Gerçek aslında böyleydi de...

YAYINLAMA: 15 Haziran 2015 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Haziran 2015 / 20.00

Başdanışman Ahmet Sever’in ‘Abdullah Gül ile 12 Yıl-Yaşadım, gördüm, yazdım’ isimli kitabından geçen hafta sözetmiştim. Kitabın dün piyasaya çıkmasıyla birlikte AK Parti’de cadı kazanı fokur fokur kaynamaya başladı.

Dünkü önemli bir gazetenin başlığı da şöyleydi: ‘Meğer kardeş değillermiş’.

 

Gül, cumhurbaşkanı seçildiği 2007 yılında da yazmıştım. Anketler, temayül oylamaları gibi uzun bir prosedürden sonra ancak açıklayabildi Erdoğan, Gül’ün adını!..

Bu işte bir samimiyetsizlik var diye yazmış, “Sen o cenahı bilmezsin, onlar aynı davanın insanları, kardeşten yakındırlar” diye tepki görmüştüm.

Zaman kimi haklı gösterdi, belli oldu.

Aslında benim çıkış noktam, Erdoğan’ın Gül’ü istemeyerek cumhurbaşkanı yapması değildi. İkisinin eşleri birbiri ile görüşmüyorlardı, arada büyük bir soğukluk vardı. Ben tezimi buna dayandırmıştım. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Yakın arkadaşların eşlerinin arası soğuksa, büyük tehlike var demektir, o iş yürümez! Kadınlar, haksızlığı asla kabullenemezler. Gün gelir, dışa vururlar. Nitekim de öyle oldu.

 

Bu kitap epey baş ağrısı olmaya aday! Taşları yerinden oynatacağı kesin. Davutoğlu, bu durumdan yararlanarak AK Parti’yi Erdoğan’ın yakın markajından kurtarabilirse sağlıklı bir koalisyonla hükümet etmeye devam edebilir. CHP ile yapılacak bir koalisyon iç ve dış sermaye çevreleri tarafından da destekleniyor. Batılı ülkelerde artık Türkiye’nin dış politikalarını ve AB ile ilişkilerini gözden geçirip normalleşmesini istiyorlar.

 

Ahmet Sever’in anıları aslında ‘Kral çıplak’ anlamında bir kitap. Bilinenleri kağıt üzerine döken derli toplu bir eser. Yazılanları herkes biliyordu, ama ‘siyasi omerta’ uygulanıyordu. (Herkesin her şeyi bilip sessiz kalması durumu) Artık durum değişiyor. 7 Haziran seçimlerinin ne anlama geldiği ileriki günlerde daha da iyi anlaşılacak.

 

Kitaba karşı sesini ilk yükseltecek milletvekilinin kim olacağını herkes gibi ben de biliyordum. Şamil Tayyar, biraz geç kaldı, ama onun söyledikleri medyada daha iyi yer bulacaktır.

Seçimden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmüş, “Bize yardımcı olan, destek veren bir arkadaşımız, biz de ona vermeliyiz” iltifatına mazhar olup yeniden AK Parti listesine iyi bir yerden girmişti.

Tayyar, beklenen çıkışını dün yaptı ve şunları söyledi:
Doğru olan kısımları olabilir ama önemli bir kısmının yanlış olduğunu düşünüyorum. Yönlendirici bir kitap gibi geldi bana. Mesela Ruşen Çakır ile, Ergenekon süreciyle ilgili iddiaları tamamen hikaye. Ruşen Çakır gözaltı listesinde yoktu. Zekeriya Öz'ün görev yerinin değiştirilmesinin Cumhurbaşkanlığı seçimiyle alakası yoktu. Sayın Gül ile ilgili kısımları bilemem, onunla ilgili cevap verecek olan sayın Gül'dür. Kamuoyunun sayın Gül'den bir cevap beklediğini düşünüyorum. Özü itibariyle Ahmet Sever'in yazdığı kitabı iyi niyetli bir çalışma olarak görmüyorum. Daha önce bir gazeteciye demeç vermişti. Mevcut Cumhurbaşkanımız ile eski Cumhurbaşkanımız arasında bir gönül kırgınlığına yol açmıştı. Şimdi mevcut kitabıyla da partimize bir el bombasını atmak istediğini görüyoruz. O kitapla ve Fehmi Koru'nun makaleleriyle hangi mesajların verilmek istendiğini biliyoruz, ama biz o mesajlarla değil milletin mesajıyla ilgileniyoruz. Bizi çok da fazla ilgilendirmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ve Genel Başkanımızın sonuna kadar, dimdik arkasındayız. Bu kitapla niyet, AK Parti'nin arasına nifak sokmak, sayın cumhurbaşkanımızı itibarsızlaştırmaya çalışmak, genel başkanımızın koltuğunu tartışmaya açmak.Bu niyet partimiz tarafından çok iyi okundu.

 

Tartışmalar hararetle devam edeceğe benziyor.Kitabın koalisyon çalışmalarına, iyi düşünülürse, olumlu katkıda bulunması beklenir.

Abdullah Gül’ün AK Parti’nin geleceğinde de olması son derece doğaldır.

 

 

AK Parti bakalım bu dağınıklığı nasıl giderecek?
Havuz medyası deniyor, yandaş medya diye tanımlanıyor, yani AK Parti’yi destekleyen yayın grupları bu isimle anılıyor.

Daha doğrusu, AK Parti’yi değil de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı el üstünde tutan yayın grupları dersek daha isabetli olur.

Sahibi olduğu gazeteler ve televizyon kanalları ile bu minvalde yayın yapan Ethem Sancak’a ait medya zaman zaman sıkıntılara da yol açmıyor değil!

Şu sıralar Ethem Sancak’la Başbakan Davutoğlu’nun arası limoni!..

Davutoğlu, seçim öncesinde Ethem Sancak’ın sarf ettiği “Erdoğan’ın dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum.Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor” sözlerinin kendilerine zarar verdiği görüşünde.

Davutoğlu’nun Sancak’tan uzak durmasının asıl diğer bir nedeni de Sancak yine seçim öncesi oldukça tartışmalı bir konuşma daha yapmış, Rizeli Recep Tayyip Erdoğan’ı övmek için “Karadenizliler bir şeye inandılar mı sonuna kadar giderler. Kayserililer para yoksa gitmezler. Veya Konyalılar gibi 360 derece dönmezler” demişti.

 

Hem Kayserili Abdullah Gül’e, hem de Konyalı Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çok yakışıksız hakaretamiz benzetmeler var! Birisi paragöz, diğeri fırdöndü! Gerçekte, ikisinin de tam aksi yönde karaktere sahip oldukları kamuoyunun malumu.

Ethem Sancak iyi ki Gaziantep’e gelmemiş! Bizi nasıl tarif ederdi acaba?

 

Embeded medyanın ne kadar kötü bir örnek olduğu, ülkenin yararlarından ziyade kişisel egoların ve menfaatların tatmin edildiği yayıncılığın olumsuz sonuçları ileride daha iyi anlaşılacaktır.

Gerçek aslında böyleydi de...