Kuşadası’na geldiğimde küçük bir çocuktum
Sevgili eşim testlerden başarı ile geçip, 7,5’luk psr değerini 0.1’e indirdiği, kanserin üstesinden geldiği için, sevgili Diana’nın organizasyonu ile onu gemi gezisine götürmeye karar verdim.
Bugün, Çukurova havaalanından İzmir’e uçtuk; İzmir’den Havaş’la Kuşadası’na geldik. Havaş, basın kartım olduğu için benden para almadı. Çukurova havaalanı özel; İzmir Adnan Menderes Devlet havaalanı. Yâni, anayasaya aykırı şekilde Adana’da bizi özel havaalanı kullanmaya mahkum ediyor. İsyanımı bir şekilde dile getirdim, ama burada açıklayamam. Vakti gelince yazarım, yeter ki o vakit olsun.
Birinci fotoğraf Adana’dan. Adana’da böyle zevkli döşenmiş meyve satış arabaları var. Her mevsimin meyvesine göre arabanın dekoru değişiyor. Bayılıyorum seyretmeye. Bir de Adanalılar sokakta, evde, lokantada her yerde taze sıkılmış portakal suyu içiyorlar, o geleneği de çok benimsiyorum.
Köprülerin altından geçerken kalın sütunların sarmaşık ile kaplanmasını da önemsiyorum, yeşil görmek moralimi düzeltiyor.
Kuşadası’na geldiğimde küçük bir çocuktum, aradan 62 sene filan geçmiş olmalı… yeniden gelmek pek iyi geldi… aynı “köyden indim şehre” oldum. Bizim yörelerden ne kadar farklı. Eşimin ayağının müsaade ettiği ölçüde yürüdük, hava rüzgârlı ve çok hoştu.
Akşam, yani şimdi rüzgâr epeyi arttı, biraz sonra üşürüm. Arsuz ne kadar nemli… o nedenle hissedilen sıcaklık inanılmaz yüksek oluyor. Adana bile Arsuz’dan iyi, Kuşadası hepsinden daha iyi.
Sabahtan beri pek bir şey yemediğim için kurt gibi acıkmıştım. Sabah saat 06:30-17:00 arası bir parça börek çay ve limitli su içtim, o kadar… Otele yerleştikten sonra yürüyerek Turkuaz Kafe’ye gittik. Turkuaz’ı internetten bulmuştuk. Mekana ulaşınca ben de muhteşem bir hayal kırıklığı hasıl oldu. Minnacık ve ergonomik olarak tuhaf bir yer… Ancak, sahibi o kadar sempatik ve tatlı bir kadın ki bizi öyle bir karşıladı ki mekanın tuhaflığı gözüme görünmedi. Mönü getirdi. Birkaç seçenek arasından lazanyaya karar verdim. Eşim de bal soslu susamlı tavuk mönüsünü seçti. Yemeklerimiz hazırlanırken bize broşetta getirdi Emine Hanım. Broşetta, Anteplilerin “Omaç/umaç” dedikleri ekmek, peynir ve domatesle yapılan bir yiyecek aslında. Küçük ekmek diliminin üzerine yerleştirdiği malzemeler o kadar dengeli, hafif ve lezizdi ki iyi ki ikinci dilimi servis etmedi. Ekmek dilimi dikkatimi çekti…Bizim oralarda ciddi francala problemi var! Francaların içi sünger gibi boş ve son derece lezzetsiz. O nedenle ben uzun süreden beri yemiyorum. Böyle içi dolu francala görünce fotoğrafını çektim!
Lazanya ve eşimin yediği yemek pek lezzetliydi. O kadar severek yedim ki Turkuaz Kafe’yi herkese tavsiye ediyorum.
Kuşadası Limanı’nda lokantaların olduğu bölümde pek güzel bir heykel var. Bir kasa balık ve kediler… pek sevimli bir çocuk da onları satmaya çalışıyordu.
Ben uzun ağaçlara sarmaşık türü çiçekleri saran zihniyeti seviyorum. Aynısı Adana’da var.
Çok yorulmuşum, yazarken uyukluyorum. İyi geceler…
Yarın gemide görüşürüz.