“Kalaylı kaptan su içmek, komşudan kız almaya benzer” diyor kalaycı Mustafa Çalı
Heyy... Gaziantepliler, kalaylanmamış tasla su içmeyeniniz var mı? Düğün yemekleri kalaylı leğende olmaz mı? Beşi, ikisi, onu bir yerde toplanan kadınların dilinde mani değil mi? “Kabı kalayladık, işi kolayladık.” Sağlık, temizlik, saflık sembolü kalaycılık.
Tasımızı, leğenimizi kalaylayan 150 kalaycıdan 15 kalaycı kalmış biliyor musunuz? Mustafa Çalı yarım santim açılmış nasırlı elleriyle ateş gibi olan maşanın ucunda dönderiyor kalayladığı kapları sanatının ustalığıyla.
“Kalaylı kaptan su içmek, komşudan kız almaya benzer” diyor kalaycı ustası Mustafa Çalı. Diğer sanatlarda olduğu gibi kalaycılığın da çok çok iki senelik ömrü kaldığını üzülerek ekliyor.
Bundan 13 yıl önce 45-50 bin liraya kalayladıkları kaptan ellerine 3-4 bin lira geçtiğini, şimdi ise ellerine reçber yevmiyesi (bu onların tabiri) geçse yeter diyorlar, görüştüğümüz kalaycılar,
Teknoloji kalaycının da karşısına çıkmış, çeliği, nikeli, kromunla boğaz tokluğuna çalışıyorlar. Sermayeleri ve fiziki güçleri kalmamış.
Kalaycılık yapan ustaların yüzde 90’ının evi yok. 40 bin liraya yakın vergi ödediklerini söylüyorlar. “Zengin de aynı vergiyi veriyor biz de” diyor ve ekliyorlar.
“Hayatımızdan nefret etmeye başladık, bugün yine gaza zam geldi.” Kalaycıların yok olmasıyla bakır sektörünün büyük ölçüde etkileneceği söyleniyor. Bakır eşya satıcısı İbrahim İbili “Kalaycılık yok olduğunda bizim işimiz de yok olur” dedi.
Böylece bir sanat yok olurken, birçok insan da işsiz kalacak. Kalaylı kaplar müzeye kalkarken, kalaycılıkta tarihe mal olacak.
Kalayın zehriyle içleri kapkara kalayladığı kaplar ise pırıl pırıl kalaycıların. Kendilerine rakip çıkan krom ve naylonların, kalaylanan kaplar kadar sağlıklı olmadığının farkındalar. Isı bakırda daha çabuk genleşir. Pişen yemeğin tadı tuzu yerinde daha sağlıklıdır” diyor Mustafa Çalı.
Çalı, bizimle konuşurken ateşini kısmıştı, “Önce körük vardı. Şimdi adi gaz kullanıyoruz. Sermayemiz bir ocak kalay, nisadır ve tuttuğumuz şu maşalar” derken, ustası olmayanın kalaycılık yapamayacağını” söylüyor.
Çimento dökülmüş bir tezgah tezgahın ortasında açılmış bir deliğe çok kuvvetli yanan gaz ocağı yerleştiriliyor. Yapılan işlemleri sıralar mısınız? deyince, ben şu tası kalaylayayım siz bakın diyor.
Ateş gürlüyor, kerpetene benzeyen uzunca bir maşayla kalaylayacağı kabı tutuyor. Kabın etrafına bir tutam nisadır serpiştiriyor. Çubuk şeklindeki kalayı tasa sürüyor. Bu işlemi yaparken kalaycı kabı hep ateşin üzerinde durduruyor. Eline bir pamuk parçası alıp sürmüş olduğu kalayı kabın etrafına yayıyor.
Kabın üzerine atılan nisadır kalayın yürümesini sağlıyor. Nişadır atmayınca kesinlikle kalay yürümüyor. Kalaylanan kap bir leğen de duran soğuk suya batırılıyor ve kalay işlemi tamamlanıyor.
Bize pek zor gibi gelmeyen kalay işlemini, kalaycı ustası, siz de deneyebilirsiniz diyor. Ama cesaret edemiyoruz. Çünkü yakma yanma ihtimalimiz çok fazla.
Ateşin üzerinde ısınan demirden elleri nasırlaşmış olan usta 40 senedir yaptığı işin yok olacağını düşünerek, haklı olarak çok endişeli. “Biz kendini terklemedik o bizi terkledi” diyor.
Ustasının kim olduğunu soruyoruz Mustafa Çalı'ya. Ustam bir Ermeni idi. İsmi Abraham'dı. Sonra müslüman oldu, ismini İbrahim olarak değiştirdi.
Siz kime ustalık ettiniz deyince. Ben kendi çocuğuma bile öğretmedim. Çünkü bu meslek ölmeye mahkum.