Demek ki, insan kesmenin “makul” nedenleri de olabiliyor!
Orhan Pamuk, “Türkiye 1 milyon Ermeni ve 30 bin Kürdü öldürdü” dediğinde hop oturup, hop kalkanlar Ayşe Kulin’in sözleri karşısında oralı bile olmadı.
Demek ki, eğer “durup dururken yapılmadığı” iddia ediliyorsa, “kesmek” eylemine bir itiraz söz konusu değil.
İnsanların başka insanlar tarafından herhangi bir nedenle “kesilmesi”ni makul karşılayan böyle bir edebiyatçıya sahip olduğumuz için ne kadar övünsek azdır!
Elimde, Nesim Ovadya İzrail’in “24 Nisan 1915/İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara” kitabı var.
Her gece sinirlerim allak-bullak olarak okuyorum. Niyetim kitaptan 24 Nisan’da söz etmekti. Ancak ünlü yazarımız “kesmek”ten çok sıradan bir eylem gibi bahsedince dayanamadım.
***
İzrail’in pek çok kaynaktan, “soykırımdan” kurtulabilmiş olan Ermeniler’in notlarından veya anılarından, yabancı elçilerin ve din adamlarının yazışmalarından, devlet arşivinden derleyerek ortaya çıkardığı eser, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da 250’ye yakın Ermeni aydın, yazar, çizer, şair, gazeteci, eğitimci, bilim adamının gece vakti tek tek evlerinden toplanması ile başlayan, Ankara’da devam eden ve Diyarbakır Cezaevi’ne sevk bahanesiyle yollarda katledilenlerin öykülerinden oluşuyor.
Ermeni aydınların bu gözaltına alınma ve sürgün sırasında en şaşırdıkları ve hayal kırıklığına uğradıkları olay ise, pek çoğunun Talat Paşa denen sürgünün bir numaralı ismi ile yakınlık ve dostlukları.
***
“Ankara hapishanelerindeki tüm mahkumları, katilleri serbest bırakarak, bir Çerkez’in emri altında çete grupları teşkil ettiler. Sonra Vali Vekili Atıf’ın davetiyle gizli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya İttihat’ın tüm yerel komite üyeleri ve başlarında polis müdürü Bahaeddin olmak üzere, hükümetin başlıca memurları katıldı. Toplantıda Ankara Vilayeti’ndeki tüm Ermeniler’in yaş ve cinsiyet gözetmeksizin kesilmelerine karar verildi.”
***
“İkinci kafilenin Ankara’ya iki saat mesafede Mamak’ta Ateş Değirmeni çevresinde Çakmaklı isimli bir vadiye götürüldüğünü öğrendik. Kurbanların cesetleri 15 gün açık arazide kaldıktan sonra jandarma nezareti altında Ermeni işçiler tarafından gömüldü. Bu şekilde 5-6 gün içinde tutuklananlardan yaklaşık 1.200 Gregoryan Ermeni katledildi.
Ankara vilayeti sınırları dışına gönderilen Ermeniler’in sayısı 31 bin 895’ti. Bunların içinden öldürülen, ölen veya kayıp olan Ermeni sayısı 30 Mart 1917 Osmanlı resmi belgelerine göre, 27 bin 335’ti.”
***
1915’te İstanbul’dan Anadolu’ya doğru yola çıkan bir Alman gazeteci karşılaştığı manzarayı, “Haydarpaşa’dan hareketim sırasında çok sayıda Ermeni ailesinin jandarmalar tarafından yük vagonlarına götürüldüğünü ve bir vagonun alabileceğinden çok fazla sayıda insanın yük vagonlarına tıkıştırıldığını gördüm. Bu insanlar İzmit’te indirildi, bir kampa götürüldü ve aynı şekilde çevredeki diğer başka Ermeniler onların yerine vagonlara bindirildi” diye anlatıyor.
O dönemde Eskişehir’de Askeri Sevk Komisyonu Başkanı olarak görev yapan Tarihçi-Yazar Ahmet Refik Altınay, “En elim faciaların Bursa’da ve bilhassa Ankara’da ika edildiği söyleniyordu. Ankara’dan gelenler, müteessirane bir lisanla anlatıyordu: Evler abluka edilmiş, yüzlerce Ermeni ailesi arabalara doldurularak derelere dökülmüştü. Birçok kadınlar bu feci cinayetler karşısından tecennüm etmişlerdi(cinnet geçirmişlerdi.) Ermeni zenginlerinin evleri satın alınmış, takrir(tapu) verilir verilmez paralar zorla, zulümle istirdad olunmuştu.(geri alınmıştı)” diye anlatıyor.
***
Ayşe Kulin garip bir kişilik. Mesela diyor ki, “Ali İsmail Korkmaz’ın linç edildiği bir ülkede yaşamaktan utanıyorum. Hrant Dink’in gerçek katillerinin bulunmamamış olmasından derin bir üzüntü duyuyorum.”
Ve ekliyor:
"Ben Ermenileri çok severim ama o bir tehcir olayıdır. Savaşta yaşanmış bir olaydır. Savaşta yaşananlara soykırım demek zor. Yahudilerinki gibi gidip durup dururken biz onları kesmeye başlamadık."
Mesela, bugün itibariyle Türkiye’nin batısında yaşayan insanlar Kürt sorunundan habersizdir. Kürt sorunu dendiğinde, “Canım Kürt sorunu da ne demek? Biz yıllardan beri kardeş kardeş yaşayıp gidiyoruz” diye tepki verirler.
Ne zaman 1 milyon civarında insanın sürgün yollarında, Der Zor’da öldüğü gerçeği hatırlatılsa, hemen “Zaten onlar da savaşı fırsat bilip, düşmanla işbirliği yapmıştı” hikayesine sarılırlar.
***
Ama, bunların hiçbiri yaşanan gerçekleri değiştirmeye yeterli değildir. Bir avuç isyancıyı cezalandırmak uğruna bir halkın tümünü kesmenin, öldürmenin, yok etmenin gerekçesi olamaz. Buna gerekçe bulmaya yeltenenlere de edebiyatçı, yazar demek bir yana insan bile dememek lazım.