Demokratikleştik mi yani?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

 Önceki akşam CNN’de BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak’ı izledim.

Demokratikleşme paketini çok güzel tahlil etti.

Açıklanan paketin, aslında varolan, yaşanan, meşrulaşmış bir takım uygulamalara kılıf uydurmaktan başka anlam taşımadığını açık açık anlattı.

Asıl önemlisi de “yüksek” siyasetin “toplumsal” siyasetin gerisinde kaldığı vurgusuydu.

Açıklanan pakette “lütuf” gibi sunulmaya çalışılanların neredeyse tamamı yıllardan beri yoğun mücadeleler sonucu kazanılan şeylerdi.

Bugün ülkenin cezaevlerinde yüze yakın gazeteci var, binlerce siyasetçi KCK ve terör yasası yüzünde aylardan yıllarda beri haksız yere cezaevlerinde tutuluyor.

Memleketin öğrencisi, milletvekili içeride.

Demokratikleşme paketinde, en başta sırf siyasi düşünceleri uğruna cezaevlerine tıkılmış bu insanlar için yasal düzenleme yapılmasını öngören bir açıklama olması, haksız yere özgürlüğü kısıtlanmış insanların yakın zamanda salıverilmesinin yolunun açılmasının taahhüt edilmesi gerekirdi. 

Aksi halde siyasetçisi, öğrencisi, gazetecisi cezaevlerinde tutulan bir toplum nasıl demokratikleşecek?

Başbakan Erdoğan insanları kısıtlayıp, harfleri özgür bırakarak tarihe ilginç bir demokrasi portresi bırakıyor.

                                               ***

Doğu ve Güneydoğu’ya gittiğinizde, Kürtler’in yönetimindeki tüm belde ve belediyeler, yıllardan beri Kürtçe tabelalar da koyuyorlar. Orada zaten dün Başbakan’ın “özgür bıraktığını”, “azad ettiğini” kasıla kasıla söylediği harfler kullanılıyor.

Gültan Kışanak da söyledi. Devletin kendisinin kurduğu, yayın yaptırdığı TRT Şeş’te de bu harfler zaten kullanılıyor.

Şimdi bunun adı nasıl “klavyeye özgürlük” olup çıktı?

                                               ***

Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi “Paketten ölümsüzlük iksiri” çıksın diye beklemiyorduk ama, demokrasinin daha sağlam temeller üzerine kurulup, işleyip, devam edeceği düzenlemeleri duymakta hakkımızdı.

Mesela ana dilde eğitim, bunun en başta gelen unsurlarından biriydi, olmadı.

Devlet kendi vatandaşına ana dilde eğitim imkanlarını sağlamak zorunda iken, bunu “özel okullar” kılıfı ile geçiştirmek, en temel insan hakkını tavsatmak demokrasiye uydu mu?

Memleketin ne kadar yoksullaştığı, zengin ile fakir arasındaki çatlağın her geçen gün nasıl derinleştiği bu kadar ortada iken, Türk olanın kitabını bile devlet verir iken, yoksul Kürt çocuklarını kaderine terketmek hangi sosyal devlete yakışacak?

AKP’nin bu özel okul formülü de, “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” yaklaşımını andırıyor.

                                               ***

Sonra, uygulanmakta olan ve demokratik olmadığı için herkes tarafından  eleştirilen bir seçim sisteminin alternative olarak tartışmaya açılmış olmasının “demokrasi samimiyeti” ile bir ilgisi olabilir mi?

Zaten sunulan diğer alternatiflerin mevcudun daha da beteri bir durumu işaret etmesi de ayrı bir samimiyetsizlik örneği.

Efendim neymiş?

Partilerde eş genel başkanlık yasal statü kazanacakmış!

Kazanmasa ne olur ki?

BDP yıllardan beri eş genelbaşkanlık sistemini zaten uyguluyor.

Üstelik, kadını ile erkeği ile yan yana, kolkola, omuz omuza.

Siyasi tavırları, uygulamaları ve mücadeleleri ile Türkiye’nin önünü açıyorlar,

Başbakan Erdoğan da, “demokrasi paketi” diye, onların talep edip, mücadelesini verdiği, hatta bir bölümünü meşrulaştırdığı hakların yasal zemine kavuşturulacağını açıklıyor.

 

 

Demokratikleştik mi yani?