Kontrolsüz güç ve milli güvenlik meselesi!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

AKP-cemaat arasındaki tartışmanın gerçek nedenini ve kökenini anlamak için, polis teşkilatı içerisindeki cemaatçi örgütlenmeye dair yazdığı kitap yüzünden aylarca cezaevinde yatan gazeteci Ahmet Şık’ın önceki gün Birgün Gazetesi’ne verdiği röportajın tamamını okumak lazım.

Ahmet Şık, şimdilerde cemaat-AKP kavgasını anlatan bir kitap hazırlıyor. Dolayısıyla onun bu konudaki tespitleri çok önemli.

Ve diyor ki, “Bana kalırsa ve ortaya çıktığı üzere cemaat eğitim yoluyla devlet bürokrasisini ele geçirerek, devleti dönüştürmek peşinde. Yani konu üç-beş dershane meselesi değil yüzeydeki ve derindeki devlet aygıtına kimin sahip olacağı meselesi.”



Şık’ın can alıcı tespitlerinden biri de, “Cemaat, AKP için bir milli güvenlik meselesi haline geldi” şeklindeki sözleri.

 

Gülen cemaati, son yıllarda o kadar gelişip, semirdi ki adeta kontrolsüz güç haline dönüştü. Zaten MİT olayından sonra Başbakan Erdoğan’ın “Devlet içinde devlet olmuşlar” sözleri de bu gücü doğruluyor.

İşte bu yüzden AKP, cemaati bir “milli güvenlik meselesi” olarak görmeye başladı.

Ahmet Şık, dershaneler üzerinden yürüyen AKP-Cemaat kavgasının arka planını anlatırken, “Adını doğru koymak gerekirse, bu yaşananlar devlete kimin sahip olacağı savaşı. Devletin sadece görünen kısmına değil, derinde yer alan yapısına yani kontrgerillaya da kimin sahip olacağı kavgası” diyor.

Dersaneler, yurtlar, ışık evleri, ablalar, ağabeyler, emniyet ayağı, adalet ayağı, sermaye ayağı, siyaset ayağı şeklinde örümcek ağı gibi yayılmış cemaat yapılanmasının ne kadar tehlikeli boyutlara tırmandığı çok açık ortada.

                                                               ***

Ahmet Şık, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanma girişiminin arkasında  cemaatin olduğunu vurguladığı açıklamasında, bunun Başbakan Erdoğan ve Beşir Atalay’ın öncelikli hedef olduğu bir sivil darbe girişimi olduğunu söylerken, “Eylemin görünen hedefi MİT yöneticileri olmakla birlikte nihai hedef Erdoğan’dı. O MİT’çiler ifadeye gitse kesinlikle tutuklanacaklardı. 



Ardından da bu dokunulmazlık zırhının kapsamında olmayan bu “suçun” azmettiricileri olan Başbakan ve müzakere sürecinin koordinatörü sıfatıyla Beşir Atalay da tutuklanacaktı. Hükümet bu tehlikeyi görüp tartışmalı birtakım yasal değişikliklerle, polis teşkilatı ve yargı başta olmak üzere devlet bürokrasisi içindeki kritik noktalarda görevli cemaatçi personel temizliğiyle bu saldırıyı savuşturdu. Ama AKP ve cemaat arasındaki ilişkiyi bir daha tamir edilemeyecek derecede zedeledi bu girişim. Bugün dershaneler üzerinden tartışma konusu edilen savaşın en önemli cephesi MİT’tir.”

                                                               ***

 

Cemaati, “Neo-liberalizmi tüm hücrelerine kadar özümsemiş, parasal değerini kimsenin bilmediği, ama devasa diye anılan bir finansal güce sahip bir holding” olarak tanımlayan Şık, bu yapının artık siyasi erki paylaşma mücadelesinde olduğunu da şu sözleriye ifade ediyor: “Bu meselenin tartışılıyor olmasının tek iyi yanı ülkenin eğitimdeki kalitesizliğinin, rezilliğinin, sistemin pespayeliğinin ortaya çıkmış olması. Dershaneler bir neden değil sonuç. Ve öğrenciler dolayısıyla aileler eğitim sisteminin kanserli uru diyebileceğimiz dershanelere mahkûm. Cemaat de bunu bildiği için sınava bağımlı bir eğitim öğrenim sisteminin içinde dershaneler gibi herkesin hassasiyet gösterebileceği bir konuda kendini kolaylıkla mazlum gösterebileceği alanı tartışmaya açtı. Ancak konunun çatışan taraflarından ikisinin argümanları da yalan. Mesele ne eğitimde yaratılan fırsat eşitliği ne de dershanelerin bir kene gibi halkın kanını emmesi. Sorun 3-5 dershane meselesi değil. Siyasi. Devlet erkinin paylaşılması meselesi.”

                                                               ***

Şık’ın açıklamalarına göre, cemaat yalnızca emniyet ve yargı ayağında değil, aynı zamanda ordu içinde de hatırı sayılır bir örgütlenme içinde. 

Şimdi böyle bir ortamda cemaate en başta karşı çıkması gereken, dersanelerin ardından yurtların ve ışıkevlerinin de kapatılması için en büyük desteği CHP’nin vermesi gerekmez mi?

Bu tehlikeli yapıyı en iyi CHP’nin tahlil etmesi beklenmez mi?

Ama öyle mi oluyor?

CHP, AKP ile kavgalı cemaat acaba oylarını bize verir mi hevesiyle, “Dersaneleri kapatamazsınız” diye cemaatten yana tavır alıyor.

Mesela iktidarda bile olsa CHP, hiçbir zaman cemaati karşına, böyle bir mücadeleyi de göze almaz, alamaz.

Cemaatin, devlet içinde devlet olan gücünü kıracak, onu bir milli güvenlik tehdidi olmaktan bertaraf edecek tek güç, yine Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir.

 

 

Kontrolsüz güç ve milli güvenlik meselesi!