ANASAYFA arrow right 40 Yıl Önce

"Kızlarımız küçük evlenir ve çok çocuk doğurur”

"Kızlarımız küçük evlenir ve çok çocuk doğurur”
YAYINLAMA: 28 Ocak 2025 / 15.48
GÜNCELLEME: 28 Ocak 2025 / 15.48

Afganlılar geleneklerinin Türklere benzediğini söylüyor

Evleri pırıl pırıl olan bu insanların apartman girişleri sinekten geçilmiyor. Her apartmanın merdivenlerinde milyonlarca sinek karşılıyor sizi. Dairelere girene kadar burnunuzu tutuyorsunuz, yüzünüzü kapıyorsunuz.

Dairelerin kapısında kalın perdeler örtülü. Sineklere karşı önlem alınmış. Başarılı da olunmuş, dairelerin içinde tek bir sinek dahi yok.

Odalara girince insanın içi açılıyor. Geniş salonlarında yerlerde güzel güzel halılar ve birkaç minder serili. Bir de televizyonları var. Hemen tüm evlerde bu dizilişi görmek mümkün.

İlk girdiğimiz Meryem Ayyıldız'ın ailesi. Onları Hint filminin orijinalini izlerken bulduk. 4 odalı evde, 5 kişilik aile kalıyor. Meryem Hanım’ın kocası Gaziantep'e geldikten 10 gün sonra ölmüş. Kocası da burada gömülü olduğundan şimdi hiç ayrılmak islemiyor.

Geçimlerini devlet yardımı ve kızlarının işlediği sırma ile sağlıyorlar. Siparişleri Türk dostları getiriyormuş. Ayda ortalama 30 bin lira gelir elde ediyorlarmış.

Bize geleneklerini anlatmalarım istiyoruz. Şöyle ifade ediyor, «Afganistan'da tıpkı sizlerin gelenekleriniz gibi, 16-20 yaşları arasında kızlarımızı evlendiririz. Bizde kadınlar çalışmaz. Bir erkeğin çalışması 15 kişilik ailenin geçinmesine yeter. Burada hayat çok pahalı, zorunlu olarak evde sırma yapıyoruz. Orda hep evde oturulduğundan, iş olmadığından, kadınlar çocuk fabrikası gibidir. 10-15 çocuk doğurulur. Bizde karı kocanın birbirine hürmeti çok fazladır. Ortak kararlar alınır. Büyüklere saygı öyle fazladır ki kızım benden izin almadan bir iş yapmaz.»

9 kişilik başka bir ailenin dairesine giriyoruz. 5 çocuklu bir karı koca, oğlu ve gelini, erkek kardeşi ile oturuyorlar. Mesut Özkan, kardeşi ve oğlunun yün halı fabrikasında çalıştığını söylüyor. Bu ailede Özbek olduğunu, Buhara-i Şeriften geldiğini anlatıyor. Bundan sonraki konuştuğumuz tüm aileler aynı şeyi belirtiyor. Afgan asıllı tek bir aileyi özellikle arayıp, sonuncu olarak görüştük.

Afganlılar arasında akraba evliliği yapılıyor mu diyoruz.

«Buradaki 60 aile uzaktan veya yakından akrabadır birbirlerine» diyorlar. Akraba evliliği yapılıyormuş ama çocuklarında sakatlıklara pek az rastlanıyormuş.

Bize Afganistan’ı anlatmalarını istiyoruz. «Savaştan önce elbise dükkanım vardı. Sovyetler gelmeden her şey serbestti. Rahatlıkla camiye, mescitte giderdik. Sonra Babra Karmal geldi. Hepsi komünist oldu. Bunlara katılmak istemedik. Akrabalarımız öldürüldü. Bizler de kaçtık.»

Peki burayı nasıl buluyorsunuz? diyoruz.

«Burada cami var. Bedava evde oturuyoruz. Elektriğimiz, suyumuz bedava. Hafta da 2 gün sıcak su akıyor. Lojmanlarımızın yanına cami yapıldı. Devlet maaş bağladı. Şimdi evde küçük makinamla bir otele, küçük kağıt poşetlerine şeker paketliyorum. Devamlı ve fazla gelir getiren bir iş olmamasına rağmen halimizden memnunuz. Günkü her şey serbest. Bir de bana sürekli gelir getiren bir iş olsa çok daha iyi olurdu.»

Mesut Beyin küçük kızı Nazire’ye soruyoruz. «Seni ülkene geri yollayalım mı?»

«Hayır, hayır... Gitmek istemiyorum. Artık Türkçeyi öğrendim. Farsçayı unuttum.» Diye kendini haklı çıkaracak nedenler sıralıyor.

-Yeniden öğrenirsin Nazire diyoruz kabul etmiyor. Kuvvetle başını sallayıp, ret ediyor. Peki niçin geldiniz buraya diyoruz. 12 yaşındaki minik kız heyecanla: «Savaş çıktı, mahalleye askerler geldi, bizi öldüreceklerdi» diyor.

Bize yeşil çay ikram ediyorlar. Çay Suudi Arabistan’dan geliyormuş. Alışık olmadığımız bu çay hoşumuza gitmiyor. Merak ediyoruz, yemek çeşitlerini soruyoruz. Türkçeyi çok az konuşabilen hanımdan, mantı yemeğinin benzeri Aşak, veya samsa ya da lahmacun benzeri yemekleri olduğunu öğreniyoruz, bizi yemeğe davet ediyorlar.

 

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *