Tüm insanlık, bir kez daha öldü
Her kadın cinayetinin ardından kınamalar gelir, yürüyüşler düzenlenir, yazılar yazılır, programlar düzenlenir vs. Sonra herkes günlük rutin yaşantısına döner. Sonra bir kadın daha ölür ve ardından yine aynı şeyler. Sonra bir kadın daha…
Yine bir kadın cinayeti ve yine bir anne daha öldürüldü. Hem de küçücük çocuğunun gözleri önünde. Emine Bulut, boşandığı eski eşi tarafından canice bıçaklanarak öldürüldü. Son sözleri ise "ölmek istemiyorum" oldu. Bu sözler bugüne kadar işlenen tüm kadın cinayetlerinin ortak çığlığıydı aslında. Geriye kalan, gözleri önünde annesi bıçaklanan 10 yaşındaki bir çocuğun gözyaşları ve "anne lütfen ölme" feryadı... Bu feryat tüm insanlığın kulağında her gün çınlayacak.
Kadın cinayetlerinin önü bir türlü alınamıyor. Geçmişten günümüze süregelen Karı-koca arasına girilmez. Kocadır, sever de döver de. Kızını dövmeyen dizini döver gibi kalıplaşmış ya da toplum zihninde yanlış algılanmış bu tarz cümleler de şiddetin tetikçisi değil midir? Hal böyleyken, insanlar sokak ortasında dayak yiyen, işkence gören ve hatta öldürülen bir kadın gördü mü gayet normal bir durummuş gibi öylece bakıp geçiyorlar. Yetmiyor eğlenceli bir olaymış gibi bir de videoya çekiyorlar.
Biri boşandı diye öldürür, biri kıskanır öldürür, biri namus meselesi der öldürür, öteki istediği yemeği yapmadı diye öldürür. Gün geçtikçe sanki bir zevk meselesi haline geliyor artık kadın cinayetleri.
Her kadın cinayetinin ardından aklıma ünlü bir düşünürün şu söz gelir hep: “Şiddet, ahlak seviyesi düşük erkeklere her zaman çekici gelmiştir.” Bakıldığında, toplumda ahlak seviyesi düşük erkek sayısı ne yazık ki çok fazla.