TEVFİK FİKRET

YAYINLAMA: 17 Aralık 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 16 Aralık 2025 / 15.18

Osmanlı’nın son zamanlarında ülke yavaş yavaş elden giderken toplumda temayüz etmiş birkaç vatansever ortaya çıkmış. Genelde edebiyat dalında şiir, hikaye, tiyatro eseri gibi halka mesaj vermek adına çalışan değerli insanlar yetişmiş bu topraklarda. Bunlardan birinin Namık Kemal olduğunu biliriz. Muhteşem bir yüreği olan vatansever, kalemi güçlü bir insan olarak görmekteyiz kendisini.  Muhteşem eserlere imza koymuş bir yurdum insanı. Eserlerini mutlaka okumuşsunuzdur. 

Vatan Yahut Silistre, Gülnihal, Akif Bey Zavallı Ççocuk ve Kara Bela adlı eserler mutlaka ilginizi çekmiştir. Bu muhteşem eserlerden rahatsız olan, o günün SARAY’ı Namık Kemal ‘i İstanbul’un dışında tutmak için Kıbrıs’a, Magosa’ya sürer. Magosa’da bir hücre hapsine gönderilir Namık Kemal. Bu hücreyi, eğer Kıbrıs’a gitmişseniz, mutlaka ziyaret etmişsinizdir, gitmemişseniz mutlaka gidin. Bir köpeği bağlasanız durmayacak kadar kötü bir hücre odasında hapis olarak kalan vatan ŞAİRİ Namık Kemal

Bir daracık pencere, bir tahta sedir üstünde yatak ve sürgünde yaşamaya çalışan Namık Kemal. Hoş bu odaya kapattığında, bu insanın düşüncelerini, ideallerini kapatabildi mi Saray? Yapamadı, şuna kalbimle inanırım, düşünen bir insanın düşünme duygularına gem vuramazsınız. Asla devrimci düşüncenin zincire vurulması mümkün değildir. Bir Namık Kemal’i zindana koyarsanız, bin Namık Kemal’ler üretirsiniz.

Nitekim 1881’de Selanik’te bir başka vatansever doğdu. Sarı saçlı, gök gözlü Mustafa. Bir enkazdan bir ülke yarattı Anadolu’da. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre adlı eserinde ortada sorulan soru ‘Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini. Yok mudur Kurtaracak bahtı kara maderini?’

Osmanlı’nın zayıf düşmesinden yararlanan İTİLAF devletleri, yurdun her köşesine yerleşmiş, kimisi HELEN rüyasının peşinde kimi ülkenin zenginliklerinin, kimisi ise Liman kentlerine çökmeyi hedeflemiş. Osmanlı asırlarca Avrupa’nın içlerine seferler düzenleyerek, ganimet kaldırıp Saraya getirmişler. Şehirleri zaptederken askerlerin yaptıklarını tarih yazmamakta, ama savaş sırasında nelerin yöresel halkın başına gelmiş olabileceğini tahmin edilebilir. Şehir düşmeden askerlerin yağmasına karışmayan Osmanlı Padişahları, daha sonra şehre girerek Padişah hakkını o ülkenin zenginliklerinden toplamasının, savaşın olağan neticesi olduğunu bilmekteyiz. 

Bilhassa Osmanlı Devleti zayıf düşmesi neticesinde, ülke ihtiyacını başka ülkelerden BORÇ para alarak Payitahtı ayakta tutma adına çalışmaların devamında, ülkeleri zapt etmek için değil de haraç kesmek için seferler yapılamayınca, ordu gücünden kaybetmiş, başka ülkelerden paşalara ihtiyaç duyulmuş. Bu nedenle ülkenin askeri varlığının kimlerle yönetildiğini bilmekteyiz. 

Evet ülkenin bağrına düşman hançerini dayamış. Namık Kemal’in eserde sormuş olduğu soruya cevap, düşünce ötesinden gelmiş. 

‘Dayasın düşman bağrına hançerini, bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.’ Bu felsefenin ortaya koyduğu bir Kurtuluş savaşında, Osmanlı’nın küllerinden bir ülkenin doğuşunu yaşadık.  

Aynı dönemlerde yaşayan bir başka düşünürü de hayranlıkla anarım. Yine dönemin bir edebiyatçısı, düşünürü. Onun da birçok eseri bulunur. TEVFİK FİKRET

Talan düzenine karşı direnen bu büyük ustanın düşüncelerini döktüğü cümleler, sadece o dönem için geçerli değildir. Her döneme dokunan geniş bir perspektif vardır cümlelerin içinde. Her dönemde bir çalışan ve üreten sınıf vardır ülkelerde, bir de bu üreten halkın sırtından geçinen küçük bir zümre bulunur. İşte Tevfik Fikret’in cümlelerini sizlerle paylaşmak istedim bugün. Büyük düşünürün sözleri şöyle başlar:  

Bu sofracık, efendiler yutulmayı bekliyor. Önünüzde titriyor, bu ulusun hayatıdır. Bu ulus ki acılıdır, can çekişmektedir. Ama sakın çekinmeyin yiyin yutun hapır hapur. Yiğin efendiler yiyin, bu iç açıcı sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin! Pek açsınız besbelli yüzünüzden, yiyin yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir? Şu doyumcu sofra, bakın gelişinizle böbürlenir. Hakkıdır kutsal savaşınızın, evet, o hak da elde bir. Yiğin efendiler yiğin; bu şenlikli sofra sizin, doyuncaya, tıksırıncaya çatlayıncaya kadar yiyin.’’

İşte böyle söylemekte çok değerli düşünür, edebiyatçı Tevfik Fikret sözlerinde. Hani her dönem için geçerli sözler vardır ya işte onlardan biri. Sarayın bir dakikada sarf ettiği para 3 asgari ücretlinin bir ayda aldığı maaşa eş. Bu kadar israf olur mu diye haykırıldığında Beş Tepeden gelen itiraz ‘İtibardan Tasarruf edilmez.’ Sormak gerekir, ‘Kimin parasını harcıyorsun efendi?’ 

Bu tam bir Tevfik Fikret ifadesi, ‘Yiğin Beyler tıksırıncaya kadar yiyin.’

Geçtiğimiz günlerde Türk İş’in sendika olarak asgari ücret konusunda masadan kalktığı komisyona başkanlık eden yumuşak huylu Bakan’a Kıbrıs’tan heyet gelmiş. Bir Bakan olarak onları alıp Tavacı’ya götürmüş. Yemişler, içmişler diyemeyeceğim, sadece 12 kişi yemek yemiş o akşam. İçki yok, zira Bakan buna izin vermez ama ne yemişler be dostlar. Hesap gelmiş, adam başı bin lira desen 12 bin, hadi bilemedin iki bin desen 24 bin lira, sen de abarttın deseniz, kabul adam başı üç bin lira desen, 36 bin lira eder. Gelen hesap 98 bin lira. Bir akşam yemeği Tıksırıncaya kadar yiğin, Çatlayıncaya kadar yiğin desem ne yersiniz Sayın Bakan, 98 bin lira yemezsiniz herhalde diye Tevfik Fikret gibi düşündüm ve bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

 

TEVFİK FİKRET
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *