Sonuçların Yığıldığı Bir Dünya Bizim ki!
“Herkes bir gün dönermiş kendi suçuna.”
Murat Özyaşar
Herkes yeni gün doğumunu bekler; daha istekli, duyarlı, coşkulu ve keyifli halleriyle hayata başlamayı özümser; sokağa, sessiz, sakin, durgun ve güven dolu adımlarla atılma arzusu haykırır içimize. İnsanı iyileştiren her şey ve çok şey yanı başımızda tüter. Bilemediğimiz o kadar çok şeye sahibiz ki, bazen yetişemeyiz doğanın hünerlerine. Koşturmaca ile, kaygı ile, telaşla boğulan biz; varamayız evrenin zenginliklerine, tabiatın sırlarına.
Her şeyin gözünü, ruhunu, bereketini ve coşkusunu kaçırtan insan; aynanın karşısında gözlerine bakabilme cesaretini bile toplayamamakta. İnsan ayna da gözlerine bakamadığı gibi kendi içsesine, güdülerine kulak veremiyor-vermek istemiyor. Yumuşak, nazik, iyilik bakışlarıyla doğan insan; arzuları ile, tutkuları ile hırsı ile ve anlamsızlığı ile ne ara kendini mahkum etti, bilemiyoruz. Yaşayan insana çok şey gerekli; şehirden, kalabalıktan, kabalıktan, kirlenmiş zihinlerden, sömürüden, gece gündüz çalıştırılmaktan ve aç gözlülükten kaçmak için insana çok şey gerekli; yeniden doğuşuna yolculuk gerekli.
Çağımız, yararlılıktan çok zararlığa abanıp durmuş, kendi ikilemine boğulup susmakta. “Ne haldeyiz,” demeye bile mecalimiz kalmamış psikozundayız. İçi boşa şişkin bir hayat yarattık. Hayatı anlamlandırmak, anlam katmak, amaç belirleyebilme ufkumuzdan ne ara bu denli uzaklaştık. “Yapan biz, yıkan biz, seyir eden bizken,” durup bekliyoruz; kendi kendisine açılan derinliklerin kapanmasını.
Anton Cehov, “Aşk Üzerine” adlı kitabında; “ama ben canlı, düşünen bir insanım, bir hendeğin başında dikilmiş duruyorum; onun kendi kendine kapanmasını ya da dipte biriken çamurla dolmasını bekliyorum. Oysa o sürede üzerinden atlayabilir ya da üzerine bir köprü yapabilirdim,” der. Ne çok şey erittik değil mi; en çok da ihtiyaç duyduğumuz zamanı, emeği, düşünmeyi, aklı, yaratıcılığı?
Jean Baudrillard, “Sonuçların yığıldığı bir toplumuz,” diyor. Dönüp dönüp aynı yere gelmekten, aynı bariyerlere çarpmaktan kurtaramıyorsa insan kendini; keşfetmeli yüce ve akıllıca yolculuklar, meşaleli güzergâhlar, özgür patikalar, sevinçli ruhlar. “Sonsuz, eşit, özgür, güvenli ve gerçeğe yolculuk:” İnsanı ve dünyayı körelten, boş şişiren, zehir saçan, kötülük yığınağı ve sona ermeyen bencilliği ve her canlıyı zulüm boyunduruğundan çekip alabilir.
Açlık, susuzluk, sefalet, eşitsizlik, ilaçsızlık, göç, yerinden yaşamından sürgün ve yemine dadanan olduğu sürece; adalet, hakkaniyet, erdem, özveri, hür yaşam, paylaşım, ortakça üretim olmadığı sürece, esareti benimser insan ve kölesi kalır insan kendinin.
Düşüncesini yitirmiş olmakla kalmamış, kendi yenilgilerinin uydusu olan insanın ciddi çırpınışlara ve uyanışlara tutunması kaçınılmazdır. Görüntülerle, yansımalarla, yalanla, dolanla, sahte bolluklarla, kutsallıklarla çoğalan kötülüklerin, birbirine dolanarak boynumuza yetişeceğini hissetmeliyiz. Jean Baudrillard’ın belirttiği gibi; ”İnsan yarattığı ve yörüngeye yerleştirdiği uydular karşısında uydulaşmış durumda.” Uyuşan ruhlarımızı, cesaretimizi, zekâmızı “insanlığın” yoluna sefere çıkarma zamanı.
İnsan, “insanlık dışı” üretilen her şeye dur diyebilmeli; hayatın, doğanın, emeğin, değerlerin, kâinatın, yüceliğin, kolektivizmin eş bir dişlisi olmak zorundayız. Anlam, kavrama, duyumsama, tepki verme yüceliğini yeniden kuşanmalı insan. Yeryüzünün sonsuz kaynaklarını eşit bölüşmeyi içselleştirmeli insan. İnsanlaşmanın gereği; ötekinin rengi, dili, cinsi, bedeni, hissi, dili ve beyni olmak zorunda insan…
Mutlulukların çoğaldığı, suskunlukların azaldığı, açlığa-susuzluğa bağrışmaların yoğunlaştığı, gözyaşlarının sustuğu, insanın kendini sorguladığı ve insanın sanal olmaktan uzaklaştığı, herkesin diğerinin gözüne sevinçler fışkırtabildiği bir dünyaya ne çok ihtiyacımız var!
Bizi bize pazarlayan yalandan, dolandan, körlükten, kibirden ve egodan arınmaya muhtacız.
Haksızlığa haksızlık,
Zulme zulüm,
Kötülüğe kötülük,
Gerçeğe gerçek diyebilmekle başlamalı insan.
Katkı alınan kaynaklar:
Aşk Üzerine (Anon Çehov)
Kötülüğün Şefaflığı(Jean Baudrillard)
Ayna Çarpması(Murat Özyaşar)