Layıkıyla Bilmek: Yargı ve Ön Yargı

Beynimiz içinde bulunduğu çevre ile etkileşime geçerek kendisine güvenli bir alan yaratır. Bu güvenli alanı içinde bulunduğu şartlarda varlığını devam ettirmek için yapıyor. “Ben” dediğimiz kişisellik burada devreye giriyor ve gördüklerini, bildiklerini, kokladıklarını, hissettiklerini birleştirerek bilmeyi tanımaya dönüştürür.
Ancak bilmediğimiz, tanımadığımız alanlarda, zihin genellikle sanarak yargıya varır ve buna göre pozisyon alır. İşte bu peşin hüküm, yani ön yargıdır
Yargı, bir şey hakkında düşünme, değerlendirme ve sonuca varma sürecidir. Bilgiye, gözleme, deneyime veya akla dayalı olarak oluşturulan hükümdür.
Bu yargıyı bir yerde aklımızın bilgiyi düzenleme çalışması diye biliriz ve bu yargılarımızı çoğu zaman değiştiririz. Eğer değiştirmiyor isek değer yargılarımızı dondurmuşuz demek. Pratikte bu yargı bize bir tercihte bulunmamızı ister. Teoride ise bilgiye götürür. Yani yargı, bilinçli bir seçme ve değerlendirme eylemidir.
Toplumda yargı, normlara, değerlere ve hukuka dayanarak bir kişi, davranış ya da olay hakkında kanaat oluşturmadır. Bu yönüyle adaletin de temelidir. Ancak taraflı davranışlar adaletin terazisini bozar. İnsan, kendi kendini yönetemediğinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar toplum adalet normlarına taşınır. Bu durum da da verilen karara uyulmaması halinde ise toplumun kaosa düşmesi ile sonuçlanır. Ve bu kaosun düzene dönüşümü daha büyük bedelleri doğurur. Bu durumda “Gönlünle vermezsen dokusu, yersin topuzu, verirsin otuzu” diye bir deyim kullanılır.
Ön yargı; bilgi veya deneyime dayanmadan, genellikle kalıplara göre oluşan peşin hükümdür. Eleştirel düşünmeden önce zihinde hazır bulunan kanaattir.
Her düşünmenin başlangıcında bir zan yer alır. İnsan beyninin hızlı karar alma mekanizmaları, zaman zaman bizi eksik veya yanlış yargılara sürükler. Bu da çoğu zaman ırkçılık, cinsiyetçilik ve sınıf ayrımcılığı gibi önyargıların toplumsal tezahürlerine dönüşür.
Ön yargılar; sosyal öğrenme, medya etkisi ve aile eğitimiyle kuşaktan kuşağa aktarılır. Böylece insan zihni üzerinde kalın bir perde oluşur-ve bu perde, hakikatin görülmesine engel olur.
Kuranda “Zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat, 12)
"Onlar Allah hakkında cahiliye zannı gibi zanda bulunuyorlardı." (Âl-i İmrân, 154) buyurulmuştur.
Bu ayetler, hakikatin bilgisine ulaşmadan verilen hükümlerin inkâra ve sapmaya götürebileceğini açıkça ortaya koyar.
Yargı, insanın bilgiyle olgunlaşan bilinçli bir eylemidir. Ön yargı ise, hakikatin yerine geçen zihinsel bir sis perdesidir. Gerçek anlamda insan olmak, ön yargılardan arınarak yargıya varmayı öğrenmekle mümkündür. Çünkü ön yargı, başkasını değil, kendi bilincimizi sınırlar. Yargı ise, doğru kullanıldığında adaleti, anlayışı ve hakikati mümkün kılar.
İnsan bireysel ve toplumsal olarak eylemleriyle var olan bir canlıdır. Varlığını da kuşaktan kuşağa aktararak güncellemektedir. İçinde içinde bulunduğumuz durum bizden öncekilerin eylemleri sonucu oluşan ortam. Bundan sonraki ortamlar birlikte atacağımız adımlarla oluşacaktır.
Lakin içinde bulunduğumuz coğrafyadaki olaylar canlı sinema filmi gibi izlettiriliyor ki sonra bilmiyorduk, duymadık denmesin ve doğru yanlış olarak taraf oluşturulamasın diye.
Bu da bir sonraki sahnenin senaryosu konusunda mutabakat sağlandığı, uzun metrajlı bir filmin serisi olarak “motor” komutu ile tüm oyuncuların sahnedeki yerini alacağı, ancak bu filmde bizler seyreden değil seyredilen olacağımız anlaşılmaktadır.
