İnsan Gülerken Üretir, Üretirse Güler!

YAYINLAMA: 27 Şubat 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 26 Şubat 2024 / 19.43

İnsan güler, ama neden gülme ihtiyacı duyar? Her çağda buna felsefi, psikolojik, sosyolojik ve kültürel yanıtlar aranmıştır. Gülme eylemi üzerine yapılan fikirsel analizlerde genel ortaklaşma sağlandığı pek de söylenemez. Gülmek samimi bir şakalaşmada, film sahnesinde, bir monologda veya bir bebeğin peltekliğinden ortaya çıkabilmekte.

Gülme ile ilgili birçok tarihsel rivayete rastlarız. Gülme edimlerimizle ilgili neden ve  sonuçlar üzerinden elbette birden fazla görüş geçerlidir. Tek bir kapıdan sonuca varmak yanıltıcı olacaktır. Mesela Nasreddin Hoca, Hacivat ve Karagöz gibi güldürürken düşündüren bazı karakterler küresel seviyeye yükselip ve insanlığa mal olmuştur. Bergson ve Freud'un "Gülme Üzerine  Denemeleri” de bu konuda felsefi ve psikanalatik açıdan zengin çağrışımlar uyandırıyor.

Birileri gülmeyi ağırca eleştirirken, kimisi de gülmeyen insanların bütünden kopuşunu iddia eder. Sadece gülmeyi bir mizah ya da komedi sanatı olarak algılayanlara da bolca rastlaşırız. Gülmenin bir zekâ kapasitesi veya mizahsel entelektüelliği gerektirdiğini yer yer düşünürüz. "Gidelim de bir gülelim," dediğimiz zamanlar olsa da, gülmek planlanabilen  bir şey midir? Bilinmez.

Kimi araştırmacılara göre, gülme duygu boşalımı ya da rastgele bir enerji aktarma olarak da düşünebilir. Hatta bazen bir yas yerinde ya da "ciddi ortamlarda" kendimizi gülerken bulduğumuzda mahcubiyetten rengimiz kızarır, üstümüze soğuk sular dökülür. Ama biz yine de gülmekten feragat edemeyiz. Çünkü mizah ve gülmenin vücudumuzda değişimlere etki eden ve iyileşime destek sunan pozitif disiplinleri fokurdattığını hissederiz.

Antik Yunan bilgeleri Sokrates ve Platon bizi her zaman ölçülü ve ciddiyete davet etseler de ve gülünçlüğü yadırgasalar da; hatta haz ve gülmeyi erdem zayıflığı olarak tanımlasalar da otorite, tahakküm ve karanlığa karşı gülmek en büyük uyanış olmuştur. Nasıl ve nerede güleceğimize dair karar ve yargı sahibi politikacı, felsefeci, erk, inanç ve gelenek başımızda hiç eksik olmadı.

Bergson ve Freud'un "Gülme Üzerine  Denemelerinden" yola çıkarsak; gülmenin başkalarını etkileyen yönleri ile karşılaşırız. "Dolayısıyla kişi güldüğü anlarda psikolojik rahatlama yaşar ve diğer insanlarla iletişimi sağlayan, onlara coşkun duyguyu aktaran ve de sosyalleşmeye varan bir edim haline dönüşür."

Ayrıcalıklı kesimin, ya da kendini “her şeyi hak edenler” olarak tanımlayanların  üstünlük taslama, aşağılama, dışlama ve küçümseme adına gülümsedikleri teorisi de yapılmış durumda. Bu realite insani kopuşun, kolektif ölümün, evrensel üretimin dışlandığının ve "iyi günde kötü günde" bir aradalığın nefessiz bırakıldığının tanıklığıdır. İçine girdiğimiz “Modern Dünyada” mutlu gülme ifadesinin ve bu duygunun dışarıya taşmamasının kıtlığı tesadüf değildir.

Gülmenin veya gülmecenin sınıfsal veya "coğrafi kaderle" ilintili olduğunu düşünenler de pek de haksız sayılmaz. Dünyada ve özellikle ülkemizde gülen, neşelenen veya ışıldayan yüzlerin özlemini çekmekteyiz. Tüm bu demoralize ve somurtkan akışın üretkenlik ve yapıcılığı olumsuzladığı düşünülmeli. Kaygı, tedirginlik, belirsizlik ve doğallığına oturmayan hayat örüntüsünde coşku, sevinç veya an'a odaklanma gerçekleşmiyor.

"İnsan tek başına komikleşemiyor, “neşeli olanın” tadına tek başına varılmıyor." Bu yüzden gülme ile toplumsallaşma arasındaki ilişkiyi dikkatle gözlemlemek ve ilgili çözümlemeyi gelişigüzellikten ayıklamalıyız. Bergson, "toplum kendisine karşı saygısız davranışların öcünü gülme ile alır. Gülmenin felsefesi oluş ve değişim üzerine kuruludur," diyor.

Nietzsche'nin " insanın en büyük ahlaki görevi sevinç ve coşkular yaratmaktır," görüşünün tersine itiliyoruz. Gittikçe daha az gülüyoruz, yerkürede insanlar birbirinden kopuyor ve bu durum ufku ve iradeyi küçültüyor.

Doğruya karşı yanlış, aydınlığa karşı karanlık, umuda karşı karamsarlık, iradeye karşı çaresizlik ve teslimiyet normalleşiyorsa gülemeyeceğiz demektir. Ağız dolusu gülmüyorsak her şey katı, sıralı ve mekanik işliyor demektir. Ama gülme bir düzeltmedir; zekâ ve zihin ürettikçe, güven, değişim ve özgürleşmenin meydan okuyuşları duyuldukça bireyde de hoşnutluk duygusu şahlanır.

Gülmek, her yüze yakışır, her insanın yüreğine ılık ve hoş kokuları eker, sevgiyi tasarlar. Ve gülmek insan hakkıdır.

Hak yemenin, sömürünün, kin ile öfkenin, nefret ile ayrımcılığın, ırkçılık ve istismarın yenildiği evrende birlikte güleceğiz…

Yararlanılan Kaynaklar:

GÜLME ÜZERİNE BİR DENEME: BERGSON VE FREUD (Feyza CEYHAN ÇOŞTU)

GÜLMENİN CİDDİYETİ: ÜSTÜNLÜK TEORİSİ (Özcan Yılmaz SÜTCÜ)

İnsan Gülerken Üretir, Üretirse Güler!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *