Biz Varken Dünya güzel!
“Senden sonra, şiirim, hiçbir şey kalmayacak:” Alaine Bosquet
Bazen bakışlarımız aşağı düşer, adımlarımızla birlikte karanlığı sever gibi ilerler sanki. Aynı anda dünyanın bizi yutup sarstığını sanırız. O günün kaybolduğunu, zamanın yoksullaştığını fark ederiz birden. Yaralı haldeki sersemleşmiş bu yaşam üstümüze yıkılıverir birden. Gece de tüm hüznüyle usul usul içimize doluşur. Düzmece, yarım yamalak ve gelişi güzel üst üste dizilmiş ağırlıklar sızar bir yerlerimize. Fırtına da savrulan saman tanesi gibi direnmeden uçuşuruz ve bedenimiz çalakalem görünmez olur ufukta.
İşte bu anlarda karanlığın boşluğundan ve yükünden kurtulup ışığın aydınlatıcı yüzüne sığınmak isteriz. Canlı bir melodinin incilerini salmasını bekleriz. Yürekler acısı çağımızın, duvarlara vurup parçaladığı, enkazda çürüttüğü düşlerin yıkıntılarından gözleri açık ve de canlı ümitleri yeşertmeyi arzularız. Günaydın deriz çakıl taşları, kitaplar, yapraklar, sis, günaydın başak’ım benim; biliriz onlarsız olmaz, onlarla güzelleşir dünya.
Elini beline koyup, yüzünü camlarımıza dayayan o karanlık gökyüzünden içeri sızacak güneşi sevinçle karşılarız. Güneşi, sevdiğimiz şeylerin üstüne hesapsız, sıcak ve bonkörce akması için bağrımıza basarız. İnsanın kendi kendine anlayabilmesi belki mümkün değildir. Zihnimizin ve de duygularımızın dokuları sözcü bir dokunuşa ihtiyaç duyar. Aşındığı, incindiği ve solduğu tüm anlarda birliğe, bütünleşmeye bir çağrısı vardır benliğimizin.
“Nasıl ki harfler, heceler, sözcükler arasındaki birlik kendiliğinden ortaya çıkıyorsa,” durup dinlenmek bilmeden çarmıha gersen de hayat kendi birliğinden şaşmaz. Bu da hayatın öz tutkusudur. İşte biz bu hayatın bağımlısıyız.
Kötülük ve yıkıcılık “düzeni gereği” kendi kendini sonlandıracaktır. Karanlık batmak zorunda, su onu yutmak zorunda. Işık, gölgelerin ablukasını sonlandırmaya can atar. Aydınlığı içimize gizleyemeyiz, o onun ezgisidir, onun için beyaz düşlerde yaşamak istemeyene yer kalmaz burada.
Gördük, acı ve yıkıntı vardı; susuzluk ve açlık vardı; oradaydı yalnızlığın en yaslısı. Kirli bir sele, buzlu bir yağmur tanesine ve yerin derinine gömülse de çocuklarımız ve hislerimiz direnir sessizlik. Onu hiçbir şey durduramaz. Çünkü bir şeylere rağmen o gerçekleşmeye kararlıdır. Bütün belirsizlikleri delip geçebilir bu irade. İçimizdeki binlerce küçük titreyiş kırılabilir ama o yine de ortaya çıkar; genişler, uzar mutluluk gibi. Kısa yoldan dirilmek ister, çılgın rüzgâr gibi, kayan yıldızlar gibi. En kuytu gecede bile gözlerimizi yakalamak ister; yüreğimizin acılarını sarıp sarmalamak ister.
Dünyanın acılarından uzak tutamayız kendimizi. Kafka’nın deyimiyle: “Hepimizin ortak bir vücudu yoktur ama ortak bir büyüme yolumuz vardır. Bu ise, şu ya da bu şekilde acılar içinde götürür bizi.” Acılardan ürkmeye, acıların üstünlüğüne kapılmaya gerek duymadan, “acılardan süzülüp yücelere çıkabilmeyi öneren Nietzsche’nin karlı uçurumlarından uçmaya hazırlanmalıyız.
Emek EREZ’in Kısa Dalga’da yayınlanan bu haftaki yazısının bir bölümü tamda güncelimize dokunuyor: “Duygusunu paylaşmak, ‘birlikte acı çekmek’, ona tamamıyla teslim olmadan onun ne hissettiğini hissedebilmektir. Kendini başkalarına, başkalarının kederine ve acısına açabilmek ve acıyı başka bir yere taşıyarak içinde tutabilme gücüdür.”
Emek EREZ, “Başkasının acısına yumuşaklıkla yaklaştığımızda bir ortaklık gelişir, onun kederini ondan çalmadan duymaktır bu, acıyı çekenin bedeninden kendi bedenine paylaştırmak, duyguyu onunla birlikte taşımak, ona içinde bir yer vermek birbirini güçlendirmektir,” der.
Cimrice acı çekmeye gerek yok! Emek EREZ; “özen, hassaslık, incelik, şefkat, duyarlılık tüm bunlar, dünyanın varlıklarıyla, insanla veya şeylerle ilişkimizde, oluşturduğumuz sorularda yumuşaklığın hangi anlamlarla iç içe olabileceğini de gösteriyor.” Yoksullaştırıcı tepkilerden sıyrılmalıyız ve içimize “cehennemi korkuları” yığmamalıyız. “O bende değil, ben ondayım,” dediğimizde ise canlılığı ve yaşamın kendisini dünyanın içinde doğurtacak. Aslolan yağmur yağıp dindikten sonra, sırılsıklam, çamurlu, vıcık vıcık sokakları ve kırık dökük birikintileri o güzelim düşlerle yeniden süslemektir!
Unutma: Biz varken dünya güzel!
Yararlanılan Kaynaklar, Alıntılamalar:
Bualntı ( Jean Paul Sartre)
Aforizmalar (F.kafka)
Felsefenin Teselisi (Alain De Botton)
Kısa Dalga (Emek EREZ)