Eğitim Sen Gaziantep Şube Başkanı Ömer Parlakçı, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in sözlerine tepki gösterdi: “Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapamaz”
Parlakçı, “MEB tarafından eğitim müfredatının dini değerler çerçevesinde biçimlendirilmesinden okullarda dini etkinlikler üzerinden somut uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğeler, eğitim sürecine adım adım yerleştiriliyor. Geçtiğimiz 21 yıl içinde, eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen dinselleştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başladı “dedi.
Eğitim sistemi bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemeli
“Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapamaz” ifadelerini kullanan Parlakçı, “Eğitim sistemi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemeli. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olması yönündeki taleplerdeki ısrara, okullarda farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayrım yapılmamasına bağlı” şeklinde konuştu.
Okullar bir inanç ve mezhebin uygulama alanı haline geldi
Parlakçı, “Türkiye’de yaşanan yoğun dinselleşme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekiyor. Okullarımız uzun süredir adeta belli bir inanç ve mezhebi temsil eden zihniyetin kuralları ve uygulamaları ile karşı karşıya. MEB bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda ‘Manevi danışman’ sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan dini dernek ve cemaatlerle art arda protokoller imzalıyor” açıklamasını yaptı.
Dini vakıf ve derneklerle yakın ilişki ve iş birliği giderek arttı
Milli Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet, dini vakıf ve dernekler arasındaki yakın ilişki ve iş birliğinin son yıllarda belirgin şekilde arttığına dikkat çeken Parlakçı, “13 Eylül 2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan yasal düzenlemeyle MEB, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için ‘çeşitli kurumlardan destek almanın’ önünü açmış; bu durum, “İmam hatip liselerinde eğitim ve öğretim yılı süresince ‘imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kuran kursu öğreticiliği ve benzeri mesleki uygulamalara’ yönelik eğitimlerle ilgili ‘çeşitli kurumlardan destek alınabilecektir’ şeklinde tarif edilmiştir. Bu düzenlemeyle başta TÜGVA ve TÜRGEV olmak üzere Ensar Vakfı, İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Peygamber Sevdalıları Derneği vb. gibi dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında seminer verebilmesi, kitap dağıtabilmesi, yarışmalar düzenlemesi ve kendi kurumlarında öğrencileri stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açıldı” tespitini yaptı.
Okullarda yeni gerilim alanları yaratılıyor
Eğitim Sen Gaziantep Şube Başkanı Ömer Parlakçı, konuşmasını şu şekilde bitirdi: “Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaşmasının kaçınılmaz sonucu okullarda öğrencilerin inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da etmeyen gibi kategorilere ayrılmasına ve yeni gerilim alanları yaratılmasına neden oluyor. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumunda. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımaması, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının temel koşulu. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve MEB başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekiyor.”