Bir sonbahar daha kapıda
Güzeldir sonbahar mevsimi.
Yaz aylarının kavurucu sıcaklığının ardından, yeşilden sarıya bürünen yaprakların, birer birer yere düşüşünün mevsimidir.
Kızıllığın rengi, serinliğin de tadıdır bir nevi.
Yeni bir eğitim öğretim yılının, ilk zilinin çaldığı, cıvıl cıvıl seslerin olduğu mevsimdir aynı zamanda. Soğuk ile sıcak arasında kalmışlığın, belki biraz hüznün ve bir başlangıcın da sonu gibidir bu mevsim. Baharın sonu…
Doya doya yaşamak gerekir her mevsimi ama sonbahar bir başka yaşanmalı bence.
Sararmış yapraklar arasında yürürken, ayaklarının altından gelen hışırtı sesi ile kaçıncı baharın sonunu yaşadığını anımsamalı insan mesela.
Ve daha kaç sonbaharın ömründen geçip gideceğini düşünmeli.
Bir ağacın yaprağıdır baharı tanımlayan.
Oluşunca ilk, solup kendini yere bıraktığı an ise sonu olur.
Sonbahar, hüzün mevsimi diye yorumlanır daha çok ama hüznü de bir başka güzel bu mevsimin.
Her hüznün bir gün biteceğini de hatırlatıyor aynı zamanda.
Tıpkı solup yere düşen yaprakların ardından, çiçek açan ağaçlar gibi, umutların da bir gün yeşereceğini hissettiriyor insana.
Daha ortaokuldayken, öğretmenimiz sonbahar mevsimi ile ilgili bir kompozisyon yazın dediğinde, sayfanın neredeyse tamamını doldurduğumu hatırlıyorum.
Düşen her yaprağı, ağacın gözyaşları diye tanımlamıştım o zaman. Ağaçlar ağlamasın diye devam etmiştim ardından. Ama ağacın gözyaşlarının da doğaya ayrı bir güzellik kattığını sanırım şimdi daha iyi anlıyorum. Biraz çocukça duygularımı da kattığım satırlardan sonra, mevsimler arasında en çok sevdiğim mevsim olmuştu o sıralar. Gerçi hâlâ öyle.
Biraz da huzur var sonbahar mevsiminde.
Sararıp solsa da tüm yeşillikler, yepyeni bir başlangıcın, bolluğun ve serinliğin tadının en iyi hissedildiği zaman dilimidir aynı zamanda.
Ama en çok, bir romanı, bir kahveyi ve bir de sıcacık bir minderi yakıştırırım ben bu mevsime.
Tam dalmışken okumaya, cama vurup, düşen bir yaprağın sesi ile okuduğum satırlarda geçen hayatları daha fazla yaşadığımı hissederim mesela.