Gökyüzü Perdelenmez!

YAYINLAMA: 11 Ocak 2023 / 16.52 | GÜNCELLEME: 12 Ocak 2023 / 13.39

Çoğunlukla bizim olmayan veya bize ait olmayan dinamiklerin özümüzden fışkırıp çıktığına inanmışız. Değişen, gelişen, farklılaşan ve yeniden vücut bulan zamansal tüm evrimleri kendi irademizle gerçekleştirdiğimiz tezine canı gönülden bağlıyızdır. Kendi gerçekliğinden, özünden koparılmış tek varlık insandır belki de. Yanıltılan insanın kendisidir; kendi varlıksal değişim ve dönüştürme gücünün çoğunu anımsamayalı çok oldu sanki. İnsanlık, doğmadan kendisine hazırlanan tuzakların kurbanı olmaktan kendini kurtaramadı henüz.

Dedelerimizden kalma kalıplara dökülüp ve bu kalıplarda bize şekil verildiğine ikna olmuş değiliz. Biz o kalıbın şeklini almaya, o kalıp dışında bir şeye benzememeye önceden istekli görünüyoruz. Çünkü toplumsal kuşatma atmosferi binlerce yıllık bu tekçi tahakkümün çığlıkları ile yankılanmaktadır. “Hele bu kalıp bize birde ayar tutmamışsa vay halimize; şeklimizi sonradan eritip yeniden düzgün bir hale getirmenin mümkün olmadığını çok iyi öğrendik.”

Bu kalıbın formülünde yaşamı var eden esas değerlerin olmadığını adımız gibi biliyoruz. Kadın, doğa, canlı yaşam, mutluluk, heyecan, coşku, dayanışma ve barışçıllık gibi insani değerler bu kalıpların harcına binlerce yıl hiç katılmadı. Yeryüzü de bu vesileyle tek sesli ağıtlarla inlemekten kurtulamadı. Sorgulama, varlığına ulaşma, kendine tanımaya dair bir yolculuğu ve emeği olmayanın suratında pörsümüş bakışlar, zihninde ise ölümcül çürüme yayılıp her hücresini saracaktır.

Steinbeck'in sözcükleri ile şöyle denebilir mi? " Diğerlerinin düşünmediği tek bir fikir düşünmeyeceksin, diğerlerinin söylemediği tek laf bilmeyeceksin, ne yaparsan diğerlerini yaptığı için yapacaksın. En ufak farkın bile bir tehlike, benzer düşünen benzer davranan koca kalabalık için bir tehlike olduğunu hissedeceksin..." Ünlü yazar, düşünür, değerli bilge ve yaşamdan haz almak ve hayatı anlamak için sürekli direnen büyük insan ne güzel açıklıyor bizim alınyazımızı değil mi? Arada bir kendi içimizden geleni yapmaya kalktığımızda ise başımıza ne büyük çoraplar örüldüğünü, ne çarkların boynumuzu biçtiğini; ve ruhumuza, bedenimize sinirlerimize ve zihnimize demir çubuklarla saldırdığını hissetmiyor muyuz? Böylelikle mantıksız, anlamsız, duygusuz, iç sıcaklığı olmayan ve hayatın tebessümlerinden bihaber bir korku sürülmüştür bütün hisseden yanlarımıza.

“Aslında daha derine batabilirsin daha yükseğe de çıkabilirsin,” bu bizim varlık harcımızın içine bulaşmış değerlerle orantılıdır. Yeryüzü hala yaşanılır haldeyse, tek tük de olsa “varlık mayamızda” elbirliği ve birden fazla aklın ve çoklu duygunun bu harcın içine karılmasındandır “İlkesi tüketilmemiş” bir varlık olan insan, rehine olmaktan kurtulma direncinden asla vazgeçmemiştir. Unutmayalım, “renkli çiçekleri renkli yapan kendi içinde yaşattıkları beyaz çiçeklerdir.” İnsan ve doğa özgür bırakıldığında, zaten yeni canlılıkların ve yaratıcı kâşiflerin boy gösterdiğine tanık oluyoruz.

Değerli olan her şeyin hayranlığı ve nefret edenine de hep şahit olduk; ancak yaşam yolu tek bir insanın özgürlük keşfi ve özgür ruhuyla başladı. Adaletin doğmasına ve mükemmel bir Ay'ın yuvarlak bir şekilde ışıltılarını saçacağına inananların gücüyle gerçek içimize doğmaktadır. Yeryüzünün özgür ruhları ve özgür zihinleri az olsalar da yaşamı parlatacak cesareti kendilerinde biriktireceklerdir. 

Cesaret bize yansıtıldığı gibi kaba değildir; cesaret bilmektir, tanımaktır anlamaktır; gerçeğe ve hakikate samimiyetle bağlı kalmaktır; içten gelen erdemli vicdana kulak vermektir. Cesaret, yok etmek, tahrip etmek, harabeye dönmek değildir. Tam tersine var etmektir, keşfetmektir, sevmektir, âşık olmaktır; cesaret özgürlük, eşitlik ve yaşamın kendi yasalarına samimiyetle sadık kalmaktır.

Korkuyla sinmiş çoğunluk, insan varoluşunun dışında her şeyi kolayca meşrulaştırmaktadır. "Dünya var olduğundan beri kötülüğün demirden sopalarına maruz kalmamış dürüst bir insan var mıdır?” İşte o ataerkil atalarımızdan miras kalma kalıplara sığmayan, kalıpları aşan “bilge azınlık,” çoğunluk tarafından hapsedilmek, yok edilmek, teşhir edilmek, dışlanmak ve hayattan fırlatılmak için her türlü hileyi denemiştir. Ama biz biliyoruz ki doğrunun keskin acısı karşısında yalan dolanın, yanlışın ve ön yargıların, iktidarın ve gözü körlüğün ızdırabı hiç azalmayacak.

Evrenin güzel, muhteşem ve o eşsiz pırıltısı birçok canavarsı saldırıya rağmen asla yok olmadı. Asla da tükenmez, çünkü yaşamın içinde devasa bir zenginlik gizli. Ve insan içinde kötülüğü sürekli tutamayacak ölümsüz erdemin tohumlarıyla doludur.
Güneşin sarı, yaratıcı ve etkileyici ışıkları gezegenimizin üzerine her sabah sürekli doğacaktır. Bunu biz istesek de istemesek de Güneş’siz bir evren olmayacak. Gökyüzünü perdelemeye gücümüz asla yetmeyecek. Çünkü gökyüzü her yerdedir!

Her şey kendi varlığında, kendi varoluşunda varlığını sürdürmek için sabırla ve inatla çabalarını kesintisiz sürdürecektir. Öyleyse:

"Mademki, yaşıyoruz, yaşadığımız sürece mutlu olmaya, sağımızda solumuzda mutluluk yaratmaya bakmalıyız. Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir."(Albert Camus)

 

Yararlanılan Kaynak ve Alıntılmalar:

Naturans (Çetin Balanuye)

Şeytana Satılan Ruh (Jean Baudrillard)

Cennetin Doğusu( John Steinbeck)

Sokrates’in Karısı (Gerald Messadiê)

Gökyüzü Perdelenmez!