Faşizmin sözde değil, özdesi
Dünyadaki herkes hatalı, yanlış; tüm eleştiriler haksız, vicdansız ve yersiz; tüm ülkeler ve liderler gerçeği görmez, aymaz ve faşist; cümle alem gaflet uykusunda ve sefil, tüm siyasetçiler ve gazeteciler taraflı, yalancı, hukuksuz ve iftiracı, aynı zamanda satılmış!
Bu tanrının yarattığı yeryüzünde ve de yeryüzü ile gök kubbe arasında; söylediğinden sual edilmeyecek; hak, hukuk ve vicdan sahibi; demokrat, aydın ve hoşgörülü; gerçekleri tek görebilen ve bilebilen; şimdiye kadar gelmiş ve geçmiş bir cümle fanilerin en büyüğü, tövbe ve de haşa tanrıdan sonra gelen bir tek o mübarek, Recep Tayyip Erdoğan Hazretleri var.
Dolayısıyla, gidilen yol pek tekin bir yol olmasa gerek…
***
Önce Fransa’nın ne yaptığının çok kısaca bir özeti:
Fransa Parlamentosu, tarihte iki tane olayı “soykırım” olarak kabul etmiş.
Bunlardan birincisi Hitler’in Yahudi soykırımı, diğeri Osmanlı’nın 1915 tarihinde 1.5 milyon Ermeni’yi göçe zorlayarak 930 bininin yaşamını yitirmesine neden olduğu 1915 Tehciri.
Hitler’in soykırımını inkar eden Fransız vatandaşlarına hapis cezası verilmesi yolundaki kanun daha önce kabul edilip yürürlüğe girmiş.
Önceki gün yapılan oylama ile kabul edilen kanun uyarınca Ermeni meselesi içinde aynı ceza uygulanacak.
Yani ortada pek öyle yeni bir konu yok. Ama Sarkozy, Fransa’daki Ermeniler’in oyunu garantiye almak ve yeniden seçilmek için bir anlamda konuyu güncelledi o kadar.
***
“Efendim, Fransa kendine baksın, Cezayir halkına yaptığı zulüm ne olacak?”
“Demokrasinin beşiği Fransa, fikir özgürlüğüne darbe indiriyor” gibi savunma amaçlı söylemlerin bu aşamada hiçbir önem ve anlamı yok.
Beni; Fransa’nın Cezayir’e yaptığından çok, Osmanlı’nın omuzlarımıza kambur olarak yüklediği mezalim daha çok alakadar ediyor bu biiiir.
İkincisi de demokrasinin beşiği Fransa’daki özgürlüklerin ne kadar kısıtlanıyor olmasından çok, 500 civarında üniversiteli gencin düşünce ve eylem özgürlüğünü kullanmak istemesi, 5 bine yakın siyasetçi ve gazetecinin de aynı gerekçelerle hapse atıldığı, yönetim şekli giderek faşizan bir yöne kayan Türkiye gerçekleriyle daha fazla ilgilendiriyor.
***
Batı’da seçim kazanmak isteyen liderlerin böyle, “radikal” bazı konularla öne çıkmaya çalıştıklarını söyleyen arkadaşım, Amerika Birleşik Devletleri’nde daha işin başında yarıştan çekilen Cumhuriyetçi ABD Başkan adayı Ricky Perry’nin Türkiye ile ilgili çıkışını örnek gösterdi.
Peryy, “Türkiye islamcı teröristler tarafından yönetilen bir ülke” dedikten sonra, “Kendi vatandaşlarına yaptıkları gözönünde bulundurulursa Türkiye NATO’dan çıkarılmalı. Onlara verdiğimiz yardımı da sınırlandırmalıyız” diye çıkış yapmıştı.
***
Şimdi Sarkozy’nin de ülkesindeki Ermeni asıllıların oyunu garantiye almak için bu konuyu yeniden gündeme taşımasına bizim menfaatlerimize hizmet etmediği için her kesimden tepki yağıyor da.
Gözünü içeriye çeviripte durumu, “Ülkede ekonomi felaket, demokrasi rezalet, 34 tane genç insan bombalandı halen hesabını veren yok. Fransa işi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imdadına can simidi gibi yetişti. Bu yasa, Sarkozy’den daha çok Tayyip Erdoğan’ın işine yaradı” diye algılayan tanrının bir kulu yok mu?
***
Dün, Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı konuşmayı izlerken, nasıl aslına rücu ettiğini bir kez daha gördüm.
Dünyadaki herkes hatalı, yanlış; tüm eleştiriler haksız, vicdansız ve yersiz; tüm ülkeler ve liderler gerçeği görmez, aymaz ve faşist; cümle alem gaflet uykusunda ve sefil, tüm siyasetçiler ve gazeteciler taraflı, yalancı, hukuksuz ve iftiracı, aynı zamanda satılmış!
Bu; tanrının yarattığı yeryüzünde ve de yeryüzü ile gök kubbe arasında; söylediğinden sual edilmeyecek; hak, hukuk ve vicdan sahibi; demokrat, aydın ve hoşgörülü; gerçekleri tek görebilen ve bilebilen; şimdiye kadar gelmiş ve geçmiş bir cümle fanilerin en büyüğü, tövbe ve de haşa tanrıdan sonra gelen bir tek o mübarek, Recep Tayyip Erdoğan Hazretleri var. ***
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’i, Fransa’yı faşizme sürüklemekle suçlayan Başbakan Erdoğan, konuşmasının Uludere’deki katliamla ilgili bölümünü, aklı-ruhu yerinde bir adam mantığı ve gözüyle izleyebilse, faşizm tarifine kimin daha uygun ve yakın olduğunu görecek ama, maalesef onun böyle bir şansı yok.
O; devlet adamı, herkesin başbakanı sıfatından uzaklaşıp, Uludere’de bombalananları “öteki”, diğerlerini beriki gösteren sözlerinin altında yatan ırkçı yaklaşımın bu ülkeyi ne kadar büyük bir tehlikeye sürüklediğinin de ne yazık ki bilincinde ve ayırdında olamayacak kadar şuur sahibi değil artık.
***
Neden, bilmem kim öldüğünde sessiz kalmışız da Uludere’de 34 tane Kürt genci bombalandı diye ortalığı birbirine katıyormuşuz.
Uludere’de ne olduğunu, niçin olduğunu, 34 gencin neden bombalandığını açıklamaya tenezzül bile etmiyor. Aradan bir ay geçtiği halde faillerin neden tespit edilmediği ve kamuoyuna açıklanmadığının hesabını da vermiyor.
Zaten konuyla ilgili konuşması, hal ve tavrı da; BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “Siz, ‘neye malolursa olsun vurun’ dediniz mi demediniz mi” şeklindeki sorusunun karşılığı olsa gerek.
İşte faşizm de böyle bir şey; sözde değil özde oluyor…