Vücuttaki tüm sistemlerin, organ ve hücrelerin yeterli miktarda su olmadan fonksiyonlarını yerine getiremeyeceklerine vurgu yapan Nefroloji Uzmanı Dr. Can Kinalp, "Hücre içindeki tüm hayati olaylar sadece hücre içi su miktarı yeterli ise meydana gelebilmektedir. Su; vücut ısısının düzenlenmesinde, besinlerin ve oksijenin hücrelere taşınmasında, metabolizma sonucunda oluşan artık ürünlerin uzaklaştırılmasında, kan basıncını düzenleyen vücut tuzlarının dengelenmesi ve taşınmasında rol alır. Az su içilmesi ciddi birçok hastalıktan kilo alımına kadar pek çok olumsuz tabloya neden olabilir. Ayrıca bebek ve çocuklar sıvı ihtiyaçlarını kendileri göremeyecekleri için ailelerin bu konuda dikkatli olması gerekir" dedi.
Solunum, terleme, idrar ve bağırsaklar yoluyla su kaybedildiğini belirten uzmanlar, şu noktalara değindi:
"Vücuttaki suyun azalmasına 'dehidratasyon' denir. Aşırı terleme, ateş, kusma ve ishal durumunda su kaybı artacağından dehidratasyona eğilim de artar. Hafif dehidratasyon durumunda bile baş ağrısı, yorgunluk, yapılan işe odaklanmada zorluk gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu nedenle yeterli su tüketimi çok önemlidir. Su ihtiyacı, çevresel ve fiziksel faktörler tarafından belirlenmekle birlikte farklı görüşler olsa da günlük yaklaşık 2 litre su tüketimi önerilmektedir. Doğal olarak sıvı kaybının arttığı durumlarda su tüketimini artırmak dehidratasyondan korunmak için gereklidir."
Gebelik ve emzirme dönemlerinde de su tüketimi artırılmalıdır. Gebelerin günde 2.5 litre, emziren annelerin ise günde 3 litre sıvı tüketmeleri önerilmektedir. Sıvı kaybının arttığı durumların dışında, böbrek taşı olduğu bilinen hastalar günlük 2.5-3 litre su tüketmeye özen göstermelidir. Böylece yeni taş oluşum riski azalacak, mevcut taşın düşürülme şansı da artacaktır.
Böbrek sağlığının korunması, oluşan artık ürünlerin idrar yoluyla uzaklaştırılması için yeterli miktarda su alınmalıdır. Az su içmenin idrar yolu enfeksiyonlarını, böbrek taşı oluşumunu ve elektrolit bozukluklarının gelişimini kolaylaştırdığı unutulmamalıdır. Bu durumların tersine bacaklarda ödem, karında asit ya da akciğerde sıvı toplanması gibi vücutta sıvı fazlalığı varlığında; aksine sıvı kısıtlaması gerekecektir. Kronik böbrek yetmezliği olan hastaların aşırı miktarda su tüketmesi zararlıdır.
Aşırı su tüketimi bu kişilerde hiponatremi denilen ve beyin ödemine yol açabilen tehlikeli bir tabloya neden olabilir. Aynı durum kalp yetmezliği olan hastalar, kronik karaciğer hastalığı ve karaciğer sirozu bulunan hastalar için de geçerlidir. Bu durumdaki hastaların doktor tavsiyesine göre sıvı alımını kısıtlamaları gereklidir.
Yaşam için hayati öneme sahip olan suyun bütün biyolojik yaşamı ve faaliyetleri ayakta tuttuğunu belirten biyolojik bir çözücü olan suyun vitamin ve minerallerin vücutta taşınmasını ve çözülmesini sağladığını, düzenli ve yeterli su tüketilmemesinin başta böbrekler olmak üzere kalp, karaciğer gibi organlarda hayati olumsuzluklara yol açabileceğini, vücut ısısında dengesizlikler, ciltte kuruluk, hazımsızlık, baş ağrısı ve unutkanlığa neden olabileceğini belirtti.
Uzm. Dr. Kinalp sözlerine şöyle devam etti: "Hayati fonksiyonların sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için yeterli miktarda yani, günde 2-2,5 litre su tüketmek vücudun su ihtiyacını karşılar. Suyun tadını sevmeyenler ya da mide bulantısı yaşayanlar; dilimlenmiş meyve dilimleri, salatalık, elma, tarçın veya havuç, kereviz gibi sebzelerle suyu tatlandırabilirler. Ayrıca çay, kahve gibi içecekler vücuttan su atımını artırdığı için suyun yerine konulmamalı. Susama hissi yanında, idrar rengi de su dengemiz hakkında bilgi verir. İdrar miktarı azalıp, rengi koyulaştıkça su içmek gerektiğini, susama hissi beklenmeden su tüketmeli, uyanınca bir bardak, her idrar sonrası bir bardak su içmeli, egzersiz yaparken, sıcakta çalışırken, uzun-hareketsiz yolculuklarda su tüketimi arttırılmalıdır."
Yeterli su tüketmemenin en önemli etkisinin böbrekler üzerinde görüldüğünü ifade ederek vücutta oluşan üre, kreatinin, ürik asit gibi zararlı maddelerin seyreltilip vücuttan atılabilmesi için su tüketiminin hayati önem taşıdığını, ayrıca yeterli su miktarının olmamasının idrar akımını yavaşlattığı için idrar yolu iltihapları ve böbrek taşlarının ilerleyen durumlarda böbrek yetmezlikleri oluşturabildiğini vurguladı.
Kalp hastalıklarının, özellikle de kalp krizlerinin su ile yakından ilişkisi bulunduğunu belirten, yapılan araştırmalarda günlük su tüketimine dikkat edenler ile etmeyenler arasında kalp krizi bakımından belirgin bir fark olduğunun ortaya çıktığını ifade etti. Susuz kalan vücutta kanın koyulaştığı ve pıhtılaşma eğiliminin arttığı, buna bağlı olarak tansiyon dengesizlikleri, çarpıntı, ritim bozukluğu ve kalp yetersizlikleri görülebildiğini belirten Dr. Kinalp, kalbin fonksiyonlarını yeterince yerine getirememesinin karaciğer ve akciğerde de olumsuz sonuçlar doğurabildiğinin altını çizdi.