Karayılan, Torosyan ve lahmacuncu Sarkis
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kurtuluş Savaşı’nda Türkler’le Kürtler’in birlikte mücadele ettiğini söylerken, “Kürtler, Türklerle el ele verip düşmana karşı Çanakkale’de, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te savaştı” diyor.
Bilindiği gibi Antep savaşı kahramanlarından Karayılan bir Kürt çete reisi ve işgal kuvvetlerine ilk direnenler arasında yer alıyor.
Kayseri (Everek) Develi doğumlu Osmanlı Yüzbaşısı Sarkis Torosyan da “Çanakkale’den Filistin Cephesine” kitabında Çanakkale cephesinde savaşan Ermeniler’i anlatıyor.
Torosyan 1914’te Harbiye Topçu Okulu’nu bitiriyor. Osmanlı ordusu tarafından önce Almanya’nın Krupp fabrikasına staja gönderilip, ardından Çanakkale’de Ertuğrul Tarabyası’na komutan olarak atanıyor. Torosyan da işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadeleyi anlatıyor.
Yüzyıllardır aynı topraklar üzerinde yaşayıp, aynı ortak kültürün birer parçası haline gelmiş toplulukların işgalcilere karşı ortak direniş göstermesinden daha doğal ne olabilir ki?
Önceki gün Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin düzenlediği “Kürt sorunu, göç, çarpık yapılaşma ve kentsel dönüşüm” konferansında konuşan Sosyolog Mesut Yeğen, 1990’lı yıllardaki köy boşaltmalar ve göç hareketini anlatırken, “Aslında bu topraklar üzerinde azınlıkların göçe zorlanma olayı daha eskilere dayanır” diye söze başladı.
Gerçekten de Osmanlı, her işgal edilen toprakların ardından sınır boylarındaki farklı grupları asimilasyonu kolaylaştırmak için sürekli iç bölgelere sevkederken, kendi tebası olanları da sınır boylarındaki güvenlik için oralara yerleştirmiş.
“Osmanlı’da Nüfus Hareketleri” gibi birçok yazılı kaynak, Osmanlı tarihi boyunca bu zorunlu göç hareketinin içeride de devam ettiğini gösteriyor.
Nitekim, İttihat ve Terakki ile 40 farklı etnik köken ve gruptan oluşan Osmanlı’dan bir ulus ve millet yaratmak uğruna, 1915’teki Ermeni tehciri ve sonrasında Doğu’daki isyanları bastırma adı altında ciddi anlamda trajik göç ve kanlı müdahalelere imza atılmış.
***
Binlerce yıldan beri bu topraklar üzerinde yaşayan halklar, kötü ve yanlış yönetimlerle birbirine düşman edilip, birbirine kırdırılmış.
Mesela, Yüzbaşı Sarkis Torosyan, bir Ermeni, ama savaşta Ertuğrul Tarabyası’nın komutanlığını yapıyor.
Enver Paşa, başarılarından dolayı Yüzbaşı Torosyan’a takdir belgesi veriyor. 1915 Tehciri sırasında, Çanakkale Cephesi’nde savaşan Ermeniler’in yakınlarının göçe zorlanmayacağı söylendiği halde, Sarkis Torosyan’ın ailesi de Suriye çöllerine sürülmekten kurtulamıyor.
Torosyan, ailesinin sürgüne gönderildiğini daha sonra öğreniyor ve tek hayatta kalan kızkardeşini yıllar sonra Halep’te bulabiliyor.
Yani, kendisi cephede ülkesini korumak için düşmana karşı savaşırken, ailesi ülke için düşman ve tehlike olarak görülüp, göçe zorlanıyor.
***
Gaziantep, önce İngilizler ve sonra Fransızlar tarafından işgal edildiğinde, kentin ileri gelenleri toplanıp, düşmana direnip, kenti yakıp yıkmak yerine sessiz kalınması yolunda karar alıyorlar. Nasıl olsa bunlar birgün çekip gidecek boşa kenti yakıp yıkmayalım diyorlar. Ve zengin aileler işgal bitinceye kadar ailelerini Halep’e Şam’a gönderiyorlar. Kentte kala kala fakir-fukara, gidecek yeri ve parası olmayanlar kalıyor.
Atatürk, Gaziantep, Maraş ve Urfa’daki bu genel eğilim üzerine Kılıç Ali’yi bölgeye gönderip, direniş kuvveti oluşturulmasını sağlıyor.
Kılıç Ali anılarında Gaziantep ve bölgedeki diğer kentlerde düşmana karşı mücadele edecek direniş kuvvetleri oluşturmak için epeyce bir zaman harcadığını ve insanları nasıl zorla savaşa ikna ettiğini anlatıyor.
Tüm bunlar, birilerinin yalan-yanlış, uydurma, hamaset hikayelerine karşılık Kılıç Ali’nin anılarında yer alan tarihi gerçekler.
Gaziantep’te işgalci güçlere direnen ve ilk kurşun sıkanlardan biri olan Karayılan’ın bir Kürt çete reisi olduğu da unutulmaması gereken bir başka gerçek.
O nedenle Selahattin Demirtaş’ın emperyalist güçlere karşı bu toprakları korumak için birlikte savaştık dediği doğru. Zaten başka türlüsü yanlış olurdu.
***
Bundan bir süre önce, Radikal Gazetesi’nde Gökçe Aytulu’nun yazısında okumuştum Antepli Sarkis Bey’i. Ermenistan’da Erivan’da Antep Lahmacunu yapıyormuş. Sarkis Bey, hayatında hiç Türkiye’ye gelmemiş, ama çok güzel Türkçe konuşuyormuş. Dün de baktım Antepli Sarkis Bey’in, üzerinde “Antabı lahmadjun” yazan restoranı Anadolu Ajansı’na haber olmuş. Antep’ten Suriye’ye, oradan Ermenistan’a giden büyükanneden öğrenilen dil ve yemek kültürü.
Çekilen acılar, aradan geçen yıllar, ortak kültürü silememiş, aksine geçmişe duyulan özlem ve hasret, bugün de yaşamlarının göbeğine gelip oturmuş.
***
Tüm bunları okuyup öğrendikçe insan bu toprakların ne kadar zengin bir kültüre sahip olduğunu anlıyor, zenginleşiyor.
Sonra bu zenginlikleri heba eden, harcayan, aralayan, paralayan, kanatan geçmişe ve zihniyete lanet okumadan edemiyor.
Bugün bile bu ülkenin en önemli sorunlarından biri, bu zenginliğin farkında olmayan, insanlık ve kültür fukaralarının savaş ve kan tutkusu değil mi?
Ama, onların varlığı ve gücü; Karayılan’ı, Yüzbaşı Torosyan’ı ve de lahmacuncu Sarkis’i bu ülkenin tarihinden ve gerçeklerinden ayırabilir, ayrıştırabilir mi?