Cemaatin tek cümlede özeti
Ben bu din-iman ayağına yapılan işlerden pek hazzetmem.
Efendim cemaat şöyle imanlıymış da, böyle imanlıymış da..
Geçin bunları…
Diğer insanların cemaatçilerden daha samimi “imanlı” olduklarına her zaman bahse girerim.
Nasıl ki bazıları için demokrasi hedefe ulaşmak için bir araç olarak görülüyorsa, bu adamlar için de dini-iman meselesi, onları hedefe götüren bir araçtan başka birşey değil.
Amaç ne?
Siyasi ve ekonomik güç.
Nitekim, dün Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, cemaati tek cümlede çok güzel özetlemiş.
"Cumhuriyet tarihi boyunca en yaygın ve en uzun süreli kayıtdışı ekonomi hareketi."
Cemaatin bu kadar pervasız güç ve sermaye sahibi olmasında son yıllarda atak üstüne atak geliştirmesinde elbette AKP’den gördüğü büyük destek var ama, bu cemaate Demirel’inden Ecevit’ine kadar siyasi yelpazedeki tüm partilerin, hatta askerin çok büyük destek verdiğini unutmamak lazım.
12 Eylül’den sonra Kenan Evren’in miting meydanlarında “Kızlarınızı kuran kurslarına gönderin” çağrısı bugün gibi aklımda.
Askerin Doğu ve Güneydoğu’da cemaati güçlendirme çabasının altında Kürtler’e ve solculara karşı verdikleri mücadele yatıyordu.
İşte tüm bunların ardından diyorum ki, siyaset uğruna, iki tane fazla oy uğruna, ülkenin farklı siyasi eğilimlerinin budanması uğruna cemaate destek verenler en büyük vatan hainleridir.
***
Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak yazısında, Fethullah Gülen cemati ile bağlantılı banka ve paralara, okullara, kurslara "çete" gerekçesiyle "el konabileceğini" öne sürüyor.
"Paralel Yapı’ya ait mal varlıkları çete ve usulsüzlük sebebi ile kamulaştırılabilir. Ne bankaları, ne kursları, ne okulları, ne marketleri kalır. Hatta bu yapıya yardım ve yataklık eden bu yapıyla işbirliği yapan şirketler ve sermaye grublarına da el konulabilir. Zaten iş oraya varacak. Tedbiren, kişilerin kaçması, ya da mal kaçırmalarını önlemek için de devlet idari tedbirler alabilir" diyor.
Başbakan’ın “inlerine gireceğiz” demesi boşa değil demek ki!
***
Aslında bu yapılanmanın nasıl olduğunu, kaynağını nerelerden sağladığını bilip, duyuyoruz ama, bunları Abdurahman Dilipak gibi birinden duymak önemli.
Dilipak, tıpkı devletin KİT’leri olduğu gibi bu paralel yapının da örtülü KİT’leri olduğunu söylüyor. Bunların kayıtlı kısmının kayıtdışının yanında devede kulak kaldığına vurgu yaparken, “Derin Devlet”in ve “Paralel devlet”in, Örtülü KİT’leri büyük ölçüde kamu kaynaklarından beslenmektedir. Kamu bankaları, teşvik ve muafiyetler, belediyeler, kamu arazileri, ihaleler bunların başında gelir”diye yazıyor.
***
“Paralel devlet”in, “Türkçe Olimpiyatları”na Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanların katılımı ile adeta Paralel Yapı’nın siyasi meşruiyeti ötesinde “yarı resmi” bir örgütlenme gibi algılandığını da dile getiren Dilipak, “Bölge Kalkınma Ajansları, DOSİM gibi kaynaklar, TÜBİTAK, KOSGEB teşvikleri büyük ölçüde bunlara gitti. Paralel Yapı’nın projeleri için imar planlarında değişiklik yapıldı. İmtiyazlı konuma geldiler. Desteği umulur, öfkesi korkulur oldu” diyor.
Biliyorsunuz, Asım Bey de Gaziantep’teki cemaat çevrelerine kıymetli arazileri vererek, büyük rant elde etmelerini sağlamıştı da, Başbakan Erdoğan’ın dersane kapatma meselesini gündeme getirdiğinde ilk tepki yine bu kesimden gelmişti.
***
“Zaten bürokrasi, yargı, emniyet, istihbarat büyük ölçüde kontrollerindeydi. Devlet arkalarındaydı. Uluslararası sistem arkalarındaydı. Mehdiyet misyonunu temsil ediyorlardı ve Peygamber, din arkalarındaydı. Geleceğe ilişkin işaretler “!” onların yükseleceğini söylüyordu! Bunlarla kim başedebilirdi ki! “Özgül ağırlıkları” fazlaydı! Kadroya alınacaklara sınav soruları servis ediliyordu zaten. Dershaneler insan kaynakları için devşirme mekanlarıydı. Okullar insan seraları, fidanlık! “himmet”e mazhar olanlar arkası arkasına ödüllendirilerek, kurslara alınarak hızla yükselmeleri sağlanırken önlerinde engel olanların sicilleri ile oynanıyor, disiplin cezaları ile itibarsızlaştırılıyordu.Her şey planlanandan daha iyi gidiyordu. Ta ki, iktidarla karşı karşıya gelene kadar! Çeyrek asırlık bir bekleyiş, son anda birden bire hüsrana dönüşüverdi!” diye yazıyor Dilipak.
***
Bakalım, siyasetin bu kendi yarattığı canavarı ortadan kaldırmaya gücü yetecek mi?