Garantisi var mı?
İmparator, kendisine karşı büyük bir hata yapan başvezirini tutuklattı. Yargılanma sonucunda başvezire idam cezası verildi. Ceza verilen başvezirin idam günü gelip çatmıştı. Bu ülkede idam cezaları sabah erken uygulanırdı. Ve imparator idam edilecek kişinin yanına sabah erken gider son bir arzusunun olup olmadığını sorardı. Bu bir gelenekti.
İmparator eski başvezirinin son arzusunu öğrenmek için zindana gitti. İmparator atından indi ve başvezire “Son bir arzun varsa onu gerçekleştireceğim” dedi. Başvezir hiçbir şey demedi ama gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. İmparator çok şaşırdı. Çünkü başvezir ölümden korkup ağlayacak bir adam değildi. İmparator “Şimdi seni ağlarken görmek beni çok şaşırttı” dedi. “Sen ölüm karşısında ağlayacak bir adam değilsin”.
Başvezir “Ben ölüm yaklaştığı için ağlamıyorum, efendim. Ölüm nasıl olsa gelecek. Ha bugün, ha yarın, ama sonuçta bir gün hepimiz öleceğiz” dedi. İmparator daha da şaşırmıştı.
Başvezir “Ben atınız için ağlıyorum, efendim” diye sözlerine devam etti. İmparator “Atım için neden ağlıyorsun? Atımın ağlanacak nesi var?” dedi.
Başvezir “Efendim sizin haberiniz yoktu, ama ben yıllardan beri bir sanat öğreniyordum. Bu sanatı öğrenmek ve geliştirmek için çok uğraştım. En sonunda bir atın uçması sanatını öğrendim. Bu sanatın uygulanması için soylu bir ata ihtiyaç var. Sizin atınızdan başka bu işi başaracak soylu bir at görmedim. Şimdi ölmekten değil, öğrendiğim bu sanatın boşa gitmesine ağlıyorum. Bu sanat da benimle birlikte ölecek” dedi.
İmparator, bu konuşmadan çok etkilendi. Bir atın uçması ona dünyada farklı bir yer edindirebilirdi. Uçan ata sahip olmak bütün krallar, imparatorlar arasındaki yerini yükseltebilirdi. Bu türlü düşüncelere dalan imparator “Korkmana ve ağlamana gerek yok. Sana bu fırsatı vereceğim. Atın uçmayı öğrenmesi ne kadar sürecek?” dedi. Başvezir kendinden emin bir eda ile “Sizden bu iş için sadece bir yıl istiyorum efendim” dedi.
İmparator “Eğer ata uçmayı öğretebilirsen idam cezanı iptal edeceğim, seni affedip yeniden başvezir yapacağım” dedi.
Başvezir neşe içinde ata bindİ ve evine doğru yola çıktı. İmparatorun adamları atın bakımı ve başvezirin yaşaması için gerekli bütün malzemeleri yüklenip başvezirin evine götürdüler.
Başvezir eve gidince herkes çok şaşırdı. Çünkü herkes onun ölümünü bekliyordu. Ama başvezir imparatorun atı ile beraber gelmişti. Başvezir yakınlarına başından geçenleri anlattı. Ama çocukları ve karısı ağlamaya devam ediyorlardı. Başvezir onlara “Hemen ağlamayı kesin. Ben sağlıklıyım ve buradayım. Ağlamanızı gerektirecek bir şey yok” dedi.
Karısı “Ben senin atları uçuracak herhangi bir sanatı bildiğini düşünmüyorum. Senin yaptığın tam bir aptallıktır. Bu gün ölmediysen, bir sene sonra öleceksin. Biz bu bir seneyi hep senin ölümünü bekleyerek geçireceğiz. Eğer imparatoru kandırdıysan ondan 10 senelik, 20 senelik bir zaman istemeliydin” dedi.
Başvezir gülümsedi ve “Hanım sen hayatın, varoluşun yasalarını bilmiyorsun. Bu bir sene boyunca neler olacağını kim bilebilir ki? Bu bir senelik zaman diliminde en az üç ihtimal var. Ben ölebilirim, imparator ölebilir, at ölebilir. Şimdilik bu olay ertelendi” dedi. Başvezir, huzur içinde günlerini geçiriyordu. Daha sonra hiç kimsenin öngörmediği bir olay gerçekleşti. Aynı sene içinde hem imparator, hem at, hem de başvezir öldü.
Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok. Çoğu zaman bir arkadaşımıza rastladığımızda ayrılırken “Görüşürüz” diyoruz. Ben bu tür sözler duyduğumda hep gülümserim. Belki ağız alışkanlığı, belki gelenek olduğu için bu tür kalıp cümleleri kullanıyoruz.
Ben daha çok “görüşmek ümidiyle” demeyi tercih ediyorum. Varoluş içinde hiçbir şey bizim kontrolümüzde değil. Gelecekle ilgili olumsuz senaryolar yazıp sonra da oturup ağlamanın mantığı yok. Hayatta her zaman zengin ya da fakir kalacağınızın, eşinizle mutlu ya da mutsuz olacağınızın garantisi yok. Aynı eşle hayatınızı noktalayacağınızın garantisi yok.
Fabrika sahibiydi. Türkiye’nin en büyük makarna fabrikalarından birinin sahibiydi. İtalya’ya makarna satıyordu. Eşinin, gelinlerin, damatların hepsinin altında lüks jipler, yatlar, daireler, villalar vardı. Bu adamın işleri ters gitmeye başladı. Bütün mal varlığını kaybetti. En sonunda onu dolmuşa binip sağlık ocağına doktora muayane olmaya giderken görmüştüm. Dünün zengini bugünün fakiri idi. Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok, ama hep garanti arayan insanlar var.
İnsanlar devlet memuru oluyor. Neden? “Devlet memuriyeti garantili bir iş” diyorlar. Arabasını, evini, eşyalarını sigortalatıyor. Tabiî ki sen tedbirini al, ama şunu unutma!
Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok.
Garantici insanlar risk alamazlar.
Risk alamayan insanlar da hayatta pek başarılı olamazlar.