Tapınakların Kökeni

YAYINLAMA: 01 Temmuz 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 30 Haziran 2025 / 16.55

Tapınak; tapmak, tabi olmak, tab olmak anlamlı Türkçe bir sözcük olup insanın biçimi ve inancı ile doğrudan ilişkili bir mimari yapı olarak ortaya çıkmıştır. Bu tabilik insanın ilk devirlerinde tüm yeryüzü iken sonraki süreçlerde iyi ve kötünün ortaya çıkmasıyla animizme bağlı olarak belirli yer ve eşyalar kutsal olagelmiş daha sonra da kurumsal inanca dönüştüğü ve yaşamı kontrol eden merkeze dönüştüğü anlaşılmaktadır.

Maddi-somut olarak ele aldığımızda meclislerin tabi ve tab olunan yer olarak birer tapınak olduğu, inanç boyutu ile de havra, kilise ve cami gibi özel yapıların birer tapınak olarak hayatımızın içinde olduğu, bu inancın merkezinin insan olduğu, insanın değer atfetmesi, mana kayması ve sahip çıkması ile kutsal kabul edilen yerler olduğu gerçektir.

Yapılan kazılarda ortaya çıkartılan ve en eski yapı olarak tanımlanan Göbeklitepe’deki düzenin aile-klan bazlı bir temsiliyeti içeren bir yapılaşma olduğu anlaşılmaktadır.

Aynı alanda ortaya çıkan dairesel yapıların merkezini oluşturan insan formlu taş sütunlar ve üzerindeki figürler-totemler temsil ettiği ailenin aidiyeti-niteliği ile ilgili değerler olarak okunmaktadır. Ortak dil, inanç ve eylem birliği içinde olduğu anlaşılan bu sistem, dönem insanının yaşam biçimini şekillendiren bir tapınak olduğu düşünülebilir. Bu değerleri içselleştşren ve yaşamın dönüştüren insan özgürleşerek varlığın yetkin kişisine dönüşmüştür.

1.2. Nevali Çori, Çatalhöyük ve Mezopotamya Tapınakları

Göbekli Tepe'nin ardından, aynı kültürel havzada yer alan Nevali Çori (M.Ö. 8500–8000) de tapınaklaşma sürecinin evrimini yansıtan bir başka erken merkezdir. Nevali Çori’de, merkezi planlı, taş döşemeli, dikilitaşlı mekânlar bulunmuş; bu yapılar hem ibadet alanı hem de toplumsal ritüel merkezi işlevi görmüştür. Buradaki insan ve hayvan kabartmaları, doğa ruhlarına ve atalara adanmış törenleri çağrıştırmaktadır. Özellikle eril insan figürleri erkek egemen topluma evrilişin işaretleri olarak okunmaktadır.

Çatalhöyük (M.Ö. 7500–5700) yerleşik düzen şehirleşmelerinde tapınak ve konut ayrımının henüz keskinleşmediği bir yerleşimdir. Evlerin içindeki duvar resimleri, boğa başları ve ölü gömme uygulamaları, her evin aynı zamanda bir ritüel mekân olarak işlev gördüğünü gösterir. Bu durum, kutsal ile gündeliğin iç içe geçtiği erken Neolitik inanç sistemlerinin mimariye yansımasıdır. Bu aynı zamanda her evin ve ailenin tanrıya ulaşma ve ibadet etme hakkı olduğu şeklinde yorumlanabilir. Özellikle bereket tanrıçası figürinleri ve doğurganlık imgeleri, Erken Neolitik Dönem pagan anlayışının ilk biçimlerine işaret eder

Daha sonra Sümer uygarlığıyla birlikte tapınaklar, artık doğaya karşı inşa edilen, insan; üretim ve yönetim merkezleri olarak karşımıza çıkar. Zigguratlar ve piramitler göğe yaklaşma arzusunun maddi ifadesi olma yanında yeryüzüne hakimiyetin simgeleridir. Aynı zamanda sahip olduğu sembolizm ile de Tanrının insanlaştırıldığı, insanın da tanrılaştırıldığı dönemdir. Nemrut ve firavun bu dönemin temsilcileri yöneticilerdir. Bu dönem Hitit Tapınakları aynı zamanda hububatın toplandığı ve dağıtımının yapıldığı tanrı kralların merkezi devlet yapılarıdır.

Paganizm, animistik ruh inancının organize ve sembolleşmiş hali olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada doğa unsurları artık tanrıları temsil eder. Güneş, Ay, Yağmur, Bereket gibi kavramlar tanrısallaşmış ve antomorfizmi (insan biçimli tanrı) doğurmuştur. Gök Sümer’de Tanrı An, Hitit’te Tarhu-Teşup, Grek’te Zeus olarak sembolleşirken Doğa Kybele, Demeter, Artemis, Savaş Ares, Sevgi, Afrodithe, Akıl Athena, Bilgi Apollon, Sağlık Asklepios, Sanat Hepaistos, tragedya Dionisos vd. sembolleşerek bilimsel disiplinlerin temelini oluşturmuşlardır. Bu tapınaklar bilim ve sanatın doğum yerleri olarak varlıklarını Roma Dönemine değin devam ettirmişler sonra da tek tanrılı dinlere, daha sonra da üniversitelere bilime ve teknolojiye dönüşmüşlerdir

Bu yapılar, animist ve pagan öğelerin resmî tanrılar hiyerarşisi içinde örgütlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Her şehrin tanrısı için özel bir tapınak ve rahip sınıfı vardı. Bu düzen, tanrının iradesini yeryüzünde temsil eden kral-rahip figürünü de doğurmuştur.

Klasik Dönem tapınak mimarisinde matematiksel ölçü ve ritm yani toplumsal düzen, (demokrasi) kurallar yasa ve yönetici; sembolleri olarak da tanrı ve tanrısallığa ait heykelleri ile kutsal yapılara dönüşmüştür.

Tek tanrılı dinlere ait tapınaklar ise Yahudilikte inananların – düşüncenin bir araya geldiğinde kurulup sonra sökülen mişkanlar yani hareketli bir toplum yapısına ait değişken karar alma ve yapılaşma etken iken Kral Süleyman (Hz. Süleyman Peygamber) Bilge Süleyman, mabedi Tanrı’ya değil Tanrı’nın adına yaptırmış ve ardılları da dondurmuştur.  

Süleyman Mabedi’nin girişindeki iki sütun, Jakin veBoaz, eril ve dişil ilkeyi, insanın iki ayağını simgeler. Bu ilkçağ tapınaklarına yansımıştır. Çevresindeki sütunlar da kabileleri veya ilkeleri simgelemiştir. 

Mabet anlamına gelen temple ve temenos kelimesi çevre ile ilişiği kesilmiş, temeline, işin (insanın) derinliğine inilen yer demektir. Temen, Sümer kozmolojisinde “derinliğin içine bakmak” olarak da kullanılmıştır. Gökyüzünün gözlemlendiği, astroloji ve takvimin bilgiye dönüştürüldüğü yer. Yani insanın özüne ve insanın görüş alanına derinlemesine bakılan yerlerdir.

Bu zigguratlar sonraki dönemde gözetleme yeri özelliği yanında ateş yakılarak işaretleşme yeri sonra da ateşin sembolleşmesiyle de sevginin ve bilginin kaynağı olarak kilise ve camilerde çan kulesi ve minare olarak varlıklarını devam ettire gelmişlerdir.

Hıristiyan kiliselerinin hem bazilika olarak bilinen Helenistik Dönem yönetici sarayları hem de Suriye Bölgesindeki şehir ve kırsal yerleşimlerde inançlı bireyin evinin bir odasını, köy odasını toplanma yeri olarak kullanmasıyla başlamış daha sonra da üç nefe ayrılan ve hedefinde apsis olan doğu batı eksenli özel yapılara ve çan kulelerine dönüşmüştür. Apsis ve iki yandaki oda döl yolu, rahim ve yumurtalıklar olarak sembolleştirilmiştir.

Erken Ortaçağ ile birlikte 4 ayak üzerine merkezi kubbe, içindeki kürsü ile tanrı adına yönetimi, koro olarak da halkın temsil edildiği evrensel oluşumu ve yönetimi simgeleyen yapılara dönüşmüşlerdir.

İslamiyetin ilk döneminde sevgi evi-ortak iradenin oluştuğu meclis olan mescidler bilim ve kültür yuvaları iken Muaviye’nin halifeliği ile meclislik görevini sürdürürken, yönetimin saraya çekilmesi ile halka sarayın tebliğlerinin yapıldığı, ve askeri disipliner yapının uygulama merkezlerine dönüşmüşlerdir. Günümüzde ise dini ritüellerin yapıldığı, kısmen sosyal yapıyı kontrol eden yerler olarak varlıklarını devam ettirmektedir.

Cami mimarisinin incelendiğinde de 4 ayak üzerine merkezi kubbe ile dünyanın toprak hava su ve ateşten müteşekkil 4 unsur, 4 kitap üzere birlik inancını temsil ettiği, üzerindeki alemin bilmeyi, bilgiyi simgelediği, minberin ve kürsünün yönetimi ve dini simgelediği, yarım daire nişin ise tanrıda yok oluşu simgelediği, minarenin ise nur kulesi olarak bilimi ve sevgiyi simgelediği anlaşılmaktadır.

Tapınakların Kökeni
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *