23 Nisan bayramında Cezaevindeki izlenimler:
‘Bayram’ babamın yanında…
23 yaşında 5 çocuklu, kocası cezaevinde olan genç bir hanımla konuşuyorum...
NURGÜL BALCIOĞLU
Otobüsler tıklım tıklım dolu. Kadınlar ve çocuklar sabahın erken saatlerinden itibaren cezaevinin yolunu tutuyorlar.
Otobüsteki çocuk kardeşine dönüp “Bugün bayram” diyor. Daha küçük olan, suratı asık bir şekilde dönerek, ablasına yanıt veriyor; “Bayram babamın yanında”
Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için çocukların bir kısmı bayram yerine koşarken, bir kısmı da ceza evinde açık görüş olması nedeniyle babalarını veya annelerini kucaklayarak bayram yapmayı yeğliyorlar.
Sabah saatlerinde cezaevinin önünü yüzlerce insan ve çocuk dolduruyor. Görevliler kadın ve erkekleri sıraya sokmakta güçlük çekince askerler kurt köpeklerini alıp halkı sıraya sokuyorlar. Daha kapıdan girişte kurt köpekleriyle askerleri halkın arasına dalarken görmek, gergin sinirleri biraz daha artırıyor, içerde, köpeklerden birinin bir gardiyana saldırdığını duyuyoruz. Dış kapıda giriş kağıdı alanlar görüş avlusuna bırakılmadan, gardiyanlar tarafından aranıyor.
Avluya girip banklara oturunca, yeni bir bekleyiş başlıyor. Kocası cinayetten tutuklu genç bir kadın geliyor yanıma. 23 yaşındaki genç kadın beş çocuğu olduğunu anlatıyor. En küçük çocuğuna üç aylık hamileyken, kocasının cezaevine düştüğünü söylüyor.
Masanın üzerine oturttuğu bir yaşındaki kızına soruyor, “Babaya ne diyeceksin?” Babasını doğduğu günden bu yana demir parmaklıklar arkasında gören minik kız “Baba nasılsın iyi misin diyeceğim” diye cevap veriyor.
Genç anne özel bir işyerinde çalışarak çocuklarını geçindirdiğini söylüyor.
-Çok gençsin beş çocukla yol beklemek zor değil mi diyorum. Başını sallayıp iç geçirdikten sonra “Zor da ne demek” diyor yalnızca.
-Eşimle daha bir gün kavga etmedik, bir tokadını bile yemedim. Keşke çıksa da her gün kavga etsek diyor. Aynı sözleri kocasına da söylemiş. Ah çekerek ekliyor, “Af dediler af dediler, bizi ümitlendirdiler. Sonunda bir İnfaz Yasası çıkarıp bir kaç günü kalanları salıverdiler. Söylesene af çıkarırlar mı” diye soruyor.
-Boşa ümitlenme artık af maf çıkaracakları yok. Hükümet dışardaki işsizlerle uğraşamazken, bir de ceza evlerini boşaltmaz diye cevap veriyorum. “Peki ne zaman kim, af çıkarır” diye soruyor bu kez de.
-Cezaevlerini dolduran binlerce insanın, sosyo-ekonomik nedenlerin kurbanı olduğunu ve çoğunun gerçekten özgürlüğe layık insanlar olduğunu kabul edecek birileri gelene kadar diye yanıtlıyorum.
Biraz sonra cezaevinin iç avlu kapısı açılıyor. Mahkumlar, tutuklular tek tek çıkmaya başlıyor. Gözler ışıldıyor, herkes yakınını aramaya koyuluyor. Bir anlık yakınlık ve mutluluk için. Tıklım tıklım dolu avluda ziyaretçiler kendilerini göstermek için masaların üstüne fırlayıp, kapıdan çıkan mahkumlara el sallayıp nerde bulunduklarını göstermeye çalışıyorlar. Karı-koca, çoluk-çocuk, anne- baba bir sevgi ve hasret yumağı içinde birbirleriyle sarmaş dolaş oluyorlar.
Konuşmalar, sık sık kucaklaşmalar ve öpüşmelerle yeniden kesiliyor. Henüz ilk görüş, vakit öğleye yaklaşıyor. İçerdekilerin sabahtan bu yana, geldiler gelecekler umuduyla sinirli bekleyişleri, dışardakilerin sıramız ne zaman gelecek diye merakla sabırsızlıkla beklemeleri noktalanıyor, içerdekiler dışardakiler için, dışardakiler de içeridekiler için endişeli.
Devamı Yarın…
