2012’de Şirince’de İsa ile buluşacağız!
‘‘Şu yeryüzünde cennet diye bir yer varsa, bizim Kırkınca -Şirince- cennetin bir parçası olması gerekir.’’
Dido Sotiriu
Şirince doğumlu, ortaokul yıllarımda okuduğum, “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” kitabının yazarı Rum asıllı Dido Sotiriu(*), çocukluk yıllarının geçtiği köyü böyle tarif etmiş.
Şirince, İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı, Efes Antik Kenti ile Selçuk’a
İyi korunmuş dörtdörtlük turistik bir köy.
Asıl adı Kırkınca imiş. Kırkınca adının efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet ediliyormuş.
Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince olmuş. İnsanlar bu kadar güzel bir köye neden bir dönem Çirkince adını reva görmüş anlayamadım.
Ancak, aslında yüzyıllarca Rumlar’ın yaşadığı köyün, mübadele sırasında boşaltıldığını öğrenince, yurtlarından koparılmış Rumlar’ın bu çirkin değiş tokuşa atıfta bulunmuş olabilecekleri fikri mantıklı geldi.
***
Şirince’yi hep duyup, okuyordum. Bu sene Foça’da yengem, “Hadi gidelim” deyince atladık arabaya gittik. Bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından ulaştık Şirince’ye. Şirince demek şarap demek, şarap demek Şirince demek.
Bu şirin mi şirin köye girdiğiniz anda da her adım başı bir şarap dükkanı ile karşılaşıyorsunuz. Aslında Şirince köy görünümünde, tüm sokakları şarap ve turistik binbir türlü eşyanın satıldığı bir alış-veriş alanına dönmüş adeta. Köyün tüm ahalisi; kadını, erkeği, genci, yaşlısı, çocukları.... Herkes köyü gezen yerli yabancı turiste bir şeyler pazarlama peşinde. Yaşlı bir köylü kadının, elindeki Buldan bezinden masa örtüsünü, “Eighteen lira, okey” diye satmaya çalışmasını şaşkınlıkla izledim.
***
Şirince’de Buldan bezi biraz garip değil mi?
Şirince’ye giderken, “Orada çok güzel Buldan bezinden yatak ve masa örtüleri var” diye tavsiyede bulunanlar olunca, “Şirince’de Buldan bezi ne alaka” diye kendi kendimize söylenmiştik. Gerçekten de tüm dükkanlarda Buldan bezinden yapılmış örtü, elbise türü şeyler var. “Bu bezi siz mi dokuyorsunuz” diye merak edip sorduk. “Hayır Buldan’dan getiriyoruz” dediler.
Buldan Denizli’nin ilçesi. Oranın nesi ünlü Buldan bezi. Şirinceli turizmin nimetini o kadar iyi keşfetmiş ki tezgahlarda satılan ürünlerin çoğu tıpkı Buldan bezi gibi Türkiye’nin dört bir tarafından getiriliyor. Köyün ahalisi karınca gibi turizme çalışıyor. Tüm dükkanların önünde şarap test etmeye davet ediliyorsunuz. Gezerken, dükkanlara baktığınızda, içeride bir degustatör edasıyla şarap test eden insanları görüyorsunuz.
***
Her ikram edilen yerde denemeye kalksanız, köyün yarısını gezmeden küfelik olmanız işten bile değil. Köyde üç şarap imalathanesinde 10 çeşitten fazla şarap üretimi yapılıyor. Böğürtlenlisi, ahududulusu, kavunlusu, yaban mersinilisi, vişnelisi ne isterseniz var. Tüm şarapların bir hafif alkollüsünü, bir de biraz daha sert olanını yapmışlar. Düşük alkollü bir şişe şarap 10 lira, yüksek alkollüsü 12 lira. Köyün içinde 50’den fazla şarap satıcısı var. Hepsinde fiyat aynı. Ne bir kuruş eksik, ne bir kuruş fazla. Yemek yemek için “Hangi restoran daha iyi ve güzel” diye en az 5 kişiye sorduk. Her seferinde, “Köyümüzün tüm restoranları hem güzeldir, hem de yemekleri lezzetlidir. Hiçbirinin diğerinden farkı yoktur” diye yanıt verdiler. Şaşırıp kaldım. “Bunlar Antepliler’e ne kadar çok benziyorlar” dedim kendi kendime!
***
Öğle yemeği için girdiğimiz restoranın mutfağında kadınlar çalışıyordu. Zira; yörenin ünlü yemekleri şevketibostan, kuru fasulye, kabak çiçeği dolması ve yaprak sarmasına kadın eli değdiği hemen anlaşılıyordu. Yemeklerin hepsi ev yemeği kıvamında, birbirinden lezzetliydi ve fiyatları son derece makuldü.
Şirince halkı turisti kazıklanması gereken enayi olarak değil, nimet olarak başına taç etmiş. İyi de etmiş. Bir köy, yalnızca şarapla bu kadar turist çeker hale bu anlayışla gelmiş. Köyün küçücük meydanına üzeri şeftali yüklü kamyonetlerin biri gidip biri geliyor. Küçük manav dükkanının önündeki sandıklarda albenisi ile insanı çeken şeftalilere daha fazla dayanamayıp, seçmeye koyulurken bir yandan da dükkanı işleten yaşlı kadına şeftalinin kaynağını sorduk. Köyün bir yanı tamamen bağ ve zeytinlik, diğer yanı ise şeftali ağaçları ile kaplıymış. Her gün tonlarca şeftali, İstanbul. Ankara, İzmir gibi büyük kentlere gönderiliyormuş. Turizme ek olarak tarımdan da önemli bir gelir sağlıyor Şirince halkı.
“Buranın şeftalisinin tadını hiçbir yerde bulamazsınız” dedi kadın. Gerçekten de öyleydi.
***
Şirince’yi görmeden de her zaman kafama takılıyordu. Türkiye’de bir köy nasıl oluyor da şarapları ile ünlenebiliyor diye?
Şirince’nin tarihi ile ilgili küçük bir araştırma sonucu sorumun yanıtını buldum.
Şirince, 19. Yüzyılda 1800 haneli bir Rum kasabası imiş. Yani şarapçılığı eski sahipleri olan Rumlar’dan geliyor doğal olarak.
1923 yılında Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında Şirinceli Rumlar, topraklarından koparılarak Yunanistan’a gönderilip, Şirince’ye de Müştiyan ve Somokol’dan getirilen ahali yerleştirilince, bu güzel kasabanın bağcılık, şarap üretimi ve zeytinciliğe dayalı ekonomisi, tütün üreticisi olan yeni yerleşenlerin elinde sekteye uğramış. 1800 hanenin bulunduğu kasabanın nüfusu da 700’lere düşmüş. 1990’dan sonra turizmin gelişmeye başlaması ile köylüler eski sakinlerin üretim alışkanlıklarını yeniden canlandırmaya yönelip, bağcılık ve zeytinciliğin yanısıra şeftali, incir, elma ve ceviz üretmeye başlamışlar. Turizm sayesinde Şirince yeniden şarapçılıkta şöhretli bir yer edinmiş.
***
Halen biri tepenin başındaki restore edilmekte olan vaftiz kilisesi ile birlikte köyde iki tane kilise bulunuyor ve Şirince 200 civarında eski Rum evinin restore edilmesi sonucunda, yeşillikler arasında, adına yakışırcasına şirin mi şirin bir köy olmuş.
Sokaklar turist kaynıyor. Yemek yediğimiz lokantadaki garsona. “Kış aylarında durum nasıl” diye sorduğumuzda, “Hafta arası sakin oluyor ama, hafta sonları dolup taşıyor” diye yanıt veriyor.
Köy içinde gördüğümüz satıcıların tüm ısrarına rağmen, tepe başındaki vaftiz kilisesinin içindeki bir dükkandaki, “Mahzene gider” yazısına takılıp, dik bir merdivenden gerçek bir mahzene iniyoruz. Loş bir ışık, hafif bir müzik ve köşede size şarap tattırmak için bekleyen bir tezgahtar/barmen şarap almak için en uygun yerde olduğunuz hissini uyandırıyor.
“Ama yanımızda nasıl dolaştıracağız” diye sızlanmamıza yanıt gecikmiyor, ”Siz şarapları seçip alın, biz istediğiniz saatte aracınıza göndeririz.”
“Evet, şimdi şarapların tadına bakabiliriz” deyip, bir iki tane şarap da biz deneyip, seçimimizi yaptıktan sonra, şarap kolimizi sonradan arkamızdan gönderilmesi için orada bırakıp, hesabı ödeyip çıkıyoruz.
***
Bu güzel köy hakkında çok ilginç bir de kehanet varmış.
Maya takvimine göre 2012’de efsane gezegen Marduk(**)’un dünyadaki yaşamının sona erdireceğine inanan bazı kesimler Yeni Çağ’a geçiş için tüm felaketlerden korunan bölgelerden birinin de Şirince olduğuna inanıyorlarmış.
Kehanete göre, 22 Aralık 2012’de Hz. İsa Şirince’ye gelecekmiş.
Şahsen, o tarihte orada, Şirince’de olup, elimde bir kadeh Şirince şarabı bu kehanetin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merakla beklemeye bugünden talibim...
(*)Dido Sotiriu
1909 yılında İzmir'in Şirince köyünde doğan sol görüşlü ve militan kişilikli Sotiriu, özellikle ülkesinde kadın hakları mücadelesinde ön saflarda yer almış bir kadın yazardı. Çocukluk yılları Aydın'da geçti. 1922 yılında 13 yaşındayken Yunanistan'a amcasının yanına göç etmek zorunda kaldı. Ailesi daha sonra göçtü. Göçmek zorunda kalmanın verdiği acılar ve ailesinin kısıtlamaları yüzünden zorlu bir hayat geçirdi. Sotiriu, doğduğu topraklara duyduğu özlemini “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” kitabında dile getirdi.
(**)Marduk gezegeni
Kimilerine göre Marduk, 36 milyar kilometre uzaklıkta olup, 3661 yılda bir dönerek dünyaya yakın geçiş yaptığı varsayılan gaz gezegendir. İsmini Babil tanrılarının kralı Marduk'tan alır.
Sümer yazıtlarında bu gezegene Geçiş Gezegeni anlamına gelen Nibiru denir. Babil astronomları ise ona, güçlü tanrıları Marduk'un adını verdi. Mısır belgelerinde Milyonlarca Yılın Gezegeni diye geçiyor. Gezegenin neden olduğu en büyük felaketin 13.000 yıl önceki Nuh Tufanı olduğu söylenir. Son yörünge geçişini, MÖ 1649'da yapan gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal âfete neden olmuş, Mısır’dan Çıkış mitlerine esin kaynağı oluşturmuş, yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüst etmiştir.
Maya kozmolojisine göre içinde bulunduğumuz çağın, yani Beşinci Güneş'in bitiş tarihi olan 2012 yılının baş kahramanı yine bu gizemli gök cismi. Mayaların takvimine göre Marduk'un dünyaya yaklaşma tarihi kesin. Binlerce yıl önce Meksika'da Mısır piramitlerine benzeyen dev anıtlar inşa edebilen Maya kavminin bu takvimi nasıl bir bilgiyle hazırladığı tam olarak bilinmiyor. Aynı tarihlerdeki Sümer, Akat ve Babil belgelerinde de aynı dev gezegenden ya da gök cisminden sembolik olarak söz ediliyor. Hititler ve Asurlar Marduk'u kil tabletlere resmetmişler. Bu tabletler şu anda İstanbul'daki müzelerde sergileniyor..
Kaynak:vikipedia
Not: SHaftaya sizlere Efes Antik Kenti’ni yazacağım.