ZAMANIN RUHU
“Zamanın ruhu”, bir dönemin baskın duygu hâlini, düşünce tarzını ve toplumsal eğilimlerini ifade eden bir tanım. Goethe’nin olduğu düşünülen bir söz var, çok severim:
“İnsan; zamanının çocuğudur.”
Gerçekten de istisnasız olarak hepimiz, kendi dönemimizin koşullarından, değerlerinden, düşünce tarzından ve toplumsal havasından çok etkileniyoruz. Doğduğumuz çağ bizi şekillendiriyor, davranışlarımız, düşünce tarzımız hatta hayal gücümüz bile yaşadığımız dönemin ruhuna uygun yapılanıyor.
Bizim zamanımızın ruhuna göre, başarılı olmak, çok iyi bir eğitim almak, çok okumak, ülkemize en iyi şekilde hizmet etmek, her zaman “biz” demek, başkalarına faydalı olmak çok önemliydi. Aşağı yukarı herkesin ekonomik gücü birbirine yakın olduğundan, çocukluk kaygılarımızda hayat pahalılığı, barınma, iş bulamama gibi konular yoktu. Bunları büyükler, devleti yönetenler düşünüp çözüm bulmalıydılar zaten.
Bugünün ruhunda, minicik yüreklerde bile enflasyon, hayat pahalılığı, konut krizleri, iş güvencesi konuları var. Küçücük çocuklar bile ekonomik kaygıları yaşıyor, belirsizlik onları korkutuyor. Bu belirsizlik yüzünden gençler başta olmak üzere, mutlu azınlık hariç, tüm ülke, sürekli fiyat karşılaştırır, barınma sıkıntısını, eğitim, mutfak, giyim masraflarını düşünür oldu.
Gençlerin en büyük amacı ya bir şekilde köşeyi dönmek ya da kapağı yurt dışına atmak. İnanılmaz bir “ben” merkezcilik hüküm sürüyor. Eski akrabalık, komşuluk ilişkileri, şehir efsanesi gibi, havada asılı kaldı.
İnsanlar birbirlerini yemeğe değil, çaya bile davet edemeyecek kadar sıkıntıda. Tüm bu belirsiz ortam da stresi tetikliyor, tükenmişlik hissi artıyor. Sakinleştirici kullananların sayısı arttı, kullanmayanlar da trafikte, sokakta, kahvede, mahallede birbirine saldırıyor. Toplum tam bir cinnet halinde. Sürekli pompalanan; silahlı çatışmalı, öldürmeli, vurmalı, kırmalı dizilerle, normalleştirilmeye çalışılan bir kaotik ortam da yaşadıklarımızın üstüne tuz biber ekiyor.
Gündem artık sosyal medyada şekilleniyor, inanılmaz bir bilgi kirliliğinin yanında çok hızlı yayılan bir haberleşme ağı da var. İnsanlar, bir şekilde önemli hissettirme çabasıyla, “twitler” paylaşıyor, görünür ve güçlü olmak istiyorlar. Büyük, huzurlu, mutlu aile yemekleri yerini görüntülü konuşmalara bıraktı. İçtenlik oldukça arka planda kaldı. Sahte bir dünyada kutuplaşan insanlar, başkalarını kıracağına aldırmadan sert tartışmalara pervasızca giriyor. Büyüklerinin bu acımasızlığıyla yoğrulan ilkokul öğrencilerinde bile akran zorbalığı inanılmaz boyutlara çıktı.
Genel anlamda, neredeyse, hiçbir siyasinin diğerinden farkı yok, herhangi bir gücü ya da ulaşmayı amaçladığı hedefi de yok. Ülke, gizli bir elin oynattığı kukla yöneticilerle kuşatılmış. Talan, çökme, çalma, yalan her yanımızı sarmış durumda.
Böyle zamanlarda diyalektik felsefeye sığınmayı istiyorum. “Hiçbir şey sonsuza kadar kötü gidemez”. Gerçekten de toplum artık kutuplaşmadan bıktı, yoruldu. Çaresiz ve yılgın insanlar artık bir şeyleri sorgulamaya başladı. Anlamsız, plansız politikalar, sürekli halkın omuzlarına yüklenen vergiler, karşılında verilmeyen “devlet hizmetleri” artık çoğu insanı bezdirdi.
Ulus devletinin bireyi olan Türk insanı; kimliğinden, aidiyetinden, değerlerinden vaz geçmez.
En çok gençlere ve emeklilere güveniyorum. Tüm dünyada olan biteni araştırıp sorgulayan gençler ve kendi zamanların ruhuyla, moral ahlaklarıyla hala dağ gibi dimdik duran emekliler bu kötü gidişi durduracak diye düşünüyorum. Kendi zamanının ruhunu taşıyan emekliler her şeye rağmen dayanıklı, uyum sağlayabilen, aile , vatan ve gelenek bağları güçlü
bir yapıya sahip olan bu kesim.. Onlar hem ekonomik hem sosyal hem de teknolojik dönüşümleri çok hızlı yaşadığından olan bitenle ilgili büyük fotoğrafı daha net görüyor.
Zaman zaman umutsuzlukla kaçma isteği artsa da toplumsal dinamiğin verdiği o çok güçlü esneklik ve dayanıklılıkla direnir ve sonunda mutlaka bir çözüm yolu buluruz diye umuyorum.
Özellikle kriz zamanlarında toplumdan yükselen ortak ses, hak, hukuk, adalet arayışı ve herkes için insanca bir yaşam isteği bana umut veriyor.
Doğruyu seçmenin çok önem kazandığı bir dönemi yaşıyoruz.

