Bugün Başka Uyanmak İstiyorum!
Kendimize, içine gireceğimiz ne çok duvarlar örmüşüz. Fark etmeden bu duvarları ne çok katılaştırmışız. Sevinçle, istekle, bilerek ya da bilmeyerek derme çatma ve yalıtkan duvarları hep güvenli sanmışız. Yıkılmazlık, görünmezlik büyüsüne çokça kapılmışız.
Doğarken sığınaklara dolup taşmışız, apışıp kalmışız diplerde. Soğukla, ayazla ve karla karşılaşmadan gökyüzünün renklerini gizliden ve sessizce soluyacağımız, korunaklı yerlerde saklanmayı marifet sanmışız. İçine gömüldükçe kara kutumuzun, avutulma bir de oyalanmayla geçiştirmişiz ömrü.
Güneş’i, Ay'ı, yıldızları bizden çekip alan, onların yüzünü unutturan, o dışa kapalı ve uzaktan bakan duvarların içine hayatı tanımladık. Bazen de bilinmezliğin resmini çizdik bu duvarlara. Gölgelerce aldatıldık, avutulduk bu kapanda. Her şeyi burası sandık, her şeyi burada yaşar sandık, hayata burada binilir, göklere burada uçulur sandık.
Kutu içine tıkılmış bu hayatı küstürmemek adına, aynı metrajları dolanıp dururken; içimiz dışımıza, dışımızsa bize patladı. Tazelenmeyen, nefes almayan, parıldamayan aşınmış bu köhne örgüleri bedenimiz taşımaz oldu. Sonra o kör kuyuda, o içine daldırıldığımız çıkmaz kafeste her gün bir yerlerimiz yarıldı. Tutulduğumuz bu çıkmazlarda, her an eşelenen korku, kaygı, kutsallık, terbiye ve sınırlamalar; adımlarımızı, ilerleyişimizi, algılarımızı ve de güçlerimizi törpüledi.
En yüksek yankısıyla kırbacını hissettik ve sivri uçları battı tıkanılmışlığın. Göç etti bizden en canlı, en anlamlı, derin ve en coşkulu al yanaklı gülüşlerimiz. Gözlerimiz dokunamadı artık uzaklara, ötelere ve diğerlerine. Ufkumuz, önümüze ördüğümüz bariyerlerin acısına takıldı. Askıda kaldı, kıvrılamaz oldu ve incelip süzülemedi zihinlerimiz.
Duyumsamaz olduk zeytin yapraklarıyla kıvır kıvır oynaşan seher yelini. Ormanı yeşile boyayan kokuyu yadsıdık. O beyazımsı buluttan kopup gelen güvercinin gözlerindeki yağmurlar ıslatmaz oldu yanaklarımızı. Toprağı delip geçen ve toprakla yüzünü, suratını buluşturan o hırçın akıntıları sezemez olduk.
Bugün bir başka bir şey kokuyor uzaklar. Başkaca korkuyor uzaktakiler. Çok uzaklar: O görmediğimiz, duyumsadığımız, hissetmediğimiz, anlamadığımız duygular ve umutlar yerlerinden kopup geliyor. Bak, o derin ve serin sularda kayboluyor sevincin nefesleri. Bazen de insanlığa örülen sınırlarda donup kalıyor bakışlar, ümitler ve bekleyişler.
Hayatlarımız emanet aslında bize. Onları yaşatacağımıza donduruyoruz. Düşüncelere, dillere, sözcüklere ve üretken olan tüm niyetlere avuç avuç bitkisel kokular ekmeliyiz. Ve koklayarak büyüsün, çoğalsın yanı başımızdaki karamsarlıktan usanmış bıkmış özgür çığlıklar.
Şimdi bir mavi fırtına çıksa; bu sınırlar, tüm duvarlar uçsa yerinden. Ve de tüm çalılar, çırpılar, dikenler her tarafından boyansa rengârenk kuş sesleri ile… Fark eder miyiz, o dokunulmamış bakir yürekleri, o yüreklerde tohumlanan iradeyi? İncinmemiş, narin ve de kötülüğe bulaşmamış o inceliğe dokunmak lazım. Bayrama hazırlanırcasına tüm evreni susamış olduğu iyiliklerle süslemek lazım.
Betonları çatlatan çiçeğin sabrını edin. Bak! Doğa, ruhuna çalınan sivri çekiç uçlarına inat direngen bakışını ayırmıyor okyanustan. Her yerinden delik deşik ağaç gövdeleri; toprağına, suyuna ve derinine kökleriyle sadıkça tutunuyor. Kelebek, ömrünü bile bile kanatlarını çırpmaktan, sonsuzluğa uçmaktan vazgeçmiyor, çünkü özgürlüktür o yolculuk…
Şimdi dünya dönüşünü durdursa, sadece yıldızlar dönse saçlarımızın üzerinde. Karanlığı boğup, uzanır mıyız ışık demetlerine. Ve dağlar, dalgalar, fırtınalar içine sakladığı öfkeyi ve depremleri gömse; kuşanır mıyız sevgice bulutları? Çıkar mıyız karşısına sömürünün? Çeker miyiz içimize hakikatin, gerçeğin ve adaletin yolundan akan suların duruluğunu?
Bugün başka uyanmak istiyorum, her zamankinden farklı! Başka atmalı dünyanın tüm kalpleri. Esir alınan tüm kalplere ay-yıldızlar konulmalı. Gözlerim, Afrika ‘esmer sıcağını’ kucaklasın istiyorum. Kutupların soğuğundan ve buzullarından ümitlice zihinleri çekip çoğaltmak istiyorum. Alın teri ile emekle, bilimle filizlenecek hür, barışçı, dostluk ve paylaşımın tüm çiçekleri ile yeryüzünün en kuytu köşesini donatmak istiyorum.
Dünyanın bütün şarkıları, tüm suları ve tüm yürekleri: Özgür, eşit, savaşsız ve sömürüsüz sabahlarda buluşsun istiyorum!
Çıkacaksın gömüldüğün odandan, dünyanın meydanlarına akacaksın ve kalbinden taşarcasına sevgileri büyüteceksin…