Mantığın ötesine geç
Ramakişna ilkokul mezunu bile değildi. Ama binlerce öğrencisi vardı. O dönemde ülkenin en büyük felsefecisi olan Keshav bu duruma çok kızıyordu. Keshav’ın gözünde ermiş Ramakişna küçük bir kasabadan gelen, basit bir aptaldan başkası değildi. Keshav mantık oyunlarının üstadı idi. Şimdiye kadar girdiği hiçbir tartışmayı kaybetmemiş, her tartışmadan zaferle çıkmıştı. Onun bu münazaralarını izlemek için ülkenin her yanından binlerce insan geliyordu.
Bir gün ünlü felsefeci Keshav gidip bu aptal Ramakişna’yı müritlerinin karşısında rezil etmeyi düşündü. Keshav hemen takipçileri ile Ramakişna’ya haber gönderdi. “Bir hafta sonra istediğin her konuda sana meydan okumak üzere geliyorum. Hazır ol”. Bu haberi alan Ramakişna’nın müritlerini bir telaş aldı. Ülkenin ünlü mantıkçısı karşısında Üstatları hiçbir şey yapamayacak ve rezil olacaktı. Ama Ramakişna bu durum karşısında çok mutluydu. Sürekli şarkılar söylüyor, dans ediyordu. “Bunca zamandır bu anı bekliyordum. Keshav’ın geldiği gün büyük bir gün olacak” diyordu. Fakat müritleri “Sen ne diyorsun? O gün büyük bir üzüntü, keder günü olacak. Çünkü sen onunla bir tartışmaya giremezsin” dediler. Ramakişna “Durun bakalım! Kim onunla tartışmaya girecek? Benim onunla tartışmaya hiç niyetim yok. Bırakın gelsin” dedi. O gün geldi ve çattı. Keshav binlerce takipçisi ile Ramakişna’nın yanına geldi. Ramakişna onu yaşadığı tapınağın az ilerisinde bekliyordu. Gelen misafiri Keshav’a sarıldı. “Hoş geldin” dedi. Bu durum karşısında içini yenme hırsı bürümüş olan Keshav utandı. Ramakişna misafirinin koluna girerek onu içeri davet etti. “Seni yıllardır bekliyordum, neden daha önce gelmedin?” diye sordu. Keshav içinden “Garip bir insana benziyor. Hiç de korkmuş gibi davranmıyor” diye geçirdi. Yüksek sesle Ramakişna’ya: “Buraya seninle tartışmaya geldim. Beni anlıyor musun?” dedi. Ramakişna “Elbette anlıyorum” diye cevap verdi. Tapınağın hemen yanından Ganj Nehri akıyordu. İki Üstat nehrin kenarındaki bir ağacın altına oturdular. Ramakişna misafirine dönerek “Lütfen başla” dedi. Keshav ilk soruyu sormanın heyecanıyla söze başladı. “Tanrı hakkında ne diyorsun?” diye sordu. Ramakişna “Tanrı hakkında bir şey söylemem gerekiyor mu? Tanrıyı gözlerimde göremiyor musun?” dedi. Bu cevap karşısında Keshav çok şaşırdı. “Bu nasıl bir argüman?” dedi. Ramakişna “Tanrıyı elimde hissedemiyor musun? Yanıma yaklaş çocuğum” dedi. Keshav “Bu nasıl bir söz?” diye içinden geçiriyordu. Keshav ilk kez bu basit köylünün söyledikleri karşısında ezildiğini hissetti. Bu basit köylünün yaklaşımı hiçbir mantık kuralına uymuyordu. Ramakişna “Eğer gözlerimin dilini okuyabilirsen, ellerimin enerjisini hissedebilirsen, kalbimdeki sevgiyi anlayabilirsen bu Tanrı’ya dair yeterli kanıttır. Sen zekanı nereden aldın?” dedi. Aslında bu çok büyük bir argümandı. Şöyle diyordu Ramakişna “Eğer sen bu yüce zekaya sahipsen bunun nereden geldiğini söyle. Eğer Tanrı zekayı yaratmamışsa ona sahip olmazsın. Nereden aldın? Sen kendin Tanrı’nın varlığına kanıtsın. O bizim kutladıklarımızı kutluyor, bizim dansımızı kutsuyor, bizim şarkımızı güzelleştiriyor” dedi ve kalkıp dans etmeye başladı. Bu esnada Keshav “Ne yapacağım” diye düşünüyordu. Ramakişna çok güzel dans ediyordu. Sanki kendinden geçmişti. Bir anda Keshav kendinden geçti. Dans eden bu köylünün ayaklarına kapandı. “Beni bağışla” dedi. “Seninle ilgili olarak tamamen yanılmışım. Aslında ben hiçbir şey bilmiyormuşum. Sadece felsefe yapıp duruyordum. Sen her şeyi biliyorsun ama yine de hiçbir şey söylemiyorsun”. Ramakişna “Seni bir şartla bağışlarım” dedi. Keshav “Söyleyeceğin her şartı kabul ediyorum” diye cevap verdi. Ramakişna “Şartım şudur; Arada sırada benimle tartışmaya, benimle münazara yapmaya, bana meydan okumaya geleceksin” dedi. O günden sonra Keshav her gün Ramakişna’nın yanına gelmeye onun dansına iştirak etmeye başladı. Kısa bir süre sonra Keshav’ın takipçileri onu terk etmeye başladı. “Keshav aklını kaçırdı. O deli adamdan çok etkilendi. Eskiden bir tane deli vardı şimdi iki tane var” demeye başladılar.
İnsan ilginç bir varlıktır. Aşkı, mantığı ile kavramaya çalışır. Sevgiyi onun gözüne sokmanız gerekir. Her şeyi mantık süzgecinden geçirir. İnsan felsefenin derin soruları arasına sıkışıp kalır ve yaşamın bütün güzelliklerini kaçırır. Mantık sana çocuğuna karşı hissettiğin şefkati gösteremez. Mantık senin yediğin yemeğin hazzını ve lezzetini anlayamaz. Bir çok büyük filozof hayatın güzelliğini anlayamadan göçüp gitmiştir. Bütün güzellikleri hissederek yaşa. İsteyen istediğini tartışıp dursun. Hayat mantığın kıvrımlı süzgecinden geçirilmek için var olmamıştır. Hayat sadece yaşanmak için vardır. Sana düşen görev onu en güzel şekilde yaşamaktır. Sen ölünce ardından “Çok güzel bir hayat yaşadı” dedirtebilirsen ne mutlu sana.