Taraf gazetesi baş yazarı Ahmet Altan bugünkü köşesinde, merkez medya, yeni medya ve kürt medyasını ele aldı.
Üçünü de ayrı ayrı sert bir dille eleştiren Altan, 'Birbirlerine alabildiğine düşman ve birbirlerine alabildiğine benzeyen üç medyamız var şimdi..' sözleriyle 3 medyanın da hastalıklarının aynı olduğunu ve tapındıklarını asla eleştiremediklerini dile getiriyor..
İşte Altan'ın o yazısı... .
Bizde bir "merkez medya" vardı biliyorsunuz, kolu kanadı kırılmış bir biçimde hâlâ da var. Bu medya, asla ordu aleyhine, generaller aleyhine haber yapmazdı.
Orduya yaltaklanmaktan hiç utanmadılar
(... ) O medyanın yöneticileri, orduya yaltaklanmaktan hiç utanmadılar.
Bunu bir ayıp olarak görmediler. Askerî vesayete karşı direnecek bir güce ve güvene hiç sahip olmadılar. Neredeyse bütün Cumhuriyet tarihimiz, medyanın bu teslimiyetçiliğiyle geçti.
Güç değişmiş, hastalık aynı
Şimdi yeni bir dönem yaşıyoruz. Askerî vesayet geriletildi. Halk iradesi siyasete yansıyor. İktidarda güçlü bir parti var. Aynen Genelkurmay'ın çevresinde kümelenen "eski merkez medya" gibi "yeni merkez medya" da bu iktidarın etrafında kümeleniyor. Ve, bu büyük değişimin altından korkunç bir gerçek çıkıyor.
"Merkez medyaların" etrafında kümelendiği "güç" değişmiş ama "merkez medyaların" hastalıkları aynı.
Eski merkez medya nasıl Genelkurmay Başkanı'nı asla eleştiremezse, bu yeni merkez medya da iktidarı ve Başbakan'ı eleştiremiyor. Başbakan'la ya da iktidar partisiyle ilgili bir tek eleştirel haber yapamıyor.
Başbakanı eleştirene saldıran medya
Eski merkez medyanın "Genelkurmay'ı eleştirenlere" saldırması gibi, bu yeni merkez medya da Başbakan'ı eleştirenlere saldırıyor. Durum değişmiş ama medyanın insan malzemesi, hastalığı, "utanmaya da utanmama" alışkanlığı aynı kalmış.
Başbakan'la televizyonda konuşan bazı gazetecileri izlerken, onların halinden siz utanıyorsunuz ama onlar utanmıyor. Güçlü karşısında yaltaklanmak onlara ayıp gelmiyor.
Biri askere tapıyor, diğeri Başbakan'a
Eski merkez medya için "güç" paşalarken, yeni merkez medya için de "güç" Başbakan ve hükümet, "gücün" karşısında boyun eğmek, o güçle iyi geçinebilmek için kıvranmak, itiraz etmekten korkmak bu medyaların ortak özellikleri. Birbirlerine düşmanlar, birbirleriyle ölesiye dövüşüyorlar ama birbirlerine de tıpatıp benziyorlar.
Anlıyorsunuz ki onlar bir "yapının" değişmesini istemiyorlar, onlar o "yapının" sahibinin değişmesi için uğraşıyorlar.
Biri askere tapınıyor, diğer Başbakan'a.
Kürt medyası da PKK'yı eleştiremiyor
Üstelik bu sadece Türk medyasıyla ilgili de değil.
Kürtlerin "merkez medyasına" baktığınızda da aynı "boyun eğmişliği" orada da görüyorsunuz, asla PKK'yı eleştiremiyorlar. PKK, ne yaparsa yapsın Kürtlerin "merkez medyasında" tek eleştiri yer almıyor.
"Kâğıt parçası" diyen generale, heykel yıktıran Başbakan'a, bombayla kadınları parçalayan PKK'ya bağlı, onları asla eleştirmeyen, birbirlerine alabildiğine düşman ve birbirlerine alabildiğine benzeyen üç medyamız var şimdi.
Fikirleri, inançları, ırkları farklı ama "insan malzemesi" aynı.
Düşman olduklarını eleştirme özgürlüğüne sahipler ama bağlı olduklarını eleştirme özgürlüğüne sahip değiller.
Ama iş burada bitmiyor.
Ayıplayamıyorlar...
O medyaların etrafında kümelenenler de kendi medyalarının yaptığını ayıplamıyor, bunu utanç verici bulmuyor, aksine bu itaatkârlığı, bu ezilmişliği, bu bağımlılığı alkışlıyor, dahası bunu talep ediyor.
Askerî vesayeti geriletebilirsiniz, yeni bir başbakan bulabilirsiniz, Kürt meselesini çözebilirsiniz ama bu "anlayışı", bu "çarpılmayı", bu "insan malzemesini" nasıl değiştirirsiniz?
Bu insan malzemesiyle kalınabilirsiniz, zenginleşebilirsiniz ama gelişemezsiniz, yaratıcılığı besleyemezsiniz, estetik değerleri yükseltemezsiniz, özgürleşemezsiniz. Zenginleşebilen, sahibini değiştirebilen ama kölelikten asla kurtulamayan, köleliğinden memnun köleler olarak kalırsınız.
Bu kısır döngü nasıl kırılır tam bilmiyorum ama...
Bunu kıracaksak sanırım önce medyadan başlamamız gerekecek
Üçünü de ayrı ayrı sert bir dille eleştiren Altan, 'Birbirlerine alabildiğine düşman ve birbirlerine alabildiğine benzeyen üç medyamız var şimdi..' sözleriyle 3 medyanın da hastalıklarının aynı olduğunu ve tapındıklarını asla eleştiremediklerini dile getiriyor..
İşte Altan'ın o yazısı... .
Bizde bir "merkez medya" vardı biliyorsunuz, kolu kanadı kırılmış bir biçimde hâlâ da var. Bu medya, asla ordu aleyhine, generaller aleyhine haber yapmazdı.
Orduya yaltaklanmaktan hiç utanmadılar
(... ) O medyanın yöneticileri, orduya yaltaklanmaktan hiç utanmadılar.
Bunu bir ayıp olarak görmediler. Askerî vesayete karşı direnecek bir güce ve güvene hiç sahip olmadılar. Neredeyse bütün Cumhuriyet tarihimiz, medyanın bu teslimiyetçiliğiyle geçti.
Güç değişmiş, hastalık aynı
Şimdi yeni bir dönem yaşıyoruz. Askerî vesayet geriletildi. Halk iradesi siyasete yansıyor. İktidarda güçlü bir parti var. Aynen Genelkurmay'ın çevresinde kümelenen "eski merkez medya" gibi "yeni merkez medya" da bu iktidarın etrafında kümeleniyor. Ve, bu büyük değişimin altından korkunç bir gerçek çıkıyor.
"Merkez medyaların" etrafında kümelendiği "güç" değişmiş ama "merkez medyaların" hastalıkları aynı.
Eski merkez medya nasıl Genelkurmay Başkanı'nı asla eleştiremezse, bu yeni merkez medya da iktidarı ve Başbakan'ı eleştiremiyor. Başbakan'la ya da iktidar partisiyle ilgili bir tek eleştirel haber yapamıyor.
Başbakanı eleştirene saldıran medya
Eski merkez medyanın "Genelkurmay'ı eleştirenlere" saldırması gibi, bu yeni merkez medya da Başbakan'ı eleştirenlere saldırıyor. Durum değişmiş ama medyanın insan malzemesi, hastalığı, "utanmaya da utanmama" alışkanlığı aynı kalmış.
Başbakan'la televizyonda konuşan bazı gazetecileri izlerken, onların halinden siz utanıyorsunuz ama onlar utanmıyor. Güçlü karşısında yaltaklanmak onlara ayıp gelmiyor.
Biri askere tapıyor, diğeri Başbakan'a
Eski merkez medya için "güç" paşalarken, yeni merkez medya için de "güç" Başbakan ve hükümet, "gücün" karşısında boyun eğmek, o güçle iyi geçinebilmek için kıvranmak, itiraz etmekten korkmak bu medyaların ortak özellikleri. Birbirlerine düşmanlar, birbirleriyle ölesiye dövüşüyorlar ama birbirlerine de tıpatıp benziyorlar.
Anlıyorsunuz ki onlar bir "yapının" değişmesini istemiyorlar, onlar o "yapının" sahibinin değişmesi için uğraşıyorlar.
Biri askere tapınıyor, diğer Başbakan'a.
Kürt medyası da PKK'yı eleştiremiyor
Üstelik bu sadece Türk medyasıyla ilgili de değil.
Kürtlerin "merkez medyasına" baktığınızda da aynı "boyun eğmişliği" orada da görüyorsunuz, asla PKK'yı eleştiremiyorlar. PKK, ne yaparsa yapsın Kürtlerin "merkez medyasında" tek eleştiri yer almıyor.
"Kâğıt parçası" diyen generale, heykel yıktıran Başbakan'a, bombayla kadınları parçalayan PKK'ya bağlı, onları asla eleştirmeyen, birbirlerine alabildiğine düşman ve birbirlerine alabildiğine benzeyen üç medyamız var şimdi.
Fikirleri, inançları, ırkları farklı ama "insan malzemesi" aynı.
Düşman olduklarını eleştirme özgürlüğüne sahipler ama bağlı olduklarını eleştirme özgürlüğüne sahip değiller.
Ama iş burada bitmiyor.
Ayıplayamıyorlar...
O medyaların etrafında kümelenenler de kendi medyalarının yaptığını ayıplamıyor, bunu utanç verici bulmuyor, aksine bu itaatkârlığı, bu ezilmişliği, bu bağımlılığı alkışlıyor, dahası bunu talep ediyor.
Askerî vesayeti geriletebilirsiniz, yeni bir başbakan bulabilirsiniz, Kürt meselesini çözebilirsiniz ama bu "anlayışı", bu "çarpılmayı", bu "insan malzemesini" nasıl değiştirirsiniz?
Bu insan malzemesiyle kalınabilirsiniz, zenginleşebilirsiniz ama gelişemezsiniz, yaratıcılığı besleyemezsiniz, estetik değerleri yükseltemezsiniz, özgürleşemezsiniz. Zenginleşebilen, sahibini değiştirebilen ama kölelikten asla kurtulamayan, köleliğinden memnun köleler olarak kalırsınız.
Bu kısır döngü nasıl kırılır tam bilmiyorum ama...
Bunu kıracaksak sanırım önce medyadan başlamamız gerekecek