Dünya Artık Nefes Alamıyor!
Yağmuru dinleyip onun söyledikleri ile ıslanmıyoruz. Rüzgârdan dağların bayırların kokusuna itimat etmiyoruz. Bulutla uzlaşıp özgürleşmiyoruz. Gidişata gerekli özeni ve değeri katmıyoruz, sorumluluk almıyoruz, ne halin varsa görsün diyoruz ve suçluyuz hepimiz. Mesela dünyayı dinlemiyoruz, dünyanın dört bir köşesinde bize ümitsizce gönül açmış her hayatı kavramıyoruz. Hep birlikte dünyayı toza dumana boğduk, mülkümüz ettik dünyayı ve onun tüm renklerine hükmettik. Tükenen biz tüketen biz.
Yaşadığımız gezegeni durmaksızın hor kullandık. Evet yeryüzünü hurdalığa çevirdik. Dünyayı gereğinden fazla ısıtmanın, doğal kaynakları hırsla menfaatimize çevirmenin ve eko sistemi rantçı hesapla göz ardı etmenin etkilerini artık ölçebiliyoruz. Küresel ısınmanın yarım derece veya 1 derece artışı ile bizi bekleyen kötüleşme tüm gücüyle daha da kötüleşecek.
Dünyanın, insanın ve hayatın temel üç sorunu saptanırken; ‘iklim krizi, küresel ısınma ve doğal dengesizlik sorunu’ objektif tüm uyarıcılar tarafından birincil sıralama ile önümüze konulmaktadır. Bilim insanları, alanın etkili kuruluşları, çevreciler, küresel ısınma ve çevre yıkımına dur demek için kurulan platformlar ve doğayı, doğal varlıkların gereksinimlerini hissedenler tepkilerini koyuyor ve uyarıcı gücünü çoğaltmaktalar.
Dünya iklim krizi, küresel ısınma ve doğal dengenin yitirilmesinin riskleri her platformda pozitif niyetlerle sergileniyor. Tüm toplumsal sınıflar bu soruna “hassasiyetlik” gösterdiğini sıklıkla vurgulayıp, ilgilerini “cömertçe” yansıtırken bile krizin etkisi dur durak bilmeden büyüyor.
İlginçtir, Amerika’dan Çin’e, Okyanusya’dan Ortadoğu’ya uzanan tüm topluluklar sorunun yaratacağı tahribatlara dair ‘iyi niyet enflasyonu’ yaratmaktalar. Sanki bu krizlerin kaynağı başka gezegenliler; sanki bu süreci yaratan ülke politikaları, uluslararası şirketler ve tüketime dayalı zihniyet değil de, Samanyolu dışındaki başka galaksililerden vur kaç yapan bilinmeyenler...
Dünya iklim krizi, küresel ısınma, çevresel yıkımların etkisini artık gizleyecek bir bir Kaf Dağımız da kalmadı. Musilajlar, eriyen buzullar, yükselen deniz seviyeleri, beklenmedik anlarda değişen ve şiddeti artan aşırı hava olayları ve de artan küresel ısınmanın çevresel etkileri sadece doğamızla sınırlı değil, insanı da doğrudan etkilemektedir.
İklim değişikliği krizi ve denizlerdeki ısı yükselişi gıda ve suya erişimde zorlukları artıracak. Bunun sonucu olarak dengesiz hava olayları ve çölleşme gibi etkilerle karşı karşıya kalacak olan insanlar ve hayvanlar hayatlarını idame edebilmek adına başka coğrafyalara göç etmek durumundalar. Hepimiz göçmen olarak sınırlarda yanma ve sularda boğulmanın mağduru olmadan çözümün parçası olmalıyız
Su, gıda ve enerji kaynaklarımız azalıyor; dünya nüfusunun çoğu bunlara bağlı olarak sağlık sorunlarını gideremiyor ve ölümlere, engelli doğumlara maruz kalıyorlar. Daha radikal tedbirler ve kararlı hedefleri hayata geçirmediğimiz sürece çok ciddi kayıplara da şahit olacağız.
Araştırmalar ve Paris İklim Antlaşmasına göre yüzyılın sonunda sınırlandırılması gereken (eşik olarak belirlenen) 2°C’lik bir artışta bile tahminin ötesindeki bir genişlikte biyolojik türlerin yok oluşu gerçekleşebilecektir. Doğa ve çevresel yıkımlar, iklimsel krizlerin etkisi bugün itibari ile bize sirayet edenden kat be kat geniş çaplı gerçekleşecektir.
Çevresel, iklimsel ve ekolojik tutarlılığı yok sayarak, doğanın diyalektiğine hükmederek kendimizi de derdest ediyoruz. Bilincimiz ve kararlılığımızı hırslandırıp doğal yaşamı esas alan gönüllülerle ortak tepkiyi yüceltmeliyiz. Doğanın ve doğal varlıkların ranta, sermayeye, şirketlere ve karcı anlayışa peşkeş çekilmeden kalıcılaşması için en ücra yaşam alanından küresel genişlikte mücadele safını yükseltmeliyiz.
Bu sorunların bilincine herkesin varmasını sağlamalıyız. Fosil yakıt kullanımı sona ermeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönetilmeli. Biyo çeşitliliği benimseyen ve türler üzerinde olumsuz etkileri oluşturmayacak iklimci politikalar benimsenmeli. Küresel boyutta çevresel yıkımları, iklim krizleri ve küresel ısınmayı engelleyen yaptırımcı sözleşmeler güncellenmeli.
Bu dünya bizim, yaşanacak başka yerimiz yok. Dünya artık nefes alamıyor. Zamanı geldiğinde dünya bize dersini verecek ama hiçbirimiz ders çıkaracak bir bedene sahip olamayacağız.
İyi bir hayata ihtiyaç duyuyoruz, onun için dünyayı kendi haline bırakmalı ve dünyanın yok edilen yerlerini iyileştirmeliyiz.
Yararlanılan Kaynaklar:
1.Bianet.org
2.Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet