonra da üzeri çelik iskelet ve cam levhalar ile kapatılarak ziyarete açıldı.
Bu alan 1970 ve 1980’li yıllara kadar hayvan pazarı olarak kullanılmakta idi. Hayvan Pazarının Çıksorut Mahallesine taşınması ile de köy araçlarının park alanı ve açık meyve sebze pazarı olarak kullanıldı. Takip eden yıllarda da yıkılarak temizlenip yeşil alan haline getirildi.
Kalealtı Mevkii’nde yer alan Tabakhane’nin varlığı yazılı kaynaklarda 16. YY’da kayıtlı olup Ali Nacar Camisi’nden Bostancı Mahallesi’ne kadar olan bölgede, Alleben Deresi’nin iki yanındaki dükkanlarda yapılmakta idi. Şehir merkezinde ağır koku yayan bir yer olması nedeniyle 1980’li yılların ortasında kaldırılarak Humanız Bölgesi’ne taşındı.
Antik döneme ait boyalı kap üzerindeki resimler ve yine o zamandan kalan ezme taşlarından zeytin yağı üretiminin önemli bir ticari meta olduğu bilinmektedir. Zeytin bitkisinin meyvesinin siyahlaşmaya başlaması ile toplanarak torba içine konup ezilerek suyunun/yağının çıkartılması ile sızma zeytinyağı elde edildiği, bu işlemin kaba ifade ile Yakın Çağa kadar devliplerde zeytin çekirdeklerinin hayvan gücü ile ezilerek bez torba veya preslerde sıkıp yağ elde edildiği, günümüzde ise İtalyan işi makinelerde sıcak sıkım tekniği ile zeytin çekirdeklerinin parçalanıp preslenmesi ile yağ elde edildiği bilinmektedir.
Kazılarak ortaya çıkartılan yumuşak kalker ana kaya içine açılmış ondan fazla yaklaşık 1-1,5 m genişlik ve derinlikteki çukurların zeytin deposu veya işliği-mahseresi olarak kullanılmış olabileceğine dair ezme-süzme vb bir alet veya emareye rastlanmadığı gibi inci gibi zeytinyağını süngerimsi kalker kayanın içine konarak kayanın emip yok etmesine de hiçbir kişinin razı olacağını düşünemiyorum. Peki neden zeytin işliği olarak tanımlandı?
Bunun zeytin işliği olmadığı ve tabakhaneye ait depolar olabileceği o dönemde dile getirilmiştir. Ancak bir kere zeytin işliği olarak tanımlanmıştı ve kimse de ben bilmiyorum deme cesaretini gösteremiyordu.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünce Dünya Mirası Listesi'ne alınan Fas'ın boya ve tabakhaneleri bizim zeytin işliği olarak tanımladığımız işliklerin hemen hemen aynısı.
Antep nere Tunus nere diyebiliriz, ama M.S. 670 yılı ve sonrasında her iki bölgede de etkin güç Emeviler ve dönemin savaş endüstrisinde de dericilik ve tekstil stratejik bir ürün. Günümüzde modern teknikle yapılmakla birlikte dericilik ve boyacılık günümüzde de önemini korumakta ve modern fabrikalarda işlem görmektedir.
Gaziantebimiz’in Boyacı Mahallesi ve aynı mahallede yer alan 12’nci Yüz Yılda yeniden yapılan Boyacı Cami o günün ticari hayatının bir yansıması olsa gerek.
Tabakhane ve Boyahane kalenin altında ve üstünde ayrılmaz iki iş kolu. Yanında da dönemin Antep ipekçiliğinin merkezi ancak yanlışlıkla pamuk kozalağının ayrışma yeri olarak tanımlanan Hışva Hanı.
Pamuk toplayana sorsalar kendilerine kozalağın bitkide kaldığını ama pamuğu çiğidinden ayırıp ip etmek üzere çırçıra getirdiklerini Antep’te 1980’lere kadar çok sayıda çırçır olduğunu anlatırlardı.
Hışı çıkmanın, hışım çıkartmanın teknik bir iş olduğunu, ipek böceği kozalarının kaynatılma HAŞLAMA işine hışva dendiğini, çok yorulup sinirlerimiz gevşediğinde hışım çıktı deyiminin oradan geldiğini söylerlerde yöneticilerimiz yanlış yönlendirilmemiş olurdu.
Bu kumaşların ve derilerin de boyahaneye ihtiyacı olacağı döneminde bu işliklerde çalışıldığı, savaşlar, siyasi idare değişmesi, ticari yetkinlik veya cazibe veya yeni yer arayışı gibi nedenlerle terk edildiği, atıl duruma düşünce de üzerinin kapatılarak kamuya açık alan olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bugün Hışva Hanı turistik bir işletme, Antep’in boyahaneleri ise Organize Sanayide. Tabak/debbağcılık ise İzmir’e taşındı sonra da yerini suni dericiliğe kaptırdı.
