Maggie
İngiltere’nin ilk kadın, en uzun süre görevde kalan ve en etkili başbakanlarından Margaret Thatcher (Teçır okunuyor) namı diğer ‘Demir Leydi’ hayatını kaybetti.
Bir süredir, Alzheimer ve felçle mücadele ediyordu.
Sevenleri ona isminin kısaltılmışı ‘Maggie’ (Megi) diye hitap ederken, düşmanlarının ılımlı olanları ‘cadı’, ‘kan emici diktatör’ gibi sıfatlar kullanırken azılı düşmanlarının nasıl hitabettiklerini buraya yazamam!
İngilizler’in vefat eden çok önemli bir siyasetçinin, başbakanın arkasından söylediklerini, yazdıklarını okumanızı, gazetelerin birinci sayfalarını görmenizi istedim.
Seven de var, saygı duyan da ama birinci sayfadan hakaretler yağdıran da var!
Biz de böyle değil!
Hangisi doğru siz karar verin. Yani sevilmeyen, hatta nefret edilen bir kişinin arkasından “iyi bilirdik’ demek mi dürüst bir davranış, yoksa bildiklerini söylemek , yazmak mı?
Thatcher’ın cenazesi bile sorun oldu. “Onun cenazesine devlet törenine ne gerek var!” diye manşet atan gazeteler olduğu gibi, görkemli bir şekilde uğurlanmasının bir vefa borcu olduğunu savunanlar da oldu.
Kraliçe II Elizabeth, törene katılacağını açıkladı. Bu çok önemli. İngiliz halkının yüzde 65-70’i monarşiyi destekliyor, bu nedenle Kraliçe’nin tutumu çok önemliydi.
Maggie, bir bakkalın kızı olarak dünyaya geldiği için, önce asiller ve muhafazakarlar tarafından ihtiyatla karşılandı. Ama Oxford Üniversitesi mezunu olması, Oxford’da öğrenci dernekleri liderliğini yapması, benimsenmesini kolaylaştırdı.
Maggie iktidara geldiğinde İngiltere’nin durumu o kadar kötü idi ki, “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” en felaket zamanını yaşıyordu.
Sendikaların en azgın devriydi. Bütün otorite onların elindeydi. Sürekli yağmurun ve sisin olduğu ülkede, güneş çıkınca işi bırakmak neredeyse legal hale gelmişti. Sendikalar pazarlık yaparken bu gibi maddeleri işverene kabul ettiriyordu.
Kamu işletmeleri zarar rekorları kırıyor, rahatlarını bozmayan İngilizler, burunlarından kıl aldırmıyorlardı. Haftada 5 gün çalışan İngilizler, Cuma gününün de tatil olmasını, 4 gün çalışılmasını talep ediyorlardı.
‘Holiganlar’ denilen şımarık ve sarhoş İngiliz futbol fanatikleri, deplasmana gittikleri ülkelerin altını üstüne getiriyordu.
Brüksel’in Heysel Stadı’nda oynanan Liverpool-Juventus Şampiyon Kulüpler Kupası’nda holiganlar 39 masum insanın ölümüne neden olan futbol tarihinin en karanlık günlerinden birisinin yaşanmasına sebep oldular.
İşte Maggie böyle bir İngiltere’yi devralmıştı.
Maggie, UEFA’yı beklemeden, İngiliz takımlarının 3 yıl müddetle kupalara katılmasını yasakladı. Karar hem İngilizler’i, hem de Avrupa’yı şok etti. Ama herkes karardan memnun oldu, çünkü holiganlara kimsenin dayanacak hali kalmamıştı.
Tehditkar ve şantajcı sendika ağalarının gücünü kırdı, hepsini sindirdi.
Verimsiz, zarar eden kamu işletmelerinin hepsini özelleştirdi. Hükümetin ekonomiye müdahalesini asgariye indirdi. Özel sektöre de gözdağı verdi, zarar eden birimlerinizi elden çıkarın, dedi.
Maggie’nin bu reformlarını bazıları ‘istibdat ve zorbalık devri’ olarak tasvir etti.
Ama reformlar netice vermeye başlamış, İngiltere yeniden eski prestijine kavuşuyordu.
Bu arada Arjantin, okyanustaki bir işe yaramayan ama İngilizlerle sorun olan ülkelerine yakın Falkland adasını işgal etti.
Maggie, İngilizler’in Queen Elizabeth adlı transatlantiğini asker ve silah doldurarak Falkland’a gönderdi ve adayı teslim olan Arjantinliler’den geri aldı.
Sömürgeci İngilizler kırılan gururlarını yeniden kazanmışlardı.
Mücahit (!) Maggie’de zaferin etkisiyle 1983 Birleşik Krallık genel seçimlerini ezici bir çoğunlukla yeniden kazandı.
Maggie, zamanının en karizmatik liderlerden biriydi.
Bakın onun zamanında kimler vardı. Reagan, Mitterrand, İndira Gandi, Gorbaçov…
Günümüze damga vuran en bıçkın liderin Sarkozy olduğunu söylersem, herhalde herşeyi anlatmış olurum, değil mi?
İşte bu dünyadan bir de Margaret Thatcher geçti. 1925 yılında doğdu ve 2013 yılında ayrıldı.